Prof. Dr. Akgündüz, "Süre reformu, sistem reformuyla anlam kazanır" diyerek, asıl meselenin eğitim süresi değil, öğrenmenin niteliği ve akademik sistemin köklü dönüşümü olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Akgündüz, STEM Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü sıfatıyla yaptığı değerlendirmede, yükseköğretimin geleceğine dair önemli tespitlerde bulundu.
Asıl Mesele Süre Değil, Öğrenmenin Niteliği
YÖK Başkanı Prof. Dr. Özvar'ın açıklamalarının yükseköğretim sistemi için önemli bir tartışma başlattığını belirten Prof. Dr. Akgündüz, bu önerinin sadece bir süre kısaltması olarak görülmemesi gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Akgündüz, sorulması gereken temel sorunun "eğitimi üç yıla sığdırmak mümkün mü?" olmadığını, bunun yerine "öğrenci bu süreçte ne kadar derin ve üretken öğrenme deneyimi kazanabilir?" sorusuna odaklanılması gerektiğini söyledi. Günümüzde öğrenmenin sınıf duvarlarının dışına taştığını ve 7/24, zamandan ve mekândan bağımsız bir yapıya dönüştüğünü kaydeden Prof. Dr. Akgündüz, reformun asıl hedefinin süreyi azaltmak değil, öğrenmeyi derinleştirmek, kişiselleştirmek ve yaşam boyu sürdürülebilir hale getirmek olması gerektiğinin altını çizdi. Süre kısalabilse bile, öğrenme kalitesinin, uygulama becerisinin ve düşünme derinliğinin mutlaka korunması gerektiğini belirtti. Başarının, ders sayısını azaltmakla değil, uygulamayı merkezde tutan ve dijital araçlarla kişiselleştirilmiş öğrenmeyi destekleyen sistemler kurmakla mümkün olacağını ifade etti.
Akademisyen Rolü Dönüşüyor: Rehberlik ve Geri Bildirim Şart
Prof. Dr. Akgündüz, yükseköğretimdeki bu dönüşümün yalnızca öğrencileri değil, akademisyenleri de yakından ilgilendirdiğini vurguladı. Öğretim elemanının artık sadece bilgi aktaran pasif bir rol üstlenemeyeceğini söyledi. Yeni dönemde akademisyenin dijital araçları etkin kullanan, öğrenme analitiğini yorumlayan ve öğrenciye sürekli ve geliştirici geri bildirim verebilen bir rehber olması gerektiğini kaydetti. Akademik yükseltme ve atama kriterlerinin yalnızca yayın sayısına bağlı kalmaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Akgündüz, bu kriterlerin öğretim niteliği, öğrenci gelişimine katkı ve öğrenme tasarımı yetkinliklerine dayandırılması gerektiğini vurguladı. Nitelikli öğretim elemanının, "öğrenen bir üniversitenin temelidir" diyerek akademik süreçlerin güncellenmesi çağrısında bulundu.
Farklı Programlar, Farklı Zamanlar: Esneklik Fırsatı
Prof. Dr. Akgündüz, süre reformu tartışmalarının tüm programlara aynı şekilde uygulanamayacağını söyledi. Her öğrencinin veya akademik programın aynı sürede tamamlanabilir olmadığını ifade etti. Özellikle mühendislik, tıp, fen ve öğretmenlik gibi alanlarda yoğun uygulama, laboratuvar ve proje temelli süreçlerin gerekli olduğunu vurguladı. Öğretmenlik programlarında öğrencilerin sadece bilgi değil, sınıf yönetimi ve pedagojik uygulama gibi becerileri kazanması için yeterli uygulama süresine ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi. "Eğitimde hız, kaliteyle yarışmamalı; tam tersine, kaliteyi hızlandıran bir öğrenme ekosistemi kurulmalıdır," dedi.
Kültürel Dönüşüm ve Uluslararası Tecrübeler
Türkiye'nin, Avrupa'daki Bologna Süreci sonrası deneyimlerden öğrenerek bu dönüşümü bir fırsata çevirebileceğini kaydeden Prof. Dr. Akgündüz, reformun yalnızca yapısal değil, aynı zamanda kültürel olması gerektiğini belirtti. Günümüz üniversitesinin artık 7/24 öğrenme kültürüyle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Yapay zekâ ve dijital laboratuvarlar gibi teknolojik desteklerle öğrencinin kendi öğrenme sürecini yönetebilmesi gerektiği vurgusunu yaptı. Yükseköğretimde geri bildirim kültürünün oluşturulmadan başarının mümkün olmadığını dile getirdi. Amacın öğrenciyi elemek değil, gelişimini izleyerek birlikte yukarı taşımak olduğunu söyledi ve başarının ölçütünün not değil, öğrenme sürecindeki ilerleme ve dönüşüm olması gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Devrim Akgündüz, sonuç olarak, üç yıllık mezuniyet seçeneğinin doğru planlama ve teknoloji entegrasyonuyla Türkiye'nin yükseköğretimine çağ atlatıcı bir fırsat sunabileceğini belirtti. Türkiye'nin geleceğinin, zamana sıkışmış değil, öğrenme özgürlüğü kazanmış, nitelikli akademisyenleri ve sürekli geri bildirim kültürüyle güçlenmiş bir yükseköğretim sistemine bağlı olduğunu sözlerine ekledi.
Haber-Foto: Sinan Demir