İsmini ilk kez bir solukta okuduğum "Doktorum Altın Kafeste" isimli kitabıyla duydum.
Yaşanmış hikayelerini nüktedan bir dille kaleme almıştı.
Hiç tanışmadan kendisini cebinden aramış, buluşmuş bende eksik kitaplarını temin etmiştik.
Ama doğru dürüst tanışmamıştık.
Çünkü kitapları imzalayana kadar birçok kişiye yardımcı olmuştu.
Hareketli ve çok dolu bir yaşam sezinlemiştim.
Peki Prof. Dr. Şaban Şimşek kimdi?
Yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot mu?
Yoksa sözünü budaktan sakınmayan bir ası mı?
Daha sonra hiç karşılaşmadık.
Sorular kafamda birikti durdu.
Bu sorulara cevap fırsatı Recep Ali Aksoylu ağabey Şaban Hoca'nın imza gününe davet etmesiyle oluştu.
Son dakikalarına yetiştiğim imza gününde hoca ile tahminen iki saat bir arada kaldık.
Telefonu hiç susmadı.
Adnan Aksoylu kardeşimde "falancayı arayacaktın hocam" dedi.
Neydi bu yoğun telefon trafiği.
Bir yazar imza gününde neden bu kadar telefonla haşır neşir olur.
İçinizde mesleğinizin kutsiyeti, insanlara faydalı olma sevdası varsa bal gibi olur.
Prof. Dr. Şaban Şimşek derdi çok olan insan. Mesleğini insanlara faydalı olmayı dert edinmiş.
İtaat edip rahat etmek yerine zoru seçmiş.
Erken ayrıldı aramızdan. Akşamın ilerleyen saati olmasına karşın evine sıcak bir ortama koşmadı..
Yine her şeyiyle ilgilendiği hastasını kontrole gitti.
Ne Don Kişot ne de ası.. Karşımdaki güzel adamdı.
Memleketini, insanlara faydalı olmayı dert edinmiş.
Hem derdini de, kendini tanıdım sevdim..