Bayram Ali KAVALCI


TÜRKLERDE HAYVAN HAKLARI

bayramalikavalci@gmail.com


 Hay­van Hak­la­rı Ev­ren­sel Bil­dir­ge­si metni, Ulus­la­ra­ra­sı Hay­van Hak­la­rı Bir­li­ği ve ona bağlı ulu­sal bir­lik­ler ta­ra­fın­dan 21-23 Eylül 1977 ta­ri­hin­de Lond­ra’da hay­van hak­la­rı ko­nu­sun­da ya­pı­lan üçün­cü ulus­la­ra­ra­sı top­lan­tı­da kabul edil­di.
Hay­van Hak­la­rı Ev­ren­sel Bil­dir­ge­si ise, Paris’te UNES­CO Sa­ra­yın­da 15 Ekim 1978 ta­ri­hin­de tö­ren­le ilan edil­di.
Peki, biz Türk­ler­de geç­miş­ten gelen hay­van hak­la­rı na­sıl­dı?
Türk­ler fıt­ra­ten hay­van­la­ra da çok mer­ha­met­li­dir­ler; me­se­lâ bir­çok böl­ge­de eşek­le­re haf­ta­da iki gün din­len­me izni ve­ril­mek­te­dir.
Bir çınar da­lı­na yahut evin da­mı­na tü­ne­miş ley­le­ğin yu­va­sı da mesut bir aile man­za­ra­sı arz et­mek­te­dir.
Türk­ler­le Rum­la­rın ka­rı­şık ola­rak bu­lun­duk­la­rı köy­ler­de bir evin hangi ta­ra­fa ait ol­du­ğu­nu an­la­mak için eve gir­me­ye lüzum yok­tur.
Ley­le­ğin da­mı­na yuva yap­tı­ğı ev Türk evi­dir... ( s: 543, nakl. Eski Türk­ler, 4446)”
“Os­man­lı top­lu­mun­da hay­van­la­ra iyi dav­ra­nıl­ma­sı ko­nu­sun­da her zaman has­sa­si­yet gös­te­ri­lir­di.
1587 yı­lın­da, Sul­tan Üçün­cü Murad’a âit bir fer­man­da ön­ce­lik­le, sâ­hip­le­ri­nin hay­van­la­rı iyi bes­le­me­le­ri ge­rek­ti­ği em­re­di­li­yor.
Bu hay­van­la­ra ta­ham­mül ede­bi­le­cek­le­ri ağır­lık­tan faz­la­sı­nın yük­len­me­si­ni ya­sak­lı­yor.
Os­man­lı ar­şiv­le­rin­de 2 Ekim 1856 ta­rih­le­rin­de­ki bir bel­ge­de, yük ta­şı­yan hay­van­la­ra iyi dav­ra­nıl­ma­sı için öte­den beri uy­gu­lan­mak­ta olan ku­ral­lar hay­van sâ­hip­le­ri­ne ye­ni­den ha­tır­la­tı­lı­yor.
Çok es­ki­den beri âdet ol­du­ğu üzere bey­gir ha­mal­la­rı­nın Cuma gün­le­ri tatil yap­tık­la­rı ha­tır­la­tı­lı­yor.
Os­man­lı­da eşek­ler için çı­ka­rı­lan ka­nun­na­me­de, her eşe­ğin haf­ta­da 2 gün ta­ti­li var­dır.
“Türk­ler, bizim as­ker­le­ri­mi­ze göre üç se­bep­ten do­la­yı üs­tün­dür­ler.
Ko­mu­tan­la­rı­na der­hal itaat eder­ler.
Sa­va­şır­ken ha­yat­la­rı­nı hiçe sa­yar­lar; uzun müd­det arpa ve su ile ik­ti­fâ ede­rek ekmek, su is­te­mez­ler ve şarap iç­mek­ten nef­ret eder­ler...''
(Lord Byron, La Crise de O’rient’de, Paris 1907, nakl: Eski Türk­ler, 76) So­kak­ta bir ka­dı­na rast­la­yan erkek, bak­mak yasak edil­miş gibi ba­şı­nı çe­vi­rir.
Bir Türk için hid­det­le­nip ka­dı­na el kal­dır­mak kadar ayıp bir şey yok­tur...”
(Eski Türk­ler, 81) “Türk­ler oyun oy­na­ma­yı çok is­tih­kar eder­ler.
Para ka­zan­mak için oy­na­yan bir adam, yani ku­mar­baz on­la­rın na­za­rın­da hır­sız­dan da âdi bir mah­lûk­tur.
Türk­ler (biz­de­ki) dansı, ken­di­le­ri için in­san­lık şeref ve hay­si­yet­le­ri­ni le­ke­le­yen, in­sa­nın en ba­ya­ğı ve ip­ti­dai ta­raf­la­rı­na hitap eden basit bir ma­ha­ret te­lâk­ki eder­ler...” (Eski Türk­ler, 144)
      Kay­nak: Os­man­lı Ta­ri­hi