Tarih: 17.12.2021 09:37

"SES BAYRAĞIM, TÜRKÇEM"

Facebook Twitter Linked-in

Türk Eği­tim-Sen'in Yunus Emre Yılı do­la­yı­sıy­la dü­zen­le­di­ği 'Dünya Dili Türk­çe' ko­nu­lu kom­po­zis­yon ya­rış­ma­sı­na, 'SES BAY­RA­ĞIM, TÜRK­ÇEM' isim­li ya­zım­la ka­tıl­dım. Türk Eği­tim-Sen'e Türk­çe­nin ge­liş­me­si, yay­gın­laş­ma­sı ama­cıy­la yap­tı­ğı bu önem­li ça­lış­ma­sın­dan do­la­yı te­şek­kür­ler…

Dil, in­san­lar ara­sın­da an­laş­ma­yı sağ­la­yan, kendi ka­nun­la­rı içe­ri­sin­de ya­şa­yan, ge­li­şen ve can­lı­lık özel­li­ği gös­te­ren en temel ile­ti­şim ara­cı­dır. Dil, aynı za­man­da bir mil­le­ti var eden ve ko­ru­yan en temel un­sur­lar­dan bi­ri­dir.
Mil­let­ler dil­le­riy­le tarih sah­ne­sin­de var ol­muş­lar­dır. Daha doğ­ru­su bir mil­le­tin ya­şa­ya­bil­me­si, geç­miş­le ge­lecek ara­sın­da bağ ku­ra­bil­me­si ko­nuş­tu­ğu dil sa­ye­sin­de müm­kün­dür.
Bunun için­dir ki, mil­let­ler ara­sın­da­ki mü­ca­de­le aynı za­man­da dil­ler ara­sın­da­ki ses­siz bir mü­ca­de­le­ye dö­nüş­müş, ver­dik­le­ri eser­ler­le bir­bir­le­ri­ne üs­tün­lük kur­ma­ya ça­lış­mış­lar­dır.
Tek­no­lo­ji­nin ge­liş­me­si, in­ter­ne­tin yay­gın­laş­ma­sıy­la bir­lik­te Batı dil­le­ri bi­lim­de, ti­ca­ret­te, ile­ti­şim­de söz sa­hi­bi olmuş ve bunu da­ya­nak alan Ba­tı­lı­lar da kendi dil­le­ri­nin diğer dil­le­re karşı üstün ol­du­ğu­nu sa­vun­muş­lar­dır.
Bu re­ka­bet içe­ri­sin­de Türk­çe­mi­ze karşı da çe­şit­li olum­suz dü­şün­ce­ler or­ta­ya atıl­mış; Türk­çe­mi­zin ye­ter­siz ol­du­ğu, zor öğ­re­nil­di­ği, bilim dili ol­ma­dı­ğı ileri sü­rül­müş­tür. Biz Ba­tı­lı­la­rın Türk­çe üze­ri­ne or­ta­ya koy­du­ğu dü­şün­ce­ler­den zi­ya­de, ta­ri­hi kay­nak­la­ra ve Türk­çe­nin ta­ri­hi ge­li­şi­mi sü­re­cin­de ver­di­ği eser­le­re ba­ka­ca­ğız.
Türk­çe zen­gin ya­pı­sıy­la Ural - Altay dil gru­bu­nun Altay dil­le­ri aile­sin­den­dir ve dün­ya­da en çok ko­nu­şu­lan dil­ler ara­sın­da yer alır.
Türk­çe, bugün yak­la­şık 12 mil­yon ki­lo­met­re ka­re­lik geniş bir coğ­raf­ya­da ko­nu­şul­mak­ta­dır. Ünlü Tür­ko­log Rad­loff'a göre dünya dil­le­ri ara­sın­da Türk dili kadar geniş bir alana ya­yıl­mış başka bir dil yok­tur. Bu dilin etki alanı Bosna'dan Çin Seddi'ne, İran'dan Kuzey Buz De­ni­zi'ne kadar geniş bir alan­da ken­di­si­ni gös­ter­mek­te­dir.
Ya­pı­sı ba­kı­mın­dan da Türk­çe­nin başka dil­ler­de ol­ma­yan bir­çok özel­li­ği var­dır. Türk­çe ya­pı­sı ba­kı­mın­dan son­dan ek­le­me­li ve söz­cük tü­ret­me­li bir dil­dir. Bu ek­le­me es­na­sın­da kök­ler­de her­han­gi bir de­ği­şik­lik olmaz. Ay­rı­ca Türk­çe­nin çok zen­gin dev­rik cümle ola­na­ğı­na sahip ol­ma­sı, cüm­le­nin öğe­le­ri­ni cümle için­de is­te­di­ği­niz yere ko­ya­bil­me­ni­ze imkan sun­mak­ta­dır. Olu­şan yeni cüm­le­nin an­la­mı bo­zul­maz­ken, öğe­le­rin yük­le­me uzak­lık-ya­kın­lık du­ru­mu­na göre cümle yeni an­lam­lar ka­za­na­bil­mek­te­dir.
Bunun ya­nın­da bazı dil bi­lim­ci­ler de Türk di­li­ne, "de­yim­ler dili" adını ver­mek­te­dir­ler. Çünkü bir ke­li­me et­ra­fın­da oluş­tu­ru­la­bi­len on­lar­ca deyim, an­la­tım­da ko­lay­lık ve de­rin­li­ği aynı anda su­na­bil­mek­te­dir.
Türk­çe­de her ses bir harf­le ya­zı­lır. Bu se­bep­le duy­du­ğu­muz ses­le­ri ya­zı­ya ak­tar­mak Batı dil­le­rin­den daha ko­lay­dır. Türk­çe­de az ke­li­me­ye bir­çok anlam yük­le­ye­rek daha fazla bilgi ak­ta­rı­la­bil­mek­te­dir. Di­li­mi­zin sahip ol­du­ğu bu özel­lik­ler, diğer dil­ler­den daha kolay öğ­re­nil­me­si­ni de sağ­la­mak­ta­dır.
Bu denli yay­gın ola­rak kul­la­nı­lan ve ken­di­ne has özel­lik­le­ri olan Türk­çe hak­kın­da ünlü Fran­sız Tür­ko­log Jean Deny: "Türk­çe bir bilim di­li­dir." sap­ta­ma­sı­nı yap­mış­tır. Yine ünlü Alman dil­bi­lim­ci Max Mül­ler Türk­çe hak­kın­da şun­la­rı söy­le­miş­tir: "Türk­çe bir dil­bil­gi­si ki­ta­bı­nı oku­mak, bu dili öğ­ren­mek ni­ye­tin­de ol­ma­yan­lar için bile ger­çek bir zevk­tir." 1854 yı­lın­da ya­yım­lan­dı­ğı ki­ta­bın­da, "Türk­çe­nin bi­lim­sel­li­ği­ni" vur­gu­lar­ken, bu dili ya­ra­tan insan ze­ka­sı­na son­suz hay­ran­lık duy­du­ğu­nu be­lirt­miş ve şu de­ğer­len­dir­me­yi yap­mış­tı: "Ya­ban­cı söz­cük­ler­den arın­dı­ğın­da Türk­çe kadar kolay, rahat an­la­şı­lan ve zevk ve­ri­ci pek az dil var­dır."
Bu denli yay­gın ve köklü bir dil olan Türk­çe­nin gü­cü­nü, zen­gin­li­ği­ni or­ta­ya ko­ya­bil­mek için iz­le­necek en iyi yön­tem, onun kay­na­ğı­na inmek, eski sözlü ve ya­zı­lı eser­le­ri in­ce­le­mek­tir.
Türk­çe­mi­zin mi­lat­tan önce dört bin yı­lı­na kadar uza­nan eski ve köklü bir geç­mi­şi var­dır. Türk­çe, ta­ri­hi seyri için­de yay­gın­la­şa­rak ge­liş­me­si ya­nın­da bir­çok dili de et­ki­le­miş­tir.
Türk­çe­mi­zin bu ge­li­şim sü­re­cin­de bir­çok sözlü ve ya­zı­lı eser oluş­tu­rul­muş, ancak Türk­le­rin gö­çe­be yaşam tar­zın­dan do­la­yı bu eser­le­rin bir kısmı tarih sah­ne­sin­den si­lin­miş, bir kısmı da ancak ya­ban­cı kay­nak­lar­da ya­yın­la­na­rak gü­nü­mü­ze kadar ula­şa­bil­miş­tir..
Eski Türk­ler­de "koşuk" ismi ve­ri­len şi­ir­ler, bu­gün­kü ata­söz­le­ri­nin ilk bi­çi­mi olan "sav", ölüm tö­ren­le­rin­de üzün­tü­yü dile ge­tir­mek için söy­le­nen "sagu" ve top­lu­mu de­rin­den et­ki­le­yen olay­lar so­nu­cun­da halk ara­sın­da ken­di­li­ğin­den olu­şan "des­tan" sözlü ede­bi­ya­tı oluş­tur­mak­tay­dı.Ya­ra­tı­lış Des­ta­nı, Si­yen­pi Des­ta­nı, Alp Er Tunga Des­ta­nı, Şu Des­ta­nı, Oğuz Kağan Des­ta­nı, At­ti­la Des­ta­nı, Boz­kurt / Gök­türk Des­ta­nı, Er­ge­ne­kon Des­ta­nı, Tü­re­yiş Des­ta­nı, Göç Des­ta­nı gü­nü­mü­ze ula­şan sözlü ede­bi­ya­tı­mı­zın önem­li ör­nek­le­ri­dir. Bu des­tan­lar Türk ta­ri­hi, Türk kül­tü­rü, yaşam tarzı hak­kın­da bizi ay­dın­la­tır­ken Türk­çe­miz hak­kın­da da bize önem­li bil­gi­ler sun­mak­ta­dır.
Türk ede­bi­ya­tı­nın ilk ya­zı­lı eser­le­ri ise Ye­ni­sey ya­zıt­la­rı­dır. Ancak bun­lar tam ola­rak oku­na­ma­dı­ğı için Türk ede­bi­ya­tı­nın ilk ya­zı­lı ürün­le­ri, Gök­türk al­fa­be­si ile ya­zı­lan Orhun Ya­zıt­la­rı ola­rak alın­mak­ta­dır.
Ola­ğa­nüs­tü olay­lar­la ger­çek olay­la­rın bir­lik­te an­la­tıl­dı­ğı, Dede Kor­kut hi­ka­ye­le­ri ise des­tan­dan halk hi­ka­ye­si­ne ge­çil­di­ği dö­ne­min eser­le­ri­dir.
Türk­le­rin İslam di­ni­ni kabul et­me­ye baş­la­ma­sıy­la bir­lik­te, Türk­çe üze­rin­de önem­li bir Arap­ça ve Fars­ça et­ki­si gö­rül­müş­tür.
Bu geçiş dö­ne­min­de ve­ri­len en önem­li eser­ler ise; Kaş­gar­lı Mah­mut ta­ra­fın­dan ya­zı­lan Di­van-ı Lügat' it Türk, Yusuf Has Hacip ta­ra­fın­dan ya­zı­lan Ku­tat­gu Bilig, Hoca Ahmet Ye­se­vi ta­ra­fın­dan ya­zı­lan Di­van-ı Hik­met ve Yük­nek­li Edip Ahmet ta­ra­fın­dan ya­zı­lan Ata­bet'ül Ha­ka­yık'tır.
İsla­mi­ye­ti kabul eden Türk­ler Sel­çuk­lu­lar dö­ne­min­de dil, kül­tür yö­nün­den Arap­ça ve Fars­ça­nın et­ki­si al­tı­na gir­miş; Arap­ça­yı "din ve bilim dili", Fars­ça'yı "ede­bi­yat ve dev­let dili" ola­rak kul­lan­ma­ya baş­la­mış­lar­dı.
Bu durum kar­şı­sın­da, Türk­çe­mi­zin Arap­ça ve Fars­ça et­ki­si­ne karşı en et­ki­li ses Ka­ra­ma­noğ­lu Meh­met Bey ta­ra­fın­dan yük­sel­til­miş­ti.
Ka­ra­ma­noğ­lu Meh­met Bey, 13 Mayıs 1277 yı­lın­da Konya'da ünlü dil fer­ma­nı­nı ya­yın­la­ya­rak, Türk­çe­nin ye­ni­den dev­let dili ol­ma­sı­nı sağ­la­mış­tır. Meh­met Bey fer­ma­nın­da "Şim­den­ge­ru, di­van­da, der­gah­ta, bar­gah­ta, mec­lis­te ve mey­dan­da Türk­çe­den gayri dil kul­la­nıl­ma­ya... uy­ma­yan­la­rın boynu vu­ru­la...." di­ye­rek Türk­çe­mi­zin Ana­do­lu'da ye­ni­den önem ka­zan­ma­sı­nı sağ­la­yan kişi ola­rak ta­ri­he geç­miş­tir.
Bu fer­man­la bir­lik­te artık Arap­ça ve Fars­ça­nın ha­ki­mi­ye­ti büyük öl­çü­de bit­miş, Türk­çe yay­gın­laş­mış­tır. Meh­met Bey'in fer­ma­nı Türk ta­ri­hi ve Türk­çe­nin önem­li mi­henk taş­la­rın­dan bi­ri­dir. Bu olay, gü­nü­müz­de 13 Mayıs Dil Bay­ra­mı ola­rak kut­lan­mak­ta­dır.
13. yüz­yıl­da Ana­do­lu'da, Türk­çe bir ses daha yük­se­li­yor­du: "İlim ilim bil­mek­tir/ İlim ken­din bil­mek­tir/ Sen ken­din bil­mez­sin/ Ya nice oku­mak­tır." İnsan­la­rın gön­lü­ne ve ak­lı­na do­ku­nan bu söz­le­rin sa­hi­bi, Türk'ün ma­ne­vi dün­ya­sın­da yüz­yıl­lar bo­yun­ca iz bı­ra­ka­cak olan Türk­çe şi­irin ön­cü­sü Yunus Emre'ydi.
Ana­do­lu'da Türk­çe şi­irin ön­cü­sü Yunus Emre, Ana­do­lu Sel­çuk­lu Dev­le­ti'nin da­ğıl­ma­ya ve Ana­do­lu'da bü­yük-kü­çük Türk Bey­lik­le­ri'nin ku­rul­ma­ya baş­la­dı­ğı 13. yüz­yıl or­ta­la­rın­dan 14. yüz­yı­lın ilk çey­re­ği­ne kadar ya­şa­mış ta­sav­vuf ön­cü­sü ve halk şa­iri­dir. An­ka­ra'nın Nal­lı­han il­çe­sin­de­ki Tap­tuk Emre Der­ga­hın­da ye­tiş­miş­tir ve şi­ir­le­ri­nin ço­ğu­nu da bu­ra­da yaz­mış­tır.
Yunus, duygu ve dü­şün­ce­le­ri­ni Türk­çe ifade ede­bi­lecek kadar Türk­çe Dil Bil­gi­si'ne de ha­kim­di. Arap­ça ve Fars­ça ke­li­me­le­ri us­ta­lık­la Türk­çe­leş­tir­miş, aruz vez­niy­le yaz­dı­ğı şi­ir­le­ri­nin bir­ço­ğu­nu Na­si­hat­ler Ri­sa­le­si adlı ki­ta­bın­da top­la­mış­tır.
Ay­rı­ca Yunus'un Arap­ça ve Fars­ça ke­li­me­le­ri Türk­çe­leş­tir­me­si, onun sa­de­ce sözlü kül­tü­rü kul­la­nan eği­tim­siz biri ol­ma­dı­ğı­nı, halk kül­tü­rü­nün öğe­le­ri­ni ve ko­nuş­ma di­li­ni bi­linç­li bir şe­kil­de de kul­la­na­bil­di­ği­ni gös­ter­mek­te­dir.
Ana­do­lu'da sözlü kül­tü­rün etkin ol­du­ğu dö­nem­ler, Yunus Emre'nin de ya­şa­dı­ğı dö­ne­mi kap­sa­mak­ta­dır. Yunus Emre'nin şi­ir­le­ri ise ölü­mün­den bir asır sonra der­len­miş­tir.
Türk­çe ha­fı­za­mı­zın oluş­ma­sın­da Yunus Emre'nin rolü bü­yük­tür. Yunus Emre Ho­ra­san akı­mı­na bağlı, Hoca Ahmet Ye­se­vi ge­le­ne­ğin­den Türk­men bir der­viş­tir. Sade, halk di­liy­le yazan Yunus, "Bu dün­ya­dan gider olduk/ Ka­lan­la­ra selam olsun/ Bizim için hayır dua/ Kı­lan­la­ra selam olsun." di­ye­rek ta­sav­vu­fi gö­rü­şün­de­ki sa­de­li­ği de or­ta­ya koy­muş­tur.
Yunus Emre yaz­dı­ğı Türk­çe şi­ir­ler­le sa­de­ce ya­şa­dı­ğı çağa değil, bu­gü­ne ve ge­lecek za­man­la­ra da ışık tut­mak­ta­dır. Yunus, Türk­çe­mi­zin halk ara­sın­da se­vil­me­si­ni ve yay­gın­laş­ma­sı­nı sağ­la­dı­ğı için kül­tü­rü­mü­zün en önem­li yapı taş­la­rın­dan­dır.
Yunus Emre, sevgi yo­luy­la dün­ya­da ya­sa­yan tüm in­san­la­rın, hem ken­di­le­riy­le hem ka­inat­la kay­naş­ma­sı­nı sağ­la­ya­rak son­suz ya­şam­da mut­lu­lu­ğu he­def­le­yen dünya gö­rü­şü­nü bütün in­san­lı­ğa Türk­çe an­lat­mış­tır. Bunun için­dir ki, Yunus'un di­li­ne "Dünya Dili Türk­çe" di­yo­ruz.
Yunus Emre adı, Türk ve Türk­çe­yi seven her­kes için çok önem­li­dir. Şi­ir­le­ri her devre hitap et­ti­ği gibi her ku­şa­ğa da hitap et­mek­te­dir. Gü­nü­müz­de Bizim Yunus'un (İsken­der Pala'nın bir ro­ma­nın­da ge­çi­yor) şi­ir­le­ri­ni 6-7 ya­şın­da­ki ço­cuk­lar bile oku­yup öğ­re­ni­yor ve ez­ber­le­ye­bi­li­yor­lar.
Yunus'la bir­lik­te Türk­çe­miz, daha geniş kit­le­le­re ulaş­mış ve hal­kın zev­ki­ne uygun bir hale gel­miş­tir. Bazı şi­ir­le­rin­de aruz vezni kul­lan­mış olsa da şi­ir­le­ri­nin bir­ço­ğu­nu Türk­çe hece vez­niy­le yaz­mış­tır. Türk­çe hece vez­niy­le ya­zı­lan şi­ir­ler kısa za­man­da ya­yı­la­rak be­nim­sen­miş, bir­ço­ğu ilahi ola­rak da söy­le­ne­rek gü­nü­mü­ze kadar ulaş­mış­tır.
Bütün bu ay­rın­tı­lar­dan sonra Türk­çe­mi­zin bizim için ne kadar önem­li ol­du­ğu­nu uma­rım daha iyi an­la­mı­şız­dır. Türk Mil­le­ti'nin var olu­şu­na eş değer olan Türk­çe­miz ko­nu­sun­da va­tan­daş­la­ra, ya­zar­la­ra ve bütün ku­rum­la­ra çok önem­li gö­rev­ler düş­mek­te­dir.
Ön­ce­lik­le mil­let ola­rak Türk­çe dü­şün­me­li­yiz, Türk­çe ko­nuş­ma­lı­yız, Türk­çe yaz­ma­lı­yız. Türk­çe­si var­ken ya­ban­cı dil­ler­den di­li­mi­ze geçen söz­cük­le­ri kul­lan­ma­ma­lı­yız. Bu, bütün ya­ban­cı söz­cük­le­ri di­li­miz­den ata­lım an­la­mı­na gel­mez. Ya­ban­cı dil­ler­den di­li­mi­ze geç­miş, ancak Türk­çe dil ya­pı­sı için­de şe­kil­len­miş, Türk­çe­leş­miş söz­cük­ler artık bi­zim­dir ve Türk­çe­mi­zin bir par­ça­sı­dır. Dili sa­de­leş­tir­mek an­la­yı­şı ile bu söz­cük­le­ri dış­la­mak di­li­mi­zin za­yıf­la­ma­sı­na sebep olur. Ör­ne­ğin, Fars­ça­dan di­li­mi­ze geçen "guuşe" söz­cü­ğü, Türk­çe dil ya­pı­sı içe­ri­sin­de şe­kil­len­miş, kö­şe­leş­miş, "köşe" şek­li­ni al­mış­tır ve artık Türk­çe­mi­zin bir par­ça­sı ol­muş­tur. Yine Arap­la­rın isim ola­rak kul­lan­ma­dı­ğı "Elif", Türk­çe­miz­de bir elif gibi dik ve doğru du­ru­şun sem­bo­lü ola­rak kız­la­rı­mı­zın is­mi­ni an­lam­lan­dır­mak­ta­dır.
Milli Eği­ti­min ha­zır­la­dı­ğı ders ki­tap­la­rın­da da Türk­çe ko­nu­sun­da azami özen gös­te­ril­me­li­dir. Küçük yaş­lar­da dil ko­nu­sun­da ka­zan­dı­rı­lan bi­linç, ile­ri­de ve­ri­le­bi­lecek ulus­lar arası eser­le­re de yan­sı­ya­cak­tır ve Türk­çe­nin dünya dil­le­ri ara­sın­da daha güçlü bir yer edin­me­si­ni sağ­la­ya­cak­tır.
Bunun far­kın­da olan Mus­ta­fa Kemal Ata­türk dil ko­nu­sun­da bir­çok ça­lış­ma yap­mış, bir­çok ge­omet­ri te­ri­mi­ni Türk­çe­leş­tir­di­ği "Ge­omet­ri Ki­ta­bı­nı yaz­mış ve Türk Dil Ku­ru­mu­nu kur­muş­tur.
Be­le­di­ye­le­rin de ta­be­la, park ve bahçe isim­le­ri ko­nu­sun­da daha fazla özen gös­ter­me­le­ri ge­rek­mek­te­dir. Ya­ban­cı isim­le­rin yoğun bir şe­kil­de kul­la­nıl­ma­sı, halk ara­sın­da za­man­la kabul gö­re­bil­mek­te ve bu ya­ban­cı söz­cük­ler Türk­çe söz­cük­le­rin ye­ri­ni ala­bil­mek­te­dir.
Türk­çe­miz ko­nu­sun­da ya­zar­la­rı­mı­za da büyük gö­rev­ler düş­mek­te­dir. Ya­zar­la­rın ro­man­lar­da, hi­ka­ye­ler­de kul­lan­dı­ğı dil, bu ya­zar­la­rı be­nim­se­yen in­san­la­rın da di­li­ne yan­sı­mak­ta­dır. Bu akım, yeni bir ko­nuş­ma tar­zı­nın or­ta­ya çık­ma­sı­na da sebep ol­mak­ta­dır. Bunun için­dir ki, özel­lik­le ya­zar­la­rın Türk­çe­si var­ken ya­ban­cı söz­cük­le­ri ter­cih et­me­me­le­ri ge­re­kir.
Ay­rı­ca unu­tul­ma­ya yüz tut­muş, öz Türk­çe söz­cük­ler bu­lu­nup or­ta­ya çı­kar­tıl­ma­lı ve Türk­çe­mi­ze ka­zan­dı­rıl­ma­lı­dır. Bu özen top­lu­mun her ke­si­mi ta­ra­fın­dan gös­te­ril­di­ğin­de, dev­let de bu doğ­rul­tu­da sağ­lam bir dil po­li­ti­ka­sı ge­liş­tir­di­ğin­de, ina­nı­yo­rum ki Türk­çe­miz dünya dil­le­ri ara­sın­da hak et­ti­ği yeri ala­cak­tır ve Türk­çe bir dünya dili ola­cak­tır.
"Türk demek Türk­çe de­mek­tir. Ne mutlu Türk'üm di­ye­ne" M. Kemal Ata­türk"




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —