İbrahim Sırmalı


İman ve Takva

  Emekli Müftü - muftu.ibrahim@gmail.com


Şüphesiz hamt Allaha aittir. Allaha hamt ediyoruz. Allahtan yardım istiyoruz. Ondan af etmesini talep ediyoruz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve davranışlarımızın günahlarından Allaha sığınıyoruz. Allah kimi doğru yola iletirse kimse onu yolundan saptıramaz. Kim doğru yoldan saparsa doğru yola gelemez.

                Allahtan başka ilah olmadığına, tek olduğuna ve ortağı olmadığına şahidim. Ve Hz. Muhammet’in sav Allah’ın Kulu ve Resulü olduğuna şahidim.

Allah Ayet-i Kerimede şöyle buyurdu:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِهٖ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

Al-i İmran suresi 3.102 Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.

                Allah Ayet-i Kerimede şöyle buyurdu: 

يَا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذٖى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثٖيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذٖى تَسَاءَلُونَ بِهٖ وَالْاَرْحَامَ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقٖيبًا

Nisa suresi 4.1 Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.

Allah Ayet-i Kerimede şöyle buyurdu: 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا

يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظٖيمًا 

 

Ahzap suresi 33.70-71 Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.

                Bunları söyledikten sonra.

                Şüphesiz sözlerin en doğru olanı Allah cc ın Kitabıdır. Doğru olan yolun hayırlı olanı Hz. Muhammed’in sav yoludur. İşlerin kötü olanı sonradan ortaya atılan işlerdir. Sonradan ortaya atılan bütün işler bidattir. Bütün bidatler yanılgıdır. Her yanılgı cehennemdedir.   

                Bundan sonra:

                Ey Müslümanlar! -Allah’ın kulları-: Allah Sübhanehü Teala Nebisi Muhammet sav in üzerine indirdi.- Onun üzeri sürekli mucizeler indirdi. Üzerine büyük peygamberlik indirdi. Üzerine hayranlık duyulacak K. Kerim indirdi. O K. Kerim ile doğru olana, gerçek olana ve dosdoğru yola gidilir. 

                K. Kerim ile fasih Arapça konuşanlar aciz kaldı. K. Kerim ile güzel söz söyleyenler kontrol altına alındı. Akıllı olanlar K. Kerim ile hayrette kaldı. Alimler K. Kerim ile parladı. Kâmil bir kanun, hükümler ve kapsamlı sistemler K. Kerime kefil oldu. K. Kerim hayatın tamamını kapsamı içine aldı. Dünyada ve Ahirette insanın saadetini yerine getirmeye muhtaç olan her şeyi yerine getirdi.

                Allah cc Subhanehu ve Teala’nın bu K.Kerimi bize sevdirmesi O K. Kerim nimetinin ne kadar muazzam olanıdır. Cömertliğin ne kadar daha yüce olanıdır. Ancak mühim soru -ey dostlar- Biz bu Kur’an’da olandan faydalana bildik mi? Hükümlerini ve kanunlarını bildik mi? İbretlerinden ve vaazlarından faydalana bildik mi? Edeplerini ve ahlakını aldık mı? Ayetlerini ve sünnetlerini anladık mı? 

                K. Kerimin indiriliş maksadı işte budur. Bunun için gönderildi. Biz bu maksadı yerine getirdik mi? Yoksa bizim K. Kerim ile olan halımız Allah cc haklarında şöyle buyurduğu kimselerin hali gibi midir? Allah cc Teala şöyle buyurdu: 

وَلَمَّا جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرٖيقٌ مِنَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللّٰهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ كَاَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Bakara suresi 2.101 Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab'ı (Tevrat'ı) doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitab'ını (Tevrat'ı) arkalarına attılar. 

                Kıvançlıyız. -Ey ahbaplar- Yanımızda en büyük düstur vardır. On senelerden itibaren bugüne kadar beşeriyet onu tanıdı. Doğu ve batı düsturlarımızı almaya devam ediyor. Bu büyük K. Kerimden almadı.   

Şaşkınlık verici iştir. Hayret verici ve garipsenecek iştir. Bu K. Kerim bize beyan edip göstermiyor mu? Musibetler ve bunalımlar bize uğruyor. Sıkıntılar ve felaketler bizleri süslüyor. Bu K. Kerimin üzerine düşünüp durduk mu? Veya Ona kulak verdik mi? Yoksa bugünkü ümmetin hali -Ey ahbaplar- bu büyük K. Kerimden uzaklaşmak mıdır?

Bugünlerde ümmet çokça bunalımlarla karşılaşıyor. Bunalımların çözümü nerededir. Ümmet bunalımların akıllarda çözümlerini araştırıyor. Belki -üzülerek- sorunun çözümünü düşmanların yanında arıyor.

ومن يكن الغراب له دليلا *** يمر به على جيف الكلاب

Kişinin yol göstereni karga olursa o kişi karga ile köpeklerin çürümüş cesetlerine uğrar. 

                Ey ahbaplar! Çabucak Allah Sübhanehu ve Teâlâ’nın Kitabına yükselmemiz gerekmez mi? Allah’ın Kitabında çözüme ve ilaca değindik mi? Gerçekten bizler çözümü ve ilacı -yeminle söylüyorum- orada bulacağız. Allah’ın Kitabi ile bu buhranlarımız ve sıkıntılarımız hakkında durduk mu? Ayetleri ile düşünelim. İbretleri ve vaazları hakkında tedbir alalım.

                Ey ahbaplar! Bu büyük Kitabın bir ayeti hakkında durup ne yapılmasını isteyelim. Bir ayet. Kur’an’ın tamamı nasıl olur?

Yalnız bu ayet ile durup ne yapılmasını isteyelim. Bu büyük ayettir. Allah Tebareke ve Teala onu Araf suresinde indirdi. Öyle ise manalarını düşünelim. Ayetin gayeleri ve meramları ile tedbir alalım. Allaha cc yemin ile söylüyorum. Gerçekten bizler bugün içinde bulunduğumuz sıkıntıları düşünmeye muhtaç olmazdık. Bu büyük ayet hakkında düşünmek.

                O ayet güven ve istikrar için mesut olmayı ve rahat olmayı araştıran bütün ümmetlere ve halklara hitap eder. Bu ayet hayırlı ve refah olana koşar. Ey ahbaplar! Bu ayet insanlığın tamamına ve özellikle müminlere hitap eder. Allah cc Süphanehu ve Teala şöyle buyurdu:

وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Araf suresi 7.96 Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.

(وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى)

(Eğer, o memleketlerin halkları) yani memleketlerin halkları ile şehirlerin halkları ve büyük şehirlerin halkları demektir. O memleketlerin halkları ifadesi ile ümmetler ve halkların tamamı kastedilmiştir. Hayırlardan ve bereketlerden bahsediliyor. O hayırlara ve bereketlere nasıl ulaşılır.

(وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ) 

(Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı.) Esaslı iki şarttır. İki baş temel prensiptir. Muhakkak bunlar yerine getirilmelidir. İman etmek ve Allah’a karşı gelmekten sakınmak. İman; itikatta Allah Sübhanehu Tealaya kusursuz şekilde inanmak, vahiy yolu ile gönderdiği peygamberlerini tasdik etmektir. O peygamberler Allah -Subhanehu ve Teala- tarafından getirdiklerini tasdik etmektir. Allahtan gelen haberleri kabul etmektir. O peygamberleri bahsettikleri gaibi bilgileri tasdik etmektir.

Ahiret Gününe ve kadere iman etmektir. Peygamberlere, kitaplara ve meleklere iman etmektir. Bu gerçekleşmesi gereken iman budur. İman ki Allah -Tebareke ve Teâlâ’nın- fertlerini Rab oluşunda, ilah oluşunda, yalnız ona ibadet etmede, ortağı olmadığına, yaratılanlardan hiçbirinin ona ortak olamayacağına ve tek oluşunu kapsamı içine alır. 

                Bu iman yeterli değildir. Bilakis Allah'a karşı gelmekten sakınmaya yakın olmak mutlaka gereklidir. O da Salih ameldir. Allah’ın koyduğu kanunlara gönderilen, Allah’ın -Tebareke ve Tealanın- indirdiği kanunlara uygun ameldir. Bu da gönderilen kanunların helalini helal ve haramını haram kabul edip emirlerini yapıp kaidelerini, nizamlarını ve edeplerin alarak yasaklarından kaçmaktır. İşte imana yakın olması gereken takva  bu sayılanlardır. 

 (لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ).

                İman ile takva birleştiği zaman ve iki şart yerine getirildiği zaman Allah’ın vadettiği şu ayet-i kerime gelir. (Elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık.)

                Bu vaat geriye bırakılmaz. Ve ebediyen geciktirilmez. Fakat bu iki şart gerçekleşti mi işte o zaman insanlar üstlerinden ve ayaklarının altlarından yerler. Allah Subhanehu ve Teala buyurduğu gibidir:

وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْكِتَابِ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّئاتِهِمْ وَلَاَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّعٖيمِ

Maide suresi 5.65 Eğer kitap ehli iman etseler ve Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı, muhakkak onların kötülüklerini örterdik ve onları Naim cennetlerine koyardık.

وَلَوْ اَنَّهُمْ اَقَامُوا التَّوْرٰیةَ وَالْاِنْجٖيلَ وَمَا اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ لَاَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْ مِنْهُمْ اُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌ وَكَثٖيرٌ مِنْهُمْ سَاءَ مَا يَعْمَلُونَ

Maide suresi 5.66 Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur'an'ı) gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür! 

Saadet, rahat, konfor, güvenlik ve huzurdan onlar istediklerini elde ederler.

                Bazen şöyle söyleyenler olur: Gerçek bu ayetin delalet ettiğine muhalif değil midir? Kafirleri görmüyor muyuz? Onlar hayırlı olanlardan ve bereketlerden faydalanıyorlar. İman ehli olan Müslümanlar ise sıkıntı ve zorluk içinde yaşıyorlar.  Hibe olarak başkasına verilmeye, zahmet ve eziyet görmeye dönüştüğünü görmüyor musun? İman ehlini bugün bu halde görüyoruz. Bu ayet nasıl olur bereketin ve hayrın imana yakın olduğuna delalet eder? 

                Ey ahbaplar! Bu sorulara cevap veririz: Şöyle ki ayet gerçeklere uygundur. Tamamen mutabıktır. Ayette gerçeklere muhalefet yoktur. Bugünün gerçekleri; İslam olarak isimlendirilen Müslümanların ve imana mensup olanlar onlara göre iman bu iman görünüşte soyut iman olduğundandır. Hakiki iman yoktur. İmanın hakikati kayboldu. Allah'a karşı gelmekten sakınmanın hakikati kayboldu. Hallerin çoğunun ismi ve unvanı soyut isme ve unvana dönüştü. Bunların altında ne cevher ne de hakikat yoktur.

                İman nerededir? Ey ahbaplar! İman nerededir. O kişi kimdir ki Allah Tebareke ve Tealanın şeriatının doğruluğunu kabul etmiyor. Doğunun ve batının şeriatını koyduğu kanunları kabul ediyor. Ondan bahsediyor. 

                İman nerededir. O kişi kimdir ki Allah Tebareke ve Teâlâ’nın beşeriyet üzerinde olan sultanının doğruluğunu kabul etmiyor. Kafirlerin sultanından ve idaresinden razı oluyor. 

İman nerededir. O kişi kimdir ki dini üzerinde pazarlık yapmayı kabul ediyor. Dininin usullerinden ve sevaplarından vazgeçiyor. Rabbi Tebareke ve Teâlâ’nın düşmanları ile razı olması karşılığında Allah’ın gazabına aldırış etmiyor?

İman nerededir. O kişi kimdir ki halka tevekkül ediyor. Onlara güveniyor. Kalbini onlara bağlıyor. Allaha tevekkül etmiyor. Allaha tevekkül etmiyor. Kalbini ebedi olarak Allaha bağlamıyor. 

İman nerededir. O kişi kimdir ki Allah Tebarek ve Teâlâ’ya olan zannını kötü yapıyor. Mahluka olan zannını güzel yapıyor.

İman nerededir. O kişi kimdir ki Allah Tebarek ve Teâlâ’nın zatına kusur buluyor. Onu eksik buluyor. Allah Tebarek ve Teâlâ’nın mükemmelliğinde şüpheye düşüyor?

İman nerededir. O kişi kimdir ki gaip olan bilgiler hakkında şüpheye düşüyor. Acıka duyurulmuş Allah’ın naslarını(metinlerini) eksik buluyor. Resul sav in getirdiklerini kabul etmiyor.

                İman edenler nerededir. Bunlar kimlerdir?

İman nerededir. O kişi kimdir ki ahirete iltifat etmiyor. Ahiretin hesabi için çalışmıyorlar. Ahiretin Allah Tebareke ve Teala ile ahiretin arasındaki duruşunun şuuruna varmıyor. Dünya kederi ve ilminin miktarı daha büyük oldu. Sanki hayat dünya hayatıdır. Dünya hayatından sonra hayat yoktur.

                Bu mu hakiki imandır. Bu mu imandır ki Allah Tebareke ve Teala bunu istiyor. Yoksa bu iman kapsamından dışarı çıktı. İsim olarak kaldı. İman isminin altında hakikat yoktur. 

İşte bugün ümmette mevcut olan durum budur. Belki de bundan daha da fazlası vardır.

                Sonra ey ahbaplar! Takva nerededir. Ümmette takva nerededir. Fesadın görüntüsü cesedini kemiriyor. Cesedini fesadın her şekli ile ve her şekli ve nev’i ile yiyor. 

                Takva nerededir. Bugün ümmetin çoğu bilakis çocuklarının çoğu haram olan davranışları helal kabul ediyorlar. Hudutlar ve haramlar üzerine gidiyorlar?

Bugün ümmetin çocuklarının bazısı diğer bazısının dokunulmaz olan bazı haramlarını helal kabul eder oldu. Ümmetin çocuklarının bazısı diğer bazısının malları ortaya çıkarır oldu. Bazısı diğer bazısının kanını ortaya çıkarır oldu. Irzlarını ortaya çıkarır oldu. Onlardan biri silahını kardeşlerinin göğüslerine çevirdi. Müslümanlar bazısı diğer bazısını öldürür oldu. Düşmanları oturmuş onların yaptıklarını seyreder olmuş. 

                Müslümanlardan kaç tanesi günlük olarak Yahudi’nin elinde öldürülüyor. Müslümanlardan kaç tanesi günlük olarak Hristiyanların elinde öldürülüyor. Müslümanların kaç tanesi günlük olarak Müslümanların kendi elleri ile öldürülüyor. Kat kat olarak öldürülüyor. Bunun ile onun arasında bir yakınlık yoktur. 

                Ey ahbaplar! Bu halde Allah'a karşı gelmekten sakınmalar nerededir. Biz bu hali ile ümmeti Allah Tebareke ve Teâlâ’ya karşı gelmekten sakınan ümmet olarak nitelendire bilir miyiz? Ey ahbaplar! Ayetin gerçeklere tamamen uygun olduğunu anladınız mı?

وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Araf suresi 7.96 Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.

                Eğer iman bulunmaz ise, Allah Tebareke ve Teâlâ’ya karşı gelmekten sakınma bulunmaz ise, o zaman berekette bulunmaz. Hayırlarda gökten ve yerden inmez.

                Allah beni ve sizleri Büyük Kur’an da mübarek eylesin. Allah beni ve sizleri Kur’an da bulunan ayetler ve zikri hekim ile faydalandırsın. 

                İşittiklerinizi söylüyorum. Benim için ve sizin için Allahtan af diliyorum. Allahtan af diliyorum. Çünkü gerçekten O Allah çok af edicidir. Çok bağışlayandır.

İKİNCİ HUTBE

                Hamt: Allaha aittir. O Allah ki Resulünü yol gösterici olarak, dinlerin tamamı üzerine ortaya çıkarmak için gerçek din ile gönderdi. Allah şahit olanların en iyisidir.

                Ben Allahtan başka ilah olmadığına, tek olduğuna ve ortağı olmadığına şahidim. Bunları kabul ediyorum. Ve Allah’ın birliğine inanıyorum.

Ve yine Hz. Muhammed’in Allah’ın Kulu ve Resulü olduğuna şahidim. Allah cc Ona hane halkına ve arkadaşlarına salat eylesin. Çokça selam eylesin.

                Bunları anlattıktan sonra.

                Ey sayın ahbaplar! Bugün imanın zayıf olması sebebiyle ve Allahtan sakınmanın azlığı sebebiyle yaşadığımız işte bundan dolayı bereket yok oldu. İnsanlar hayırlı olan şeylerden yoksun oldular. Ey sevgili kardeş bu hadisi dinle. O hadisi İmam ibn-i Mace ra süneninde Abdullah b. Ömer ra Nebi sav den rivayet etti. Resulüllah sav şöyle buyurdu:

‘’Ey muhacirler beş şey vardır ki, onlarla imtihan edildiğiniz zaman – ki ben onlara yetişmenizden Allah’a sığınırım-Resulüllah sav şöyle buyurdu:

Bir toplulukta fuhuş ortaya çıkarak insanlar arasında aleni bir şekilde yapılıp alenen yapıldığı bilinirse atalarının zamanında bulunmayan, ağrılar, salgın hastalıklar aralarında yayılmayanlar onların arasında yayılır.’’ Bu birinci şıktır.

İkinci şık ise; ölçü ve tartıda eksiklik yapan olmadı. Şayet olursa o zaman kıtlık, kuraklık ve hayırlı olan şeylerin az olması ile karşılaşır. Yine o zaman bunların yanında yiyeceklerin azlığı ve yiyeceklere ulaşmanın zorluğu ve sultanın (idarecilerin) baskısı ile karşılaşır. Bunlar ölçü ve tartının noksanlığı halinde böyle olursa ölçü ve tartı kaybolması halinde nasıl olur? 

                Üçüncü şık; mallarının zekatını vermeyen olmazdı. Şayet malların zekatını vermeyen olursa o zaman kendilerine gökten bir damla sudan men olundular. -yani yağmurdan- men olundular. Hayvanlar olmasaydı yağmur yağmazdı. Sübhanellah Allah’ı noksan sıfatlardan uzak tutarım. Bu seviyeye insan nasıl ulaşır. Hayvanlar Allah indinde insanlardan daha aziz olur. Bu insanlar Allah’ın haramlarını kaybettikleri zaman hayvanlar Allah indinde insanlardan daha aziz olurlar. O zaman insanlar hayvanların faziletinden dolayı yağmura Allah Sübhanehu ve Teâlâ’nın hayvanlara olan merhametinden dolayı kavuşur. Ancak onlar, onlar insanlar Allah sübhanehunun indindeki mekanlarını kaybettiler.   

Dördüncü şık: Müminler Allah’a ve Resulüne verdikleri sözü bozmadılar. Şayet verilen bu söz bozulursa Allah’ta onlara kendileri dışında ki birtakım düşmanları üzerlerine musallat eder. Ellerindeki şeylerin bir kısmı düşmanları tarafından ele geçirilir. Allaha verdikleri söz ki o söz kulluk yapmak ve Müslüman olmaktır. İnsanlar ve Resulüllaha verdikleri söz ise boyun eğmek, tabi olmak ve itaat etmektir. Bu Allah ile aralarında verilen söz bozulunca Allah onların aleyhine kendilerinden olmayan düşmanı musallat eder. O düşman onların elinde olan imkanlarını alır. 

Beşinci şık: İmamları yani idarecileri Allah’ın indirdiklerinden seçerek O’nun Kitabı’yla hükmetmezse o zaman Allah onların aralarından (ceza olarak) kargaşa ve iç savaşı çıkarır yayar.

(İbni Mace,Ebu Naim, Hakim,Beyhaki)

                Bugün Müslümanlar soruyorlar: Müslümanların arasında niçin savaş vardır? Niçin aralarında boğuşuyorlar. Ve aralarında niçin harp ediyorlar?

                Çünkü Allah’ın kitabi gerçekten kayboldu. Müslümanlar aralarında olan konularda onun ile hükmetmezse. Müslümanların imamları (yöneticileri) Allah’ın kitabında olanları seçmezse, o zaman Allah onların aralarından (ceza olarak) kargaşa ve iç savaşı çıkarır yayar. 

Büyük bir hadisi şerif. Bizlere bugün yaşadığımız halimizi anlatıyor ve özetliyor. Nebi sav Muhacirlere böyle bir zamana ulaşmaktan Allaha sığınıyordu.

                Biz böyle bir zamana ulaştık. O hayatı yaşadık. Onu açıkça gördük. Ey ahbaplar Müslümanlar kanaat edecek mi? Bu problemlerin halli çözümü Allah Tebareke ve Tealaya avdet edip dönmektedir. Gerçekten belanın aslı o Allah Azze ve Celleden uzaklaşma sebebiyledir?

Müslümanlar yolunu şaşırmaya devam ediyor. Yolunu kaybetmiş çıkış yolunu bulmak için araştırmaya devam ediyorlar. Bunun için bazen düşmanlarına tabi oluyorlar. Bazen sadece akılları ile çalışıyorlar. Kimi zaman beyinsizlerinin görüşlerini alıyorlar. İşte böylece bu halde devam ediyorlar. Ta ki bu büyük vahye döndüler. Aydınlığa doğru yola döndüler. Ta ki hayrın çıkış yerine döndüler. O hayrı Allah Tebareke ve Teala indirdi. 

Hayırlı olanları, bereketleri, yeni devleti, ilerlemeyi, yükselmeyi ve itibar istiyor. Veya bu ayet-i kerime açık, berrak ve sarih değil mi? Bu ilahi delil görünür açık değil mi? Burada gizlilik yoktur. Ayet-i Kerime şudur: 

وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Araf suresi 7.96 Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.

Düşmanlarımız bizleri hayal ve kuruntu içerisinde yaşamamızı istemeyi hesap ediyorlar. Bu şunun içindir. Gelecek şöyle böyle olacaktır. Onların kuruntuları ancak gurur ve böbürlenmedir. Allah cc şöyle buyurdu:

يَعِدُهُمْ وَيُمَنّٖيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُورًا

Nisa suresi 4.120 Şeytan onlara (birçok) vaadde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor. 

Üzüntü ile söylüyorum. Ümmet gerçekten ümmetin düşmanın görüşlerine kör gibi boyun eğiyorlar. Taleplerini yerine getiriyorlar. O düşmanlarımız; Rabbimizin bize dosdoğru vadetmiş olduklarını yerine getirmemizi yine de istemiyorlar. O Allah cc bize ebedi olarak geri kalmayacak buyruk söyledi. Bize hayırlı olanı ve bereketli olanı vadetti. Ve bize kolay ve basit şart koştu. Düşmanlarımızın bize koştuğu şartlardan daha kolay şart koştu. Düşmanlarımızın bizden istedikleri taleplerden daha basit şart koştu. Bunun ile beraber bu Rabbani vadi kabul etmeğe isteksizlik hayret vericidir. Engel olmak tuhaftır. Allah ile sözleme yapmaktan ve pekiştirmekten uzaklaşmak ümmetin halini ıslah etmez. Ve hali düzeltmez. Bu hal değişmez. Ancak burada Allah’a Tebareke ve Tealaya tam bir kanaat olursa, burada sadakatli avdet ve dönüş olursa işte o zaman bu ümmetin hali değişecektir. -:

                Kafirlerin durumuna gelince; Hayırlardan ve rızıklardan onların yanında bir şey yoktur. Onların yanında olanlar Allah Tebareke ve Teâlâ’dan istidraçtır. (Hakkı olmadığı halde nimete kavuşmak.) Yoksa bu o kafirlere ikram değildir. Onarı nim etlendirmek değildir. Bu onların azaplarının ve günahlarının artırılması içindir. Allah Teala şöyle buyurur:

وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا اَنَّمَا نُمْلٖى لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْ اِنَّمَا نُمْلٖى لَهُمْ لِيَزْدَادُوا اِثْمًا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهٖينٌ

Al-i İmran suresi 3.178 İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

Allah Teala şöyle buyuruyor:

فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهٖ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَیْءٍ حَتّٰى اِذَا فَرِحُوا بِمَا اُوتُوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ

Enam suresi 6.44 Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar.

Bu bereket değildir. Onların yanında olanlar Allah Tebareke ve Teâlâ’dan istidraçtır. (Hakkı olmadığı halde nimete kavuşmak.) Ey ahbaplar! Allah Tebareke ve Teala hazretlerinin şu ayetini düşününüz.

لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ

‘’Üzerlerini bereketler açtık.’’ Buyurdu.

Bunun en büyük sebebi de iman ve takvadır.

Allah ‘’üzerlerine mal açtık’’ buyurmadı. Veya ‘’üzerlerine rızık açtık’’ buyurmadı. Gerçekten mal ve rızık bazen kul için fitne olurlar. Bazen de amellerinin şerrinden dolayı Allahtan istidraç olur. (Hakkı olmadığı halde nimete kavuşmak.) Ancak bereket; onda ebedi olarak şer kötülük yoktur. Bereket istidraç ile değildir. Orda kul için zarar yoktur. Bereket halisane hayırdır. İman ve takva ehli bu bereket ile va’d olunmuşlardır. Kafirler ise günlerden bir gün bu hayırlardan mahrum olacaklardır. Bu hayırlar; Müslümanlar sebepleri ile amel edince Müslümanların yanında idiler. Sebeplerini kaybedince hayırlar başkalarına geçti. Eğer Müslümanlar bir daha sebepleri ile amel ederlerse hayır onların eline avdet edip döner. Bunun da en büyük sebebi iman ve takvadır.

                Allah Sübhanehu ve Teâlâ’dan sadık iman ile bizleri rızıklandırmasını istiyoruz.

 

Tercüme Eden: İbrahim SIRMALI

Emekli Müftü. İcazetli Hoca. 28 Ağustos 2023

Khutabaa.com’dan alıntıdır.