Ceyhun KALENDER


İYİ ÖĞRETMEN!

Handüzü Yaylası Kültür Çevre ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği


    İyi öğ­ret­men nasıl ol­ma­lı­dır?
    İlko­kul­dan üni­ver­si­te­ye kadar oku­du­ğu bütün okul­la­rı ba­şa­rıy­la bi­ti­ren, mes­lek ha­ya­tın­da gö­re­vi­ni hiç ak­sat­ma­yan, hasta dahi olsa asla de­vam­sız­lık yap­ma­yan, kendi ço­cuk­la­rı­nı ihmal eden ama sı­nı­fı­nı ihmal et­me­yen, ve­ri­len her gö­re­vi ek­sik­siz yapan, derse tam sa­atin­de girip zil çal­dı­ğın­da dersi bi­ti­ren, hatta te­nef­füs­le­ri dahi sı­nıf­ta öğ­ren­ci­le­riy­le bir­lik­te ge­çi­ren, sü­rek­li sos­yal et­kin­lik­ler yapan, çok güzel şiir oku­yan, bir­çok spor ala­nın­da ye­te­nek­li olan, kom­po­zis­yon ve hi­ka­ye yazma ya­rış­ma­la­rın­da bi­rin­ci­lik­ler alan, çok fazla kitap oku­yan, evde sı­nı­fıy­la il­gi­li et­kin­lik­le­ri ta­sar­la­yan, sü­rek­li ba­kım­lı ve ne­şe­li olan, çev­re­si­ne ener­ji yayan, mes­lek­taş­la­rı ta­ra­fın­dan sü­rek­li bil­gi­si­ne baş­vu­ru­lan, yap­tı­ğı pro­je­ler­le ya­şa­dı­ğı şe­hir­de ses ge­ti­ren, bütün eği­tim se­mi­ner­le­ri­ne ka­tı­lan, her­ke­sin par­mak­la gös­ter­di­ği, çok bil­gi­li bir öğ­ret­men iyi öğ­ret­men midir?
    Bence değil!..
    Her­ke­sin, özel­lik­le de ve­li­le­rin ka­fa­sın­da ço­cu­ğu­na böyle bir öğ­ret­men bulma gay­re­ti varsa, eği­tim sü­re­ci baş­tan so­run­lu baş­la­mış­tır de­mek­tir.
    Çünkü öğ­ret­men­lik mü­kem­me­li­yet­çi­lik değil, her­kes gibi insan ola­bil­mek­tir. Doğ­ru­suy­la, yan­lı­şıy­la, ek­si­ğiy­le, faz­la­sıy­la…
    İyi öğ­ret­men nasıl ol­ma­lı­dır veya iyi öğ­ret­men­de hangi özel­lik­ler bu­lun­ma­lı­dır? so­ru­su­nun ce­va­bı belki de yok­tur. Çünkü eği­tim-öğ­re­tim sü­re­ci di­na­mik bir ya­pı­dır ve öğ­ret­men süreç içe­ri­sin­de kendi kim­li­ğin­den, ki­şi­li­ğin­den, bilgi ve be­ce­ri­sin­den bir şey­ler ek­le­ye­rek bir sınıf kül­tü­rü oluş­tu­rur.
    İlginç olan bu sü­reç­te çok ön plana çık­ma­yan bazı öğ­ret­men­ler­den öyle çar­pı­cı ve fay­da­lı bil­gi­ler, uy­gu­la­ma­lar öğ­re­ne­bi­li­riz ki, mes­lek ha­ya­tı­mız bo­yun­ca bize çok büyük kat­kı­lar sağ­la­ya­bi­lir.
    Ancak çey­rek asra yak­la­şan mes­lek de­ne­yi­mi­me da­ya­na­rak öğ­ret­men­le il­gi­li mut­la­ka bir­kaç özel­lik söy­le­mem ge­re­kir­se, bir öğ­ret­me­nin adil ol­ma­sı ve öğ­ren­ci­le­ri­ne sev­giy­le yak­laş­ma­sı onu bir adım daha öne taşır di­ye­bi­li­rim.
    Evet, ada­let duy­gu­su çok yüce bir duy­gu­dur ve bunu hem kendi ha­ya­tı­mız­da ya­şa­ma­lı­yız, hem de uy­gu­la­ma­la­rı­mız­da… Özel­lik­le sınıf or­ta­mın­da öğ­ren­ci­ler bu ko­nu­da sü­rek­li öğ­ret­me­ni­ni tar­tar. Ufak bir dik­kat­siz­lik, il­gi­siz­lik veya bir öğ­ren­ci­ye karşı ge­re­ğin­den fazla ilgi sı­nıf­ta­ki bazı den­ge­le­rin bo­zul­ma­sı­na sebep ola­bi­lir.
    Öğ­ret­men­le­rin okul or­ta­mın­da bir diğer si­hir­li değ­ne­ği ise sev­gi­dir. Eği­tim­de sev­gi­nin öne­mi­ni bir hi­ka­ye ile an­lat­mak daha isa­bet­li ola­cak­tır: “Geç­miş­te bir sos­yo­lo­ji pro­fe­sö­rü görev yap­tı­ğı şe­hir­de kenar ma­hal­le­de il­ko­kul öğ­ren­ci­le­ri­nin ba­şa­rı du­rum­la­rı­nı araş­tır­mak ister ve bu iş için öğ­ren­ci­le­ri­ni gö­rev­len­di­rir.
    Araş­tır­ma ve in­ce­le­me­le­ri ta­mam­lan­dı­ğın­da du­ru­mun hiç iç açıcı ol­ma­dı­ğı­nı, bu ço­cuk­la­rın ge­le­cek­te ba­şa­rı­sız ve mut­suz bi­rey­ler ola­cak­la­rı ka­nı­sı­na va­rı­lır.
    20 yıl sonra başka bir pro­fe­sör bu araş­tır­ma­yı bulur ve bu­gün­kü so­nu­cu merak eder.
    Ya­pı­lan uzun bir ça­lış­ma­dan sonra o öğ­ren­ci­le­rin bir­ço­ğu­na ula­şı­lır ve araş­tır­ma­nın tam ter­si­ne bu ço­cuk­la­rın çok ba­şa­rı­lı iş adam­la­rı, bü­rok­rat, aka­de­mis­yen gibi say­gın bi­rey­ler ol­duk­la­rı gö­rü­lür.
    Bunun se­bep­le­ri dü­şü­nü­lür­ken bu öğ­ren­ci­le­ri oku­tan il­ko­kul öğ­ret­men­le­ri­ne ula­şı­lır ve ken­di­si­ne; “Ne yap­tı­nız da bu ço­cuk­lar bu şe­kil­de ba­şa­rı­lı in­san­lar oldu? “ so­ru­su yö­nel­ti­lir.
    Öğ­ret­men gü­lüm­se­ye­rek; “ Ben on­la­rı ko­şul­suz sev­dim” ce­va­bı­nı verir.”
    Evet, bu hi­ka­ye­de de oku­du­ğu­muz gibi te­me­li sev­giy­le yoğ­ru­lan hiç­bir iş ba­şa­rı­sız­lık­la so­nuç­lan­maz.
    Eği­tim­de bir diğer önem­li konu ise, eği­ti­mi mün­fe­rit ba­şa­rı­lar üze­rin­den değil de bü­tün­cül bir pen­ce­re­den de­ğer­len­di­re­bil­me an­la­yı­şı­dır.
    “Benim sı­nı­fım, benim öğ­ren­cim…” ye­ri­ne “Öğ­ren­ci­le­ri­miz, bütün sı­nıf­la­rı­mız, oku­lu­muz…” şek­li­de­ki yak­la­şım­lar daha olum­lu so­nuç­lar ver­mek­te­dir.
    Se­çi­le­rek oluş­tu­ru­lan bir sı­nıf­ta­ki bütün öğ­ren­ci­ler diğer sı­nıf­la­ra göre çok ba­şa­rı­lı da ola­bi­lir­ler.
    Bütün okul­lar­da bu şe­kil­de seçme sı­nıf­lar oluş­tu­rul­du­ğu­nu dü­şü­nür­sek, bu du­rum­da eği­ti­min top­ye­kün bir ba­şa­rı­sın­dan söz edi­le­mez.
    Önem­li olan ho­mo­jen bir ya­pı­da al­dı­ğı­nız sı­nı­fı ne­re­den ne­re­ye ta­şı­dı­ğı­nız­dır.
    Çünkü eği­ti­min temel amacı, Her Türk ço­cu­ğu­na iyi bir va­tan­daş olmak için ge­rek­li temel bilgi, be­ce­ri, dav­ra­nış ve alış­kan­lık­la­rı ka­zan­dır­mak; onu milli ahlak an­la­yı­şı­na uygun ola­rak ye­tiş­tir­mek­tir. Bu nok­ta­da eği­tim­de sağ­la­na­ma­yan fır­sat eşit­li­ği, ile­ri­de çok büyük so­run­lar ola­rak kar­şı­mı­za çı­ka­cak­tır.
    Bugün uy­gu­la­nan mo­del­de, “Ge­mi­si­ni kur­ta­ran kap­tan­dır!” an­la­yı­şı hakim olsa da, eği­ti­min ihmal et­ti­ği, ke­na­ra, kö­şe­ye it­ti­ği bi­rey­ler yü­zün­den ma­ale­sef hiç bi­ri­miz ge­mi­mi­zi kur­ta­ra­ma­ya­ca­ğız.