Sivil Toplum Kuruluşları, resmî kurumların dışında kalan ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, vatandaşların ortak bir amaç uğruna bir araya geldiği, buna bağlı olarak daha iyi yaşam şartları için gerekli faaliyetlerin kolektif ve bağımsız bir biçimde yürütüldüğü hukuki, sosyal, çevresel, kültürel hedefler doğrultusunda faaliyetlerini sürdüren kuruluşlardır.
Sivil Toplum Örgütlerinin en belirgin özelliği ise, hükümetlerden, kamu makamlarından ve siyasi partilerden bağımsız olmaları, ticari çıkar gözetmemeleri ve kar amacı gütmemeleridir.
Ayrıca Sivil Toplum Örgütleri, siyasi otoritenin yönlendirmesinden uzak, devlet karşısında özerk olarak, yaptıkları faaliyetlerle kamusal alanda etkisi olabilen kollektif girişimlerdir.
Sivil Toplum Örgütleri-siyaset ilişkisini değerlendirirken de, ne siyasetin yanında ne de karşısındadırlar diyebiliriz. Çünkü Sivil Toplum Örgütleri, üyelerinin menfaatlerini gözeterek kendi amaçları doğrultusunda hareket eden kuruluşlardır.
Sivil Toplum Kuruluşları, toplumsal sorunları bağımsız bir şekilde ele almalı, kamuoyunu bilgilendirirken, aydınlatırken ve buna yönelik öneri sunarken bu hassasiyeti göstermelidirler.
Sivil Toplum Kuruluşları, demokrasinin en temel unsurlarıdır.
Bütün bu tanımlamalar ve açıklamalardan sonra bir değerlendirme yaptığımızda ilimizde, bölgemizde, ülkemizde sivil toplum örgütlerinin yapısı ve işleyişi hakkında daha net bir fikir sahibi olabiliriz.
Özellikle son zamanlarda toplumsal sorunlarla ilgili konularda, gücünü üyelerinden değil de siyasetten alan, ekonomik olarak sırtını belli kişilere dayayan Sivil Toplum Kuruluşlarının açıklamalarına ve yönlendirmelerine tanık olmuyor muyuz?
Oysa Sivil Toplum Örgütlerinin en belirgin özelliği, kamu makamlarından ve siyasi partilerden bağımsız olmaları ve ticari çıkar gözetmemeleri değil miydi?
Bu sebeple, bu hassasiyetlere uymayan Sivil Toplum Kuruluşlarının işleyişleri ve amaçları yönünden özgün, bağımsız olmadıkları için toplumu doğru aydınlatmaları veya toplum yararına bir faaliyet yürütebilmelerinin mümkün olmadığını söyleyebiliriz.
"Komşuda pişer belki bize de düşer!" niyetiyle olur olmaz her konuda iktidarın sesini topluma yansıtan Sivil Toplum Örgütleri, açıklama yaptıkları konuda da yeterince bilgi sahibi değildirler.
Bu yapıların amacı kesinlikle toplum yararı değil, siyasetle paralel çalışarak kendilerine devletin üst kademelerinde yer edinmek ve devletin imkanlarından daha etkin bir şekilde yararlanmaktır. Yani amaçları kısaca, her yönüyle pastadan daha fazla pay alma çabasıdır.
Konuyu birkaç cümleyle biraz daha somutlaştıracak olursak; özellikle son zamanlarda bazı Sivil Toplum Örgütlerinin İkizdere'deki taş ocağıyla ilgili yaptıkları açıklamalarda, siyasetin diliyle ve şirketin menfaatleriyle bir paralellik görmekteyiz.
Önemli sivil toplum örgütlerinin aslı görevleri dışına çıkarak kendi iradelerini ortaya koyamamaları, toplumu yanlış bilgilendirmeleri sonucunda kaybeden demokrasi ve toplum olmaktadır.
Bu noktada bu kuruluşlara görevlerini hatırlatarak bir uyarıda bulunmak istiyoruz: Sizin yaptığınız açıklamaları ilgili resmi kurumlar yapmaktadır. Şirket de zaten bunları söylüyor.
Yaptığınız şu açıklamalar bu konudaki tavrınızı ve bilginizi ortaya koymaktadır: "Lojistik Üst yapılmasın mı? Taş ocağı açılmasın mı? Burada karşı çıkanlar marjinal bir grup. Türkiye'nin kalkınmasını istemiyorlar."
Kendinize ait bir düşünceniz yok mu?
Size ait bir fikriniz, bilginiz, araştırmanız varsa bunu toplumla paylaşın. Yoksa önce bir araştırın, söz konusu alana gidin, insanlarla konuşun ondan sonra açıklamanızı yaparsınız.
Bu şekilde taraflı ve bilgisizce, şirketin ağzıyla yapılan açıklamalar, sorunu daha da derinleştirirken vatandaşın ilgili kurumlara güvenini sarsmakta, toplumu daha fazla germektedir.
Bir açıklama mı yapacaksınız? Önce gidip buradaki halkla konuşun, dinleyin.
Bu işlerin gelişmiş ülkelerde nasıl yapıldığına bir bakın, imkanınız var; gerekirse gidip yerinde görün. Acele etmeyin, bu bilgileri toplayın, ondan sonra açıklamanızı yaparsız.
Bu durum elbette ki sadece İkizdere İşkencedere'deki taş ocağıyla ilgili değildir.
Bu tavrı Gürgen Köyündeki Alicik HES'le ilgili de gösterdiniz.
Ülkenin neresinde bir talan olsa ona kol kanat gerdiniz. Tepki gösterenleri ağır ithamlarla yargıladınız.
Yazıktır, günahtır…
Bu ülke hepimizin…
Suyumuz, toprağımız, ormanlarımız bizim en değerli kaynaklarımızdır.
Bu kaynaklar bütün milletin, çocuklarımızın, gelecek nesillerindir.
Birilerine şirin görünmek için iradenizi, bilginizi, vicdanınızı bir kenara koymayın.
Haktan yana, araştırarak, bilgi sahibi olarak, vicdanınızın sesini dinleyerek fikir sahibi olun ve buna göre değerlendirme yapın.