TÜRKOCAĞINDAN ''TÜRKİYE'DEKİ SIĞINMACILAR VE DÜZENSİZ GÖÇMENLER HAKKINDA AÇIKLAMA;
"TÜRKİYENİN SINIRLARI YOLGEÇEN HANI DEĞİLDİR"
Türk Ocağı Genel Merkezi tarafından Türkiye'deki sığınmacılar ve düzensiz göçmenler hakkında bir basın açıklaması yapıldı.
Türk Ocağı Genel merkezinin açıklaması şöyle'' Türk kamuoyunun son günlerdeki en önemli tartışma konusunu başta Suriyeli sığınmacılar ve Afganistan'dan gelen düzensiz göçmenler olmak üzere ülkemize dışarıdan gelen nüfusun yol açtığı ve ileride yol açacağı sorunlar teşkil etmektedir. 2011 yılında başlayan Suriye meselesi, Türkiye'yi pek çok bakımdan derinden etkilemeye devam ediyor. Bugün Türkiye'de kabaca 6-7 milyon civarında sığınmacı ve düzensiz göçmen bulunduğu söylenmektedir. Bunun büyük kısmı Suriyeli sığınmacılar olup bunların çoğunluğu da 8-9 yıldır ülkemizde şehirlere ve kasabalara dağılmış olarak yaşamaktadır. Bu süreçte, PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD/YPG tarafından, nüfusunun çoğunluğu Arap olan bir bölgede etnik temizlik gerçekleştirilmiş; bu durum, uluslararası kuruluşların raporlarıyla tespit edilmiştir. Bir yandan Suriye'nin kuzeyi nüfus bakımından değişime tabi tutulurken bir yandan da Türkiye'nin şimdilik sosyal ve nüfus yapısının, ileride de idari ve siyasi yapısının değiştirilmesi hedeflenmiştir. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları sonrasında ülkelerine dönenlerin sayısı birkaç yüz binden ibaret kalmıştır. Barış Pınarı Harekatı'nda kontrol altına alınması planlanan bölgenin, ABD ve Avrupa ülkeleri, özellikle Rusya tarafından yapılan hamlelerle çok mütevazı bir alanla sınırlı kalması, bir milyon kadar Suriyeliyi geri gönderme planının büyük ölçüde gözden geçirilmesine yol açmıştır. Bu meselenin insani boyutuyla Türkiye ve Suriye'nin geleceğine dönük manasını birbirinden ayırmak şarttır. Türk Devleti ve Türk milleti, büyük bir alicenaplık göstermiştir; ancak bu, sürdürülebilir bir durum değildir. Türkiye'nin sosyal dokusu ciddi bir şekilde değişime maruz kalmaktadır. Hem Suriye'nin hem de Türkiye'nin nüfus yapısına büyük ölçüde etkide bulunan bu mesele, "Ensar-Muhacirin" söylemiyle süslenerek "Türkiye zaten göçmenler ülkesidir, sizin de atalarınız filan yerden geldi." gibi sığ ve mantık dışı bir zeminde ele alınamaz. Suriyeli sığınmacılar başta olmak üzere, Afganistanlılar veya Afrika'dan gelenlerle Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında kaybedilen topraklardan Anadolu'ya gelenleri, Balkan ve Kafkas göçmenlerini kıyaslamak abesle iştigaldir. Hele hele Türklerin de bu topraklara başka yerlerden geldiği gibi alçakça söylemlerin sahiplerine, Türklerin bu toprakları, Bizans'ın merhametine iltica ederek değil kan dökerek, can vererek, imar ederek vatanlaştırdığını hatırlatırız. Birinci Cihan Harbi sonrasında Anadolu'nun ortasına sıkıştırılmak istenen Türk milleti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verdiği Millî Mücadele ile bu toprakların ebediyen Türk yurdu olduğunu dünyaya kabul ettirmiştir. Suriyeli sığınmacılar veya Afganistanlı düzensiz göçmenlerin Türkiye ekonomisi açısından neredeyse vazgeçilmez olduğu şeklindeki propagandalar ise abartıdan ibarettir. Bu bağlamda sığınmacı ve göçmenlerin ucuz işçi olarak çalıştırılmasının insan haklarıyla bağdaşmadığını da belirtmeliyiz. Ülkemiz, onlara yaptırılan işleri yapabilecek nüfus varlığına sahiptir. Şayet belirli alanlarda dışarıdan iş gücüne ihtiyaç varsa bu, rastgele ve kitleler halinde gelen göçmenlerle halledilecek bir mesele olmayıp devletin belirli bir plan ve kural dahilinde yürürlüğe koyacağı bir siyasetle olur. Bugün geldiğimiz noktada, Suriyeli sığınmacıların ülkedeki varlıklarını şu veya bu şekilde kalıcı hale getirecek uygulamaların devam ettirilmesinin ileride telafi edilemez sıkıntılara yol açacağı ayan beyan ortaya çıkmıştır. Bu meselenin çözümü ve sığınmacıların büyük bölümünün geri gönderilmesi için bir strateji takip edilmesi elzemdir. Suriyeli çocuk ve genç nüfusun, işin doğası gereği istenmedik durumlara konu olması kaçınılmazdır. Bunun gibi sıkıntılara ve meselelere dikkat çekmek, Suriyeli düşmanlığı veya nefreti değildir. Suriyeli sığınmacıların veya Afganistan'dan gelenlerin arasına karışmış olan terör örgütü mensuplarının ciddi bir tehdit oluşturduğunu izaha gerek yok. Bunun yanında genç ve yoksul nüfusun birtakım gayrimeşru yollara çekilmesinden kaynaklanan meselelerin büyüyerek sıkıntılara yol açması da kaçınılmazdır.
Bütün bunlarla birlikte asıl dikkat edilmesi gereken, meselenin "Suriyeli Sığınmacılar" ve onlara insani yardım yapılması konusuna indirgenmemesi gerektiğidir. Sömürgeci ve yayılmacı güçlerin ülkemizi ve çevremizi düzenleme amacını taşıyan projelerinin ileride yol açacağı daha büyük ve derin çatışmalara karşı, şimdiden sağlam veri ve bilgiye dayalı, Türk Millî Devleti'nin bekasını sağlamaya yönelik tedbirler acilen hayata geçirilmelidir. Bunun için de güneyimizdeki "PKK Terör Devletçiği Projesi'nin tarihe karışması, Suriye'de güvenlik ve iç barışın kesin olarak sağlanması, bu gerçekleşene kadar Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'nin denetimindeki bölgenin, Türkiye'deki Suriyeliler ve Suriye Türklüğü için "güvenli bölge" haline getirilmesi elzem ve öncelikli hususlardır. Türkiye, imparatorluk bakiyesi olarak kurulmuş bir millî devlettir. Onun bu vasfına ve üniter devlet yapısına halel getireceği açık olan nüfusa dayalı bir saldırıyla karşı karşıyayız. Türkiye, insani boyut bahane edilerek bu sınırlar içinde, adeta çok uluslu bir siyasi oluşuma dönüştürülmek istenmektedir. Sığınmacılar ve göçmenlerin Türkiye'de kalmasının iyi olacağını ileri süren Batılı çevrelerin niyetleri de açıktır. Bu, Türkiye ve Türk milleti açısından artık en önemli beka meselesi halini almıştır. Hiçbir ülke veya millet, nüfusunun yüzde 10'una tekabül eden ve doğurganlığı dikkate alındığından 20-25 yıl içinde yüzde 20'ye çıkabilecek olan bir yabancı nüfusu hazmedemez. Bu toprakların adı "Türkiye", bu milletin adı "Türk Milleti"dir. Türk Ocakları olarak Devlet'imizin, bu hayati mesele hakkında ciddi tedbirleri bir an önce almasını, sığınmacılar meselesini, Suriye Devleti başta olmak üzere konunun muhatapları ile bir an önce bir çözüm yoluna sokmasını, başta İran sınırı olmak üzere bütün sınırlarımızın düzensiz göçmen akınlarıyla "yolgeçen hanı"na dönmemesi için her türlü tedbiri uygulamaya koymasını talep ediyoruz.
Özetle diyoruz ki:
-Suriyeli sığınmacıları Osmanlı'nın son döneminde kaybedilen topraklardan kalan vatan topraklarına yapılan zorunlu göçler, mübadele vb. ile gelenlerle karşılaştırmak cehalet değilse kötü niyetten kaynaklanan bir çarpıtmadır.
-Şayet bazı sektörlerde dışarıdan gelecek işgücüne ihtiyacı varsa bu, planlanarak yapılmalıdır.
-İnsan kaçakçılığına ve emek sömürüsüne göz yumulamaz.
-Türkiye'nin sınırları yolgeçen hanı değildir.
-Türk milletinin darda kalan komşulara ve misafirlere karşı gösterdiği misafirperverliğin istismar edilerek Türkiye'nin, mevcut sınırlarıyla çok uluslu bir yapıya dönüştürülmesine izin verilemez. Bu ülkenin bin yıllık kesintisiz hakimi Türk milletidir, bu gerçeği değiştirme planlarına geçit verilemez.
Haber-Foto: İsmet KÖSOĞLU