Vefatının 60. Yılı Anısına DİKENLİ BİR YOLUN YILMAYAN YOLCUSU: AHMET TEVFİK İLERİ

Vefatının 60. Yılı Anısına DİKENLİ BİR YOLUN YILMAYAN YOLCUSU: AHMET TEVFİK İLERİ

Ri­ze­li yaş­lı­lar­dan sü­rek­li ken­di­si­ne dair ha­tı­ra­la­rı­nı din­le­di­ğim, Türk si­ya­se­ti­nin renk­li ki­şi­si Ahmet Tev­fik İleri'nin adı, Rize'de, okul­lar­da ve cad­de­ler­de ya­şa­tı­lı­yor. Bun­lar 1945 yı­lın­da ku­ru­lan Rize Tev­fik İleri Tek­nik ve En­düst­ri Mes­lek Li­se­si ile Tev­fik İleri Ana­do­lu Li­se­si ve Rize'nin en işlek cad­de­le­rin­den biri olan Tev­fik İleri Cad­de­si'dir.
DU­VAR­DA HEMŞİN FO­TOĞ­RAF­LA­RI YÜ­REK­TE HEMŞİN SEV­DA­SI
12 Mayıs 207 ta­ri­hin­de ba­ba­sı gibi mem­le­ket sev­da­lı­sı olan Cahit İleri'yi zi­ya­ret etmiş, ken­di­sin­den ba­ba­sı­nı uzun uzun din­le­miş­tim. Ka­pı­sın­da ka­ra­ye­miş ağacı bu­lu­nan evi­nin du­var­la­rın­da Hem­şin fo­toğ­raf­la­rı, yü­re­ğin­de hep bir Hem­şin öz­le­mi var. An­lat­tık­la­rıy­la bizi 1950'li yıl­la­ra gö­tü­ren İleri, büyük sürp­ri­zi sona sak­lı­yor, söy­le­şi­nin so­nun­da ba­ba­sı Tev­fik İleri'nin ori­ji­nal ses ka­yıt­la­rı­nı din­le­ti­yor­du. Tev­fik İleri'nin sesi ber­rak hi­ta­be­ti ile din­le­yen­le­re güven ve­ri­yor­du. Şimdi ara­mız­da ol­ma­yan Cahit İleri ile yap­mış ol­du­ğum bu söy­le­şi­yi siz­ler­le pay­la­şı­yo­rum.
İMA­MO­ĞUL­LA­RI AİLESİ'NDE AHMET TEVFİK BEY
Söze ba­ba­nız Tev­fik İleri ve aile­niz­den baş­la­ya­lım di­ler­se­niz… Babam, Hafız Celal Efen­di ve Fatma Hanım'ın ev­la­dı olup 1912'de Ri­ze-Hem­şin'de doğdu. Aile­miz "İma­mo­ğul­la­rı" ismi ile bi­lin­mek­te­dir. Ba­ba­mın do­ğu­mun­dan bir­kaç yıl sonra aile İstan­bul'a göçtü. Babam, ilk ve orta öğ­re­ni­mi­ni İstan­bul'da de­de­si­nin ya­nın­da ta­mam­la­dı. Ge­len­be­vi Or­ta­oku­lu'nu bi­tir­dik­ten sonra İstan­bul Tek­nik Üni­ver­si­te­si'ne girdi. Ta­le­be­li­ği­nin son se­ne­sin­de Milli Türk Ta­le­be Bir­li­ği'nin baş­kan­lı­ğı­na se­çil­di. 1933 yı­lın­da mezun oldu.
MİLLİ RUH HA­RE­KE­TE GE­ÇERDİ
Ken­di­si­nin Milli Türk Ta­le­be Bir­li­ği'nde öncü ça­lış­ma­lar yap­tı­ğı­nı öğ­ren­dik. Nedir bun­lar? Evet, ken­di­si­nin ön­der­li­ğin­de MTTB mil­li­yet­çi bir he­ye­can­la bir­çok ko­nu­ya el attı ve yayın yaptı. İstik­lal Marşı ça­lı­nır­ken ayağa kal­kıl­ma­sı, toplu ola­rak Ça­nak­ka­le Şe­hit­li­ği'nin zi­ya­re­ti, 16 Mart şe­hit­le­ri­nin anıl­ma­sı gibi bazı ge­le­nek­ler o zaman baş­la­tıl­dı. Bir ya­ban­cı şir­ket­te Türk­çe­ye ha­ka­ret edil­me­si­ni ve Bul­ga­ris­tan'da Türk me­zar­lı­ğı­na sal­dı­rı­da bu­lu­nul­ma­sı­nı pro­tes­to etmek üzere dü­zen­le­nen ve hal­kın da büyük öl­çü­de ka­tıl­dı­ğı iki büyük genç­lik mi­tin­gi dü­zen­len­di. O ta­rih­ler­de bun­lar alı­şık olun­ma­yan or­ga­ni­zas­yon­lar­dı. Me­zu­ni­yet­ten sonra yur­dun muh­te­lif yer­le­rin­de hiz­met­te bu­lun­du. Er­zu­rum'da 1933-37 ara­sın­da ka­ra­yol­la­rı kont­rol mü­hen­dis­li­ği, 1937'den 1942'ye kadar Ça­nak­ka­le'de, 1942'den 1950'ye kadar da Sam­sun'da ba­yın­dır­lık mü­dür­lü­ğü yaptı. Sam­sun'da Ka­ra­yol­la­rı 7. Bölge'nin de ilk mü­dü­rü­dür.
YETER SÖZ MİLLETİNDİR
Der­ken si­ya­se­te gi­ri­yor… 1950 de "Yeter! Söz Mil­le­tin­dir" slo­ga­nı et­ra­fın­da ör­güt­le­nen ve se­çim­le­ri ka­za­nan De­mok­rat Parti'den Sam­sun Mil­let­ve­ki­li se­çi­le­rek mec­li­se girdi.
Babam, ve­kil­li­ğin hemen aka­bin­de uzun süre ba­kan­lık yapan ender ki­şi­ler­den­dir. Mec­li­sin aktif bir üyesi ola­rak ça­lış­tı. İlk DP hü­kü­me­tin­de Ulaş­tır­ma Ba­ka­nı ola­rak yer aldı. Kısa bir süre sonra Milli Eği­tim Ba­kan­lı­ğı'na ge­ti­ril­di (1950-53). Bun­la­rın dı­şın­da Mec­lis Baş­kan Ve­kil­li­ği (1953-55), ikin­ci kez Milli Eği­tim Ba­kan­lı­ğı (1957), Dev­let Ba­kan­lı­ğı ve Baş­ba­kan Yar­dım­cı­lı­ğı (1957-58), Ba­yın­dır­lık Ba­kan­lı­ğı ve Milli Eği­tim Bakan Ve­kil­li­ği (1958-60) yaptı. Ba­kan­lık­la­rı bo­yun­ca çok önem­li ça­lış­ma­lar­da bu­lun­du. Milli Eği­tim Ba­kan­lı­ğı çer­çe­ve­sin­de­ki hiz­met­le­ri­nin iki adet yük­sek li­sans tezi ça­lış­ma­sı­na konu ol­du­ğu­nu mem­nu­ni­yet­le kay­de­di­yo­rum. İz bı­rak­mış ba­kan­lar­dan­dır. Ata­türk ve Or­ta­do­ğu Üni­ver­si­te­le­ri'nin açı­lı­şı, ilk ve or­ta­okul­lar­da din ders­le­ri dü­zen­le­me­si, din adamı ye­tiş­tir­mek üzere imam hatip li­se­le­ri­nin, Yük­sek İslam Ens­ti­tü­le­ri'nin baş­la­tıl­ma­sı ve bir­çok ten­ki­de maruz kalan Köy Ens­ti­tü­le­ri'nin Öğ­ret­men Okul­la­rı'na dö­nüş­tü­rül­me­si onun dö­ne­min­de ger­çek­leş­miş­tir. Yük­sek Öğ­ret­men Okul­la­rı'nın açıl­ma­sı ko­nu­la­rın­da­ki hiz­met­le­ri­ni anı­yo­rum. Ba­yın­dır­lık Ba­ka­nı ola­rak da De­mok­rat Parti'nin kal­kın­ma ham­le­si­ne katkı sağ­la­dı. İlk Boğaz Köp­rü­sü onun ba­kan­lı­ğı za­ma­nın­da ihale se­vi­ye­si­ne kadar geldi ama 27 Mayıs dar­be­si ne­de­niy­le ancak 10 yıl sonra ger­çek­leş­ti­ri­le­bil­di.
ÖLÜM BELKİ DE KUR­TU­LUŞ­TUR
1960 son­ra­sı 27 Mayıs ih­ti­lal sü­re­ci? 27 Mayıs 1960 yı­lın­da ya­pı­lan dar­be­nin ar­dın­dan diğer ar­ka­daş­la­rı gibi İleri de Yas­sı­ada Mah­ke­me­si'nde yar­gı­lan­dı. Sa­vun­ma­sı­nı, 'Ölüm belki de kur­tu­luş­tur. Mem­le­ke­tin hu­zu­ru benim ölü­mü­me ve ha­pis­ha­ne­ler­de çü­rü­me­me bağ­lıy­sa ka­ra­rı­nı­zı böyle verin. Mem­le­ke­ti­min hayrı için buna da ra­zı­yım.' söz­le­riy­le bi­tir­di. Bu gös­ter­me­lik mah­ke­me­de­ki du­ru­şu­nu sa­vun­ma­sı sı­ra­sın­da söy­le­di­ği şu söz­le­ri be­lir­li­yor: "Baş­sav­cı ba­şı­mız­la oy­na­mak­tan hoş­la­nı­yor. Var­sın oy­na­sın. Onun pe­şin­de de­ği­liz ama şeref ve na­mu­su­muz­la oy­na­ma­sı­na asla mü­sa­ade et­me­ye­ce­ğiz. Son ne­fe­si­miz­de dahi na­mus­lu ol­du­ğu­mu­zu iddia ve ispat ede­ce­ğiz." Ömür boyu hapis ce­za­sıy­la Kay­se­ri Bölge Ce­za­evi'ne yol­lan­dı. Bu­ra­da has­ta­lan­ma­sı üze­ri­ne An­ka­ra Has­ta­ne­si'ne kal­dı­rıl­dı. 31 Ara­lık 1961'de vefat etti.
KA­FA­SI, GÖNLÜ MEM­LE­KET İÇİN ÇA­LIŞ­MIŞ
Ba­ba­nız­la il­gi­li bir ha­tı­ra­nı­zı bi­zim­le pay­laş­ma­nı­zı is­te­sek… Babam beni cum­hu­ri­ye­ti­mi­zin ilk Ma­arif Ve­kil­le­ri'nden Mus­ta­fa Ne­ca­ti Bey için ya­pı­lan anma top­lan­tı­sı­na gö­tür­müş­tü. Ta­ri­hi­ne bak­tım, 1955, ba­ba­mın gö­re­vi Mec­lis Baş­kan Ve­kil­li­ği. Ben de 10 ya­şın­da­yım. Her­hal­de ger­çek­ten Mus­ta­fa Ne­ca­ti Bey'in hiz­met­le­ri­ni an­la­yıp öğ­ren­mem için değil, bana ver­mek is­te­di­ği ter­bi­ye­nin bir par­ça­sı ola­rak gö­tür­müş­tü. O top­lan­tı­da yap­tı­ğı ko­nuş­ma­da şöyle di­yor­du: "Ka­fa­sı ve gönlü mem­le­ket ve mil­let için ça­lış­mış, yıp­ran­mış ve çile çek­miş büyük in­san­la­rı anmak bir ka­dir­şi­nas­lık­tır." Babam da zaman zaman çe­şit­li top­lan­tı­lar­da anı­lı­yor. Tür­ki­ye'nin çe­şit­li yer­le­ri­ne is­mi­nin ve­ril­di­ği okul ve cad­de­ler var. Bu yıl da Rize'de is­mi­nin ve­ril­di­ği çok güzel bir okul ile Milli Eği­tim Ba­kan­lı­ğı'nda bir top­lan­tı sa­lo­nu açı­lı­şı ya­pıl­dı. Ona bu ka­dir­şi­nas­lı­ğı gös­te­ren­le­re de za­ma­nı ge­lin­ce aynı ka­dir­şi­nas­lık gös­te­ri­lir ka­na­ati ve du­asın­da­yım.
BABAM HA­YA­TIN ODAK NOK­TA­SIY­DI
Bir evlat ola­rak O'nun ki­şi­lik özel­lik­le­ri­ni nasıl ta­nım­lar­sı­nız? Rah­met­li ba­ba­mı evi­miz­de son ola­rak gör­dü­ğüm zaman 15 ya­şın­day­dım. Takip eden yak­la­şık bir buçuk yıl için­de babam, ula­şı­la­ma­yan ve ken­di­sin­den ancak elli ke­li­me ile sı­nır­lı, san­sür­lü mek­tup­lar alı­na­bi­len bir tut­sak­tı. Bu ha­liy­le de sa­de­ce annem, ab­la­la­rım ve benim için değil bütün ak­ra­ba ve aile dost­la­rı için ha­ya­tın odak nok­ta­sıy­dı. Onu ancak has­ta­ne­de­ki son gün­le­rin­de, o da ateş­ler için­de zayıf ve hasta ola­rak her gün gö­re­bil­dim. Kendi ara­mız­da aile­mi­ze "de­mok­rat aile" der­dik. Bunun ba­ba­mın De­mok­rat Par­ti­li ol­ma­sıy­la bir iliş­ki­si yoktu. Bizde, en kü­çük­le­ri ben dahil olmak üzere, her­ke­sin fik­ri­ni oluş­tur­ma ve söz söy­le­me hakkı vardı. Bana öyle ge­li­yor ki sanki aile iş­le­rin­de oy verme hak­kı­mız vardı. Tabii aile­nin her işi­nin böyle oy­lan­dı­ğı­nı zan­net­mi­yo­rum, fakat ve­ri­len his o idi. Çocuk değil adam mu­ame­le­si gö­rür­dük. Otur­du­ğu­muz ev üç oda bir sa­lon­du. Oda­lar­dan biri, için­de ba­ba­mın kü­tüp­ha­ne­si ve yazı ma­sa­sı­nın da bu­lun­du­ğu bir ça­lış­ma odası idi. En küçük, fakat konum iti­ba­riy­le en güzel oda buydu. Benim yaşım biraz iler­le­yip ab­la­la­rım­la be­ra­ber yat­tı­ğım oda­dan ay­rıl­mam ge­re­kin­ce orası benim odam oldu. Babam zaten pek evde bu­lun­maz­dı, ama ara sıra o odaya gir­mek is­ter­di. Artık oda benim ol­du­ğu­na göre önce "Oğlum, mü­sa­ade eder misin biraz odan­da otu­ra­yım" derdi. Ba­ba­mın aile­miz için­de­ki du­ru­mu­nu ben­den iki yaş büyük ablam Ayşe, se­ne­ler ön­ce­ki bir ga­ze­te rö­por­ta­jın­da bence çok güzel özet­le­miş. Ondan bazı bö­lüm­ler alı­yo­rum: "Ondan kork­maz­dık. Onu gü­cen­dir­mek­ten ve say­gı­sı­nı kay­bet­mek­ten kor­kar­dık. Onun bizi be­ğen­me­si, bi­zim­le if­ti­har et­me­si çok önem­liy­di bizim için. Ve bi­zim­le bir­lik­te ol­du­ğu an­lar­da bizi öy­le­si­ne dol­du­rur­du ki, diğer za­man­lar­da da bu bize ye­ter­di.
ÜLKE SEVGİSİNİ BİZE AŞI­LA­DI
Bir gün üç ço­cu­ğu­nu bir araya top­la­dı ve ‘ar' ve ‘haya' ke­li­me­le­ri­ni izah etti. Bunu nasıl yap­tı­ğı­nı şimdi ha­tır­la­ya­mı­yo­rum ama, fi­kir­le­ri içi­mi­ze yer­leş­ti ve ha­ya­tı­mı­za yön verdi. Ço­cuk­la­rı­na çok düş­kün­dü, ama an­ne­mi­zin yeri baş­kay­dı. Eve gel­di­ği zaman an­ne­mi mu­hak­kak evde bul­mak is­ter­di ve bu­lur­du da. Na­di­ren an­ne­min evde ol­ma­dı­ğı zaman ne­şe­si kaçar, hu­zur­suz olur; canı ko­nuş­mak bile is­te­mez­di. Biz de bunu garip kar­şı­la­maz­dık, çünkü ara­la­rın­da ne derin bir sevgi ol­du­ğu­nu bi­lir­dik. Mil­li­yet­çi­lik duy­gu­la­rı­nı ve vatan sev­gi­si­ni ondan öğ­ren­dik. İçin­de­ki büyük Tür­ki­ye ve Türk aş­kı­nı biz­le­re de aşı­la­dı. Ve biz­le­re Tür­ki­ye'yi iyi­siy­le kö­tü­süy­le sev­me­yi, va­ta­nı­mı­zı her şeyin üs­tün­de tut­ma­yı öğ­ret­ti.Onun lü­ga­tin­de ‘ben' yoktu. Bir olay eğer Tür­ki­ye le­hi­ne ise bu arada ken­di­si­nin za­ra­ra uğ­ra­ma­sı­nın, ten­kit edil­me­si­nin hiç önemi yoktu. Ulaş­tı­ğı ma­kam­la­rı, hiz­met için bir va­sı­ta ola­rak gördü. ‘Vekil ol­du­ğu­mu imza atar­ken ha­tır­lı­yo­rum' derdi. Aynı his­le­ri biz­le­re de aşı­la­dı­ğı için 27 Mayıs'a kadar, kim ol­du­ğu­mu­zu giz­le­me­ye ça­lış­tık. Ancak ondan son­ra­dır ki, if­ti­har­la ve her fır­sat­ta kimin ço­cuk­la­rı ol­du­ğu­mu­zu söy­le­ye­bil­dik."
YAS­SI­ADA'DA DİMDİK DURDU
Evi­miz­de babam ve onun hayat, his ve dü­şün­ce or­ta­ğı annem ta­ra­fın­dan öyle bir hava oluş­tu­rul­muş­tu. 27 Mayıs dar­be­si­nin ilk gün­le­rin­de, her­hal­de du­ru­mun fe­ca­ati­ni de tam ola­rak an­la­ya­ma­dı­ğım için, ba­ba­mı dü­şün­dü­ğüm kadar mem­le­ke­ti­miz­de bir as­ke­ri darbe ge­ri­li­ği­nin ya­şan­ma­sın­dan do­la­yı utanç ve üzün­tü duy­du­ğu­mu ve du­ru­mun bir an önce nor­ma­le dönüp Tür­ki­ye'nin kal­kın­ma fa­ali­yet­le­ri­nin ye­ni­den baş­la­ya­bil­me­si için acele et­ti­ği­mi ha­tır­lı­yo­rum. Evet genç­li­ğin­den beri ha­ya­tı sert mü­ca­de­le­ler için­de geç­miş olan ve ni­ha­yet Yas­sı­ada'daki du­ruş­ma­lar sı­ra­sın­da başı dik tu­tu­mu ile öne çıkan babam ger­çek­ten his­le­ri yoğun ya­şa­yan ve göz yaş­la­rı­na da her zaman hakim ola­ma­yan bir in­san­dı. Benim ha­fı­zam­da böyle iki olay yer etmiş. Biri rad­yo­dan nak­len ya­yı­nı­nı be­ra­ber­ce din­le­di­ği­miz meş­hur 3-1'lik Ma­ca­ris­tan ga­li­bi­ye­ti­miz, biri de bize yük­sek sesle son­ra­dan Rah­man su­re­si ol­du­ğu­nu an­la­dı­ğım bir Kur'an oku­yu­şu sı­ra­sın­da. "Erkek ağ­la­maz" sö­zü­nü be­ğen­mez "insan olan ağlar" derdi.
HER ŞEYİ UNU­TUP HEMŞİN'İ HA­TIR­LA­DIM
Ba­ba­nı­zın bu ha­re­ket­li ya­şa­mı içe­ri­sin­de Hem­şin ne­re­de du­ru­yor­du? Hem­şin hep bir öz­lem­di babam için. Yas­sı­ada'da tut­tu­ğu gün­lük­ler hem bir dö­ne­me ışık tu­tu­yor, hem de yar­gı­lan­ma­la­rın seyri hak­kın­da önem­li bil­gi­ler içe­ri­yor. Ablam Ca­hi­de İleri (Aksoy) ta­ra­fın­dan ya­yı­na ha­zır­la­nan gün­lük­le­rin 24 Ha­zi­ran 1960 Cuma günkü say­fa­sın­da babam Hem­şin'e olan öz­le­mi­ni şöyle dile ge­ti­ri­yor: "Bu sabah ol­duk­ça şid­det­li yağ­mur ya­ğı­yor. Bu yağ­mur­da İzzet (Akçal), Haluk'a Paşa'ya, Hem­şin'i muh­te­lif cep­he­le­riy­le an­la­tı­yor: "Hem­şin ve Hem­şin'de ya­şa­mak bir­den­bi­re yü­re­ğim­de tüttü.
Kim bilir Allah neler nasip etmiş. Her şeyi unu­tup Hem­şin'i zevk­le ha­tır­la­dım ve his­set­tim".
AN­NEM­DE SEVGİSİ HİÇ TÜ­KEN­MEDİ
Ya diğer kar­deş­le­ri­niz? Annem (Vas­fi­ye) ve babam 1933 yı­lın­da ev­len­di­ler. Biz üç kar­de­şiz. Ca­hi­de ve Ayşe adın­da iki ablam var. Ca­hi­de ablam in­şa­at yük­sek mü­hen­di­si Ayhan Aksoy ile evli. Ayşe ablam da DTFC İngi­liz Dili Bö­lü­mü me­zu­nu. On­la­rın üni­ver­si­te­ye gi­riş­le­ri 27 Mayıs Dar­be­si'nin hemen son­ra­sın­day­dı, evi­mi­zin hiç­bir ge­li­ri yoktu. İkisi de tah­sil­le­ri­ni ya­par­ken bir yan­dan da ça­lı­şıp evi­mi­zin ge­çi­mi­ni ve hatta benim tah­si­li­mi sağ­la­dı­lar. Ben de in­şa­at yük­sek mü­hen­di­si­yim. Üçü­müz de şimdi emek­li­yiz. Aile­miz­den bah­se­der­ken an­ne­mi de anmak is­te­rim. Bir Hem­şin kızı olan an­nem­le babam, aile­le­rin uygun bul­ma­sı ile ev­len­miş ve son­ra­sın­da her açı­dan bir­bir­le­ri­ni ta­mam­la­yan, çok seven bir çift ol­muş­lar. Müş­te­re­ken hem maddi hem ma­ne­vi bir­çok zor­luk ge­çir­miş­ler. Ba­ba­mın ve­fa­tı üze­rin­den 47 sene geçti ama o, an­ne­min gön­lün­de hala dip­di­ri.
ÖRNEK DOST­LUK
Ba­ba­nı­zın ar­dın­dan ya­zı­lan ya­zı­lar­dan ör­nek­ler verir mi­si­niz? Ba­ba­mın ar­dın­dan çok sa­yı­da yazı ya­zıl­dı. Hemen hep­sin­de ken­di­si­nin mil­let sev­gi­si, kuv­vet­li imanı, dü­rüst­lü­ğü, sa­mi­mi­ye­ti, sev­gi­si, yar­dım­se­ver­li­ği ve ni­ha­yet 27 Mayıs son­ra­sı tu­tu­mu ile il­gi­li ola­rak yi­ğit­li­ği öne çı­ka­rı­lı­yor. Ba­ba­mın ve­fa­tın­dan çok yıl­lar sonra, 1991'de büyük dü­şü­nür ve ya­zar­la­rı­mız­dan Sa­mi­ha Ay­ver­di Ha­nı­me­fen­di'nin bana şah­sen yaz­dı­ğı mek­tup benim için özel ve önem­li­dir. Bu ve­si­ley­le ken­di­si­ni rah­met­le anı­yo­rum. Şöyle di­yor­du mek­tu­bun­da: "İşte Tev­fik İleri denen o ber­rak iman­lı, milli ve ta­ri­hi be­re­ket­li ha­zi­ne ile baş­la­mış dost­lu­ğu­muz, ger­çek­ten ezel günü be­re­ket­le­rin­den ol­ma­lı idi ki, ak­sa­ma­dan, sürç­me­den, yü­rü­yüp gitti ve ölüm nedir bil­me­yen ilahi ka­nu­nun buy­ru­ğu için­de git­mek­te devam ey­le­mek sır­rı­nı gös­ter­di, gös­te­ri­yor.
ER­DEMLİ İNSAN
Son ola­rak şunu söy­le­ye­yim, babam sev­miş, se­vil­miş, kısa ya­şa­mış fakat is­te­di­ği yönde hiz­met ede­rek yoğun ya­şa­mış, er­dem­li ve er­dem­le­ri ta­nın­mış, kabul edil­miş kıy­met­li bir insan. Kısa öm­rü­nün son iki yı­lın­da maruz kal­dı­ğı zul­mün, ah­ret­te de­re­ce­si­nin yük­sel­me­si­ne ve­si­le ol­du­ğu­na ina­nı­yo­rum. Milli Türk Ta­le­be Bir­li­ği Baş­kan­lı­ğı, mil­let­ve­kil­li­ği, Ulaş­tır­ma Ba­kan­lı­ğı, Milli Eği­tim Ba­kan­lı­ğı, Dev­let Ba­kan­lı­ğı, Baş­ba­kan Yar­dım­cı­lı­ğı, Ba­yın­dır­lık Ba­kan­lı­ğı, TBMM Baş­kan Ve­kil­li­ği gö­rev­le­rin­de bu­lu­na­rak ül­ke­mi­ze büyük fay­da­la­rı do­ku­nan Hem­şin­li Ahmet Tev­fik İleri'nin eşi Vas­fi­ye İleri, 30 Ekim 2011 ta­ri­hin­de te­da­vi gör­dü­ğü has­ta­ne­de ha­ya­tı­nı kay­bet­ti.
ÖNCE VA­TA­NI SE­VE­CEĞİZ, SONRA BİRBİRİMİZİ
Ahmet Tev­fik ve Vas­fi­ye İleri ya­şam­la­rı­nı hal­kın mut­lu­lu­ğu üze­ri­ne inşa etmiş adeta tek atan iki yü­rek­ti­ler. Tev­fik İleri, Çin­çi­va La­za­lo­ğul­la­rı'ndan Der­viş Efen­di'nin kızı Vas­fi­ye Hanım'ı Hem­şin'in yay­la­sın­da görüp aşık olu­yor, ni­şan­la­nı­yor­lar. O dönem Tev­fik İleri, İstan­bul Tek­nik Üni­ver­si­te­si'nde oku­yor ve Türk Ta­le­be Bir­li­ği'ne baş­kan­lık edi­yor. Tev­fik ve Vas­fi­ye çifti baş başa ilk ko­nuş­ma­la­rı­nı Sul­ta­nah­met Çeş­me­si'nde ya­pı­yor­lar. Genç Tev­fik'in; "Biz önce va­ta­nı­mı­zı se­ve­ce­ğiz, sonra bir­bi­ri­mi­zi" de­yi­şi Vas­fi­ye Hanım ta­ra­fın­dan hiç ya­dır­gan­mı­yor. İyi in­san­lar ola­ca­ğız. Genç Tev­fik ni­şan­lıy­ken bü­yük­ba­ba­sı­nın iz­niy­le Vas­fi­ye Hanım'a yaz­dı­ğı ilk mek­tu­bun­da şun­la­rı söy­lü­yor: "Seni, Sul­ta­nah­met Çeş­me­si'nin par­mak­lık­la­rı­na yas­lan­mış Hem­şin kı­zı­nı ya­nım­da his­se­di­yo­rum. Yani sen benim sı­ra­sın­da annem, sı­ra­sın­da kar­de­şim, sı­ra­sın­da karım ve eşim ola­cak­sın. Ben seni bütün bu his­ler­le se­ve­ce­ğim. Sen beni bu his­ler­le se­ve­cek­sin. Yaa, böyle işte Hem­şin kızı, böyle işte…" Başka bir mek­tu­bun­day­sa; "Her git­ti­ği­miz yerde hür­met ve sevgi bu­la­ca­ğız, iyi in­san­lar ola­ca­ğız," di­yor­du.
AY­RI­LIK VUS­LAT
Genç ni­şan­lı­lar Tev­fik İleri'nin ka­ra­yo­lu mü­fet­ti­şi tayin edil­di­ği Er­zu­rum'da tö­ren­siz ev­len­di­ler. Tev­fik İleri bu du­ru­mu daha sonra bir mek­tu­bun­da şöyle dile ge­ti­ri­yor: "Canım Vas­fi­yem, sana be­yaz­lar giy­di­re­me­dim, sana düğün ya­pa­ma­dım.
Fakat inan ki, hiç­bir koca ve hiç­bir sev­gi­li benim seni sev­di­ğim kadar se­ve­mez". Vas­fi­ye Hanım, 31 Ara­lık 1961 günü eşini başı dik ve gu­rur­la uğur­la­yı­şın­dan yarım asır sonra 30 Ekim 2011 ta­ri­hin­de Ko­ca­te­pe Camii'nde kı­lı­nan ce­na­ze na­ma­zı­nın ar­dın­dan Ce­be­ci Asri Me­zar­lı­ğı'na def­ne­dil­di. Bu bir ay­rı­lık değil vus­lat­tı. Cahit Abi ise ak­ci­ğer ra­hat­sız­lı­ğı ne­de­niy­le de­ta­vi gör­dü­ğü İstan­bul'daki özel bir has­ta­ne­de 8 Şubat 2017 ta­ri­hin­de 72 ya­şın­da ara­mız­dan ay­rıl­dı. Mer­hum Ahmet Tev­fik İleri, Mer­hum Vas­fi­ye İleri ve Mer­hum Cahit İleri'yi rah­met­le anı­yo­rum.