Türkiye'nin pandemi sürecinde aşı konusunda lehte ve aleyhte tüm tarafları uzlaştıracak olan umut ve beklentisi, "Türkovak aşısı".
Aşı konusunda tereddüt içindeki büyük bir kesimde dahi, "Devletime güveniyorum, yerli aşıya hazırım!" düşüncesi var. Çünkü ileri sürdükleri bir gerekçe var: "Yabancı aşı hakkında şüphelerimiz var, yabancı şirketleri niye besleyeyim?"
Tabiî yerli ya da yabancı fark etmez, bizzat aşının kendisine karşı çıkan, dolayısıyla Türkovak aşısı olmaya da niyeti olmayanlar çıkabilir. Ancak sokaktan aldığımız çok net bir mesaj var: "Türkovak aşısı olmayı bekliyorum."
Peki, Türkovak aşısı ne zaman start alacak? Sağlık Bakanı Sayın Koca, "Ekim'de seri üretime başlıyoruz!" diyerek kamuoyunu bilgilendirdi. Bu önemli! Ancak okulların açılması ile beraber Türkovak beklentisi arttı. Dolayısıyla "Yakında!" diye ucunu açık bırakmak yerine bizzat gün ve aylık dozaj sayısını ve uygulama şeklini açıklamakta fayda var!
Bu noktada, Türkovak'ın tarzı, ölçüsü/doz miktarı gibi başlıklar üzerinden öncelikle doktorlarımızın bilgilendirilmesi aşaması da zihinsel ve fiziksel açıdan tüm halkımızı hazırlayacaktır. Bu bakımdan Ekim'e kadarki bu sürenin bir yol haritasının ortaya konulması önemlidir.
İşte bu yol haritası ortaya konulduğunda, aşı hakkında tereddüdü olan vatandaşlarımız başta olmak üzere tüm halkımızın kafasındaki soru işaretleri teker teker silinecektir.
Üstelik Türkovak meselesi, sadece aşı olmayanlara yönelik güven süreci değil, bizzat vatandaşın parasının sürekli yabancı aşılara akıtılmasına da "Dur!" demek anlamına gelecek. Yani hem yerli-millî aşı heyecanı, hem de millî servet söz konusu…
Süreç gecikmezse, sağlık dışındaki kafa bulandırıcı dedikoduların da önü alınmış olacaktır. En önemlisi de, yerli ve millî ürünlerimizin sadece savunma sanayiinde değil, her alanda var olduğunun farkındalığı pekişmiş olacaktır.
Unutmayalım ki, "sokak" dediğimiz şey hem kamu vicdanını, hem de adalet terazisini temsil eder. Sokak, "Türkovak!" diyor ve bekliyor.