Tarih: 07.01.2022 10:20

AK Parti'nin "Ölçü" ile İmtihanı

Facebook Twitter Linked-in

Seçim yak­laş­tık­ça daha da be­lir­gin­leş­ti… Evet, 12 Ha­zi­ran­da ya­pı­la­cak genel se­çim­le­ri Ak Parti ka­za­na­cak. Bun­dan kim­se­nin şüp­he­si yok artık.
(…)
Doğru; de­mok­ra­si­dir, ser­best se­çim­ler­dir, halk ne derse o olur (as­lın­da bu­ra­sı biraz şüp­he­li ya, her neyse!), kimi is­ter­se onu seçer vs. Evet de me­se­le tam bu nok­ta­da baş­lı­yor işte. İster seçim sis­te­min­de­ki yan­lış­lar­dan, ister si­ya­si par­ti­ler ka­nu­nun­da­ki ek­sik­ler­den, ister mil­le­tin yan­lış ter­ci­hin­den (!) olsun genel tab­lo­ya şöyle bir ba­kıl­dı­ğın­da gö­rü­nen fo­toğ­raf, de­mok­ra­si­nin ge­liş­miş­li­ği açı­sın­dan hiç de fe­rah­la­tı­cı değil.
TBMM ça­tı­sı al­tın­da ye­ter­li mu­ha­le­fet yok ve yakın ge­le­cek­te de ola­cak gibi gö­rün­mü­yor. Dı­şa­rı­da­ki mu­ha­le­fe­tin (STK lar, medya, ay­dın­lar vs.) du­ru­mu par­lak değil. Yargı'da (özel­lik­le Yük­sek Yargı) ya­pı­lan de­ği­şik­lik­ler ve çı­ka­rı­lan ka­nun­lar o ce­na­hın da di­ren­ci­ni (as­lın­da si­ya­sal­laş­mış ide­olo­jik ya­pı­lan­ma­yı) tör­pü­le­miş bu­lu­nu­yor. Bu arada, Asker'in si­ya­set üze­rin­de­ki ve­sa­ye­ti (ba­lans ayar­la­ma gücü!) ise (şükür ki) büyük öl­çü­de kı­rıl­mış. Bütün par­ti­ler­de (es­ki­sin­den daha da güçlü bir şe­kil­de) lider sul­ta­sı hakim. Mil­let­ve­kil­le­ri­nin ne­re­dey­se -ge­rek­ti­ğin­de zülfü yare de do­ku­na­bi­len, adam gibi- söz söy­le­me hakkı yok.
Ege­men­li­ğin ka­yıt­sız şart­sız sa­hi­bi olan mil­le­tin tem­sil edil­di­ği Ya­sa­ma or­ga­nı­nın Yü­rüt­me, onun da Baş­ba­kan'ın em­ri­ne gir­miş ol­du­ğu gibi bir gö­rün­tü ve­ri­yor dev­let or­ga­ni­zas­yo­nu­nun ça­tı­sı.
Evet, kimse kız­ma­sın ama top­lu­mun ge­ne­lin­de (Bir kısım Ak Parti'liler de dahil) al­gı­la­nan "mem­le­ket man­za­ra­sı" bu. Bun­dan kor­kan "Ne­re­ye gi­di­yo­ruz? İdol­lük­ten dik­ta­tor­ya­ya mı?" diye so­ran­la­rın sa­yı­sı hiç de az değil. Öyle bir korku var ve bu la­ikin­den li­be­ra­li­ne, Alevi'sin­den Sünni'sine, CHP'li­sin­den AK Parti'li­si­ne kadar gi­de­rek ya­yı­lı­yor.
Ülke ida­re­si­nin bütün yükü en yu­ka­rı­da bir tek nok­ta­da top­la­nı­yor ve bir ki­şi­nin omuz­la­rı­na bi­ni­yor, bin­di­ri­li­yor. Tabii yükle be­ra­ber bütün yetki de. Ve doğal ola­rak bu kadar yük ve yet­ki­nin kont­ro­lü zor­la­şı­yor; "kont­rol­süz bir güç" söz ko­nu­su olu­yor. Ka­nım­ca asıl kor­ku­tan, ger­çek­te kor­kul­ma­sı ge­re­ken de bu.
(…)
Oysa çok bi­li­nen şey­ler­dir ki "her şey zıddı ile ka­im­dir", "mu­ha­le­fet­siz de­mok­ra­si olmaz" ve "kont­rol­süz güç güç de­ğil­dir".
Böyle bir kont­rol­süz­lük aklı devre dışı bı­ra­kır, in­sa­nı sar­hoş eder. İkti­dar sa­hi­bi­ne öl­çü­süz ce­sa­ret verir. Had aşı­lır, iti­dal kay­bo­lur, if­rat-tef­rit baş­lar. Ka­rar­lar makul ve man­tık­lı ol­mak­tan çıkar. Muk­te­dir­lik duy­gu­su ben­li­ği sarar, bü­yük­lük veh­mi­ne ka­pı­lır insan; ayak­la­rı yer­den ke­si­lir, da­ya­nıl­maz tut­ku­lar, bek­len­me­dik ar­zu­lar ge­li­şir.
Hak ve ha­ki­kat­ten uzak­la­şı­lır, ada­let duy­gu­su za­yıf­lar. Kut­sal bir var­lık­mış his­si­ne ka­pı­lır insan; sa­de­ce kendi ak­lı­nı be­ğe­nir, gö­rüş­le­ri­nin mut­lak doğru ol­du­ğu­na ina­nır, nar­sizm ge­li­şir. Hoş­gö­rü­yü kay­be­der, is­ti­şa­re­ye önem ver­mez, ortak aklı red­de­der. Olim­pos Da­ğın­da Tanrı Zeus'un oğlu (!) kut­sal (…) mi­sa­li; her du­ru­mun, her ku­ru­mun, her de­ğe­rin hatta her in­sa­nın sa­hi­bi zan­ne­der ken­di­ni!
İkti­da­rı­na halel gel­di­ği veh­mi­ne ka­pıl­dı­ğın­da ise bu ha­let-i ru­hiy­ye­den olum­suz­luk­lar doğ­ma­ya baş­lar. Önce kes­kin bir bu­yur­gan­lık ken­di­ni gös­te­rir. Sonra in­san­la­rı sus­tu­ra­cak, de­ği­şik dü­şün­ce­le­ri ya­sak­la­ya­cak, fark­lı in­san­la­rı dış­la­ya­cak, parti içi ve dışı mu­ha­le­fe­ti ber­ta­raf edecek uy­gu­la­ma­la­ra ge­çi­lir.
Katı bir hü­küm­ran­lık dö­ne­mi­dir bu ki sa­kat­lan­dı­ğı dü­şün­ce­si­ne ka­pı­lın­dı­ğı du­rum­lar­da şid­de­te baş­vu­ru­lur. Güç kay­na­ğı­nı li­ya­kat ve ma­ha­ret­ten almak ye­ri­ne zor­ba­lı­ğa ve ta­hak­kü­me yö­ne­li­nir. Bu arada ka­pı­kul­la­rı, dal­ka­vuk­lar ara­nır ve on­la­ra etkin gö­rev­ler ve­ri­lir…
Bu süreç hızla dik­ta­tor­ya­ya doğru gider.
Kont­rol­süz güçte, tek ke­li­me ile her türlü "ölçü" kaçar. "Dik­kat­li, adil, has­sas ve dü­şün­ce­li olma, duygu, dü­şün­ce ve dav­ra­nış­lar­da den­ge­li ve kont­rol­lü ola­rak ya­şa­ma hali" diye tarif edi­len "öl­çü­lü olmak" du­ru­mu bo­zu­lur. Ne­re­de nasıl dav­ra­nı­la­ca­ğı, hangi du­rum­lar­da ne­le­rin ne öl­çü­de ko­nu­şu­la­ca­ğı­nı bilme du­ru­mu or­ta­dan kal­kar. Dile sahip olu­na­maz, dav­ra­nış bi­çim­le­ri de­ği­şir. Öl­çü­lü iken, sahip olu­nan gücün "efen­di­si" olan insan, ölçü kay­be­dil­di­ğin­de onun "kö­le­si" olma du­ru­mu­na düşer.
(…)
Ak Parti'nin bu dö­nem­de­ki en büyük sı­na­vı ka­nım­ca "öl­çü­lü ol­ma­yı ba­şa­ra­bil­mek" ola­cak­tır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —