Geçtiğimiz yıl pandeminin ve krizin yoğun etkisi altında karşılamıştık 25 Kasım'ı . O günden bugüne kadına yönelik şiddetin katlanarak arttığı, krizin yükünün daha ağır hissedildiği, yoksulluğun katmerlendiği ve gittikçe artan bir şiddet sarmalının içerisinde karşılıyoruz 25 Kasım'ı. Salgın koşulları kadınların evde ve kamusal alanda karşılaştığı şiddeti, tacizi ve ayrımcılığı derinleştirdi. Kadınlar daha fazla iş ve gelir kaybına uğradı, yoksullaştı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı çocuk, yaşlı ve hasta bakımı kadınlara yüklendi.
25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü 1960 yılında Dominik'te Mirabel kızkardeşlerden bugüne kadınlara yönelik şiddet devam ediyor. Ve ancak kadınların da bu şiddete karşı mücadelesi de güçlenerek devam ediyor.
Şiddetin yoksulluk ile çok derin bir ilişkisi olduğunu biliyoruz. Yoksulluk arttıkça şiddetde artmaktadır. Kadınlara yönelik şiddeti ortadan kaldırmak istiyor isek, şiddetin temel dayanaklarından biri olan yoksulluğa karşı da mücadele yürütmeliyiz.
Mevcut iktidarların tamamı yoksulluğu derinleştiren politikaları uyguladıkları gibi, şiddeti artıran adımları atmaktan da vazgeçmediler. Kadın düşmanı politikalar kadınları erkek şiddeti karşısında güçsüzleştirirken, 6284 sayılı şiddet önleme yasasında yapılmak istenen reform tartışmaları şiddeti yeniden üretme görevi görüyor.
İstanbul sözleşmesinden çekilmek bunun en çarpıcı örneğidir. Kadınların meydan meydan sokaklara çıkarak sözleşmeye sahip çıkmalarına rağmen Türkiye kadınların yaşam taleplerine kulaklarını tıkayarak sözleşmeden çekildi. Ancak biz kadınlar İstanbul sözleşmesinden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha vurgulamak isteriz.
ILO 190 sayılı sözleşme, şiddeti tek taraflı ısrarlı takip, tehdit, sözlü kötü muamele gibi geniş kapsamlı olarak tanımlaması ve herkesi kapsamasıyla şiddete karşı mücadele için önemli bir yol haritasıdır.
ILO 190 Sayılı İşyerlerinde Şiddet ve Tacizle Mücadele Sözleşmesi hükümet tarafından hızla onaylanmalı ve uygulanmalıdır.