Op. Dr. KERİM VARDAL'DAN DİNLEDİĞİM RİZE TARİHİNE DAİR HATIRALAR

Op. Dr. KERİM VARDAL

  • Rize'nin düş­man iş­ga­li al­tın­da ol­du­ğu gün­ler­de ilk fut­bol ta­kı­mı­nı ve ilk ti­yat­ro gru­bu­nu ku­ran­lar­dan­dır.
    • Kırık ve çıkık ko­nu­sun­da şöh­re­ti Rize Vi­la­ye­ti hu­dut­la­rı­nı aş­mış­tır.
    • Kur­tu­luş İlko­ku­lu'nun bu­lun­du­ğu yer deniz ke­na­rın­day­dı.
    • Bir yüz­ba­şı orta camii mi­na­re­si­ne çı­ka­rak dür­bün gör­dü­ğü ge­liş­me­le­ri aşa­ğı­ya rapor edi­yor­du. Op. Dr. Kerim Var­dal Rize sev­da­lı­sı, ta­ri­he me­rak­lı de­ğer­li bir bü­yü­ğü­müz­dü. Dok­tor ola­rak Ri­ze­li­le­re büyük iyi­lik­le­ri do­kun­muş­tu. Rize onun için çok özel­di. Rize ili­nin köklü bir aile­sin­den gel­di­ği için gerek aile­sin­den duy­duk­la­rı ve gerek bi­re­bir için­de ol­du­ğu ta­ri­hi olay­la­rı ka­le­me alır­dı. 27 Ocak 2019 ta­ri­hin­de ara­mız­dan ay­rı­lan bu güzel in­san­dan din­le­di­ğim bazı ya­şan­mış olay­la­rı siz­ler­le pay­la­şı­yo­rum.

ALİ KEMAL KAV­RA­KOĞ­LU­NA DAİR
Ali Kemal Kav­ra­koğ­lu; Rize'de doğan, Bi­rin­ci Dünya Sa­va­şı ve son­ra­sı­nın mem­le­ket sat­hı­na ya­yı­lan, bütün zor­luk­la­rı­nı gör­müş ve ya­şa­mız, Kur­tu­luş Sa­va­şı ha­zır­lık­la­rı­nı ve so­nu­cu­nu gör­müş, bü­yük­le­ri­ni kay­bet­miş, küçük yaşta aile reisi olma mec­bu­ri­ye­tin­de kal­mış­tır. Bu mü­ca­de­le­ci genç Cum­hu­ri­ye­tin ilk yıl­la­rın­da Rize'nin düş­man iş­ga­li al­tın­da ol­du­ğu gün­ler­de ilk fut­bol ta­kı­mı­nı ve ilk ti­yat­ro gru­bu­nu ku­ran­lar­dan­dır. Bi­rin­ci Dünya Sa­va­şı so­nun­da Yu­nan­lı­la­rın İzmir'i iş­ga­li üze­ri­ne Rize'den du­ru­mu pro­tes­to ga­ye­siy­le ve­ri­len tem­sil­de büyük ba­şa­rı gös­ter­miş ve za­ma­nın Vali ve Gar­ni­zon ko­mu­ta­nı ta­ra­fın­dan tal­tif edil­miş­tir. Kav­ra­koğ­lu; ti­ca­ret ha­ya­tı­na atı­la­rak hukuk tah­si­li­ni ya­rı­da bı­rak­mış­tır. İkinci Dünya Sa­va­şı sı­ra­sın­da Tür­ki­ye'de ilk defa Ne­ba­ti mar­ga­rin yağı imal ede­rek mem­le­ke­ti­mi­zin ünlü sa­na­yi­ci­le­ri ara­sı­na ka­tıl­mış­tır. Za­ma­nın genç­le­ri­ne bu gibi ko­nu­lar­da ön­cü­lük ede­cek­ler­den ba­zı­la­rı­nın isim­le­ri­ni rah­met­le an­ma­yı görev sa­ya­rız: Ka­la­moz­li Ali Efen­di, Gürcü Kazım İsmail Kun­tay, Taş­çı­oğ­lu Ali Efen­di, Tuz­cu­oğ­lu Hamdi Efen­di, İshak Efen­di, Ali Kemal Kav­ra­koğ­lu.
RİZE'NİN UNU­TUL­MAZ SİMA­LA­RIN­DAN NURİKOĞLU
1880-1950 ta­rih­le­ri ara­sın­da ya­şa­mış­tır. Bu­gün­kü Va­li­ko­na­ğı ya­nın­da­ki geniş ma­li­ka­ne­sin­de hiz­met ve­rir­di. Esas mes­le­ği is­ke­le kah­ya­lı­ğı idi. Uzun boylu, daima el­le­ri ar­ka­sın­da, ‘hafif öne bü­kül­müş su­ret­te ve yavaş adım­lar­la yürür, az ko­nu­şur, daima te­bes­süm eden sem­pa­tik bir zatı muh­te­rem idi. Kırık ve çıkık ko­nu­sun­da şöh­re­ti Rize Vi­la­ye­ti hu­dut­la­rı­nı aş­mış­tır. Evi­nin geniş av­lu­su onun te­da­vi atöl­ye­si idi. Omuz çı­kık­la­rı için ucu ça­tal­lı sırık, kalça kı­rık­la­rı için binek tah­ta­sı ka­pı­nın ar­ka­sın­da duran ha­tır­la­dı­ğım alet­le­rin­den idi. Has­ta­la­rı için şehir dı­şı­na ve hatta şehir için­de­ki ev­le­re git­ti­ği na­dir­di. Ço­ğun­luk­la has­ta­la­rı­nı evin­de kabul eder­di ve ke­sin­lik­le ücret kabul et­mez­di. Kos­ko­ca vi­la­yet­te bir iki dok­to­run bu­lun­du­ğu de­vir­ler­de bile he­ki­mi il­gi­len­di­ren va­ka­la­rı he­ki­me gön­de­ren ve bu yüz­den he­kim­ler­de dahil olmak üzere her­kes ta­ra­fın­dan se­vi­lir ve sa­yı­lır­dı. Onun ismi ye­di­den yet­mi­şe tüm Ri­ze­li­le­rin kal­bi­ne yer et­miş­ti. Dok­tor­lar­dan Cevat Bey gider Sü­rey­ya Bey ge­lir­di, Sü­rey­ya bey gider Mu­zaf­fer bey ge­lir­di. Ama Nu­ri­koğ­lu Halim Efen­di de­ğiş­mez bir isim­di. Onun il­ginç bir yanı da Türk Mu­si­ki­si­ne olan hay­ran­lı­ğı idi. Bir oğ­lu­na Keman (Yük­sek Zi­ra­at Mü­hen­di­si Hızır Nurik) bir oğ­lu­na (İlyas Nurik) ud dersi al­dır­mış­tı. Bazı tatil gün­le­ri evi­nin ar­ka­sın­da­ki bah­çe­de şeh­rin ileri ge­len­le­ri­ne kon­ser­ler ver­di­rir­di. Me­za­rı ÇAY­KUR Araş­tır­ma Ens­ti­tü­sü'nün ar­ka­sın­da­ki bah­çe­de­dir.
BUHTI'NIN DÜZİ
Buhti'nin Düzi, bu­gün­kü Sanat Ens­ti­tü­sü'nün bu­lun­du­ğu yer ve et­ra­fı­nın is­mi­dir. Bir­kaç fut­bol sa­ha­sı ge­niş­li­ğin­de­ki bu yer ön­ce­le­ri de­ni­zin bir par­ça­sı imiş. Çı­ta­ğın De­re­si'nin ge­tir­di­ği mal­ze­me­ler­le sığ­laş­mış; Rus­lar işgal za­ma­nın­da şimal ke­si­min­de bir gemi ba­tı­ra­rak men­di­rek ve rıh­tım yap­mak is­te­miş­ler. Zaten Buhti ismi Rusça'dan ge­li­yor. Rıh­tım de­mek­tir. Kur­tu­luş İlko­ku­lu'nun bu­lun­du­ğu yer deniz ke­na­rıy­mış ve Ata­türk'ün silah ar­ka­da­şı Gi­re­sun­lu Topal Osman Ağa Rize'yi zi­ya­re­ti sı­ra­sın­da bu­ra­dan ka­ra­ya çık­mış­tır. Aynı şah­sın emri ve yar­dı­mıy­la Milli Mü­ca­de­le sı­ra­sın­da bu il­ko­kul inşa edil­miş­tir. İkinci Dünya Harbi son­la­rı­na doğru Ma­arif Ve­ka­le­ti, yer bu­lun­du­ğu tak­dir­de bir sanat okulu açı­la­ca­ğı­nı vaat etmiş. O za­ma­na kadar, ta­ba­nı kum ve top­rak ka­rı­şı­mı ol­du­ğu için, su tut­ma­yan çok mü­sa­it bir spor sa­ha­sı ola­rak kul­la­nı­lan Buhti, ilk akla gelen yer olmuş. Okula ve Sa­na­ta du­yu­lan derin has­ret se­be­biy­le bu saha feda edil­miş­tir. Gerçi o zaman il­gi­li­ler (şimdi hepsi rah­met­li olan Ma­ta­ra­cı Meh­met Efen­di, Laz­za­de Kara Mus­ta­fa Efe­fen­di, Bi­be­roğ­lu Haşan Efen­di gibi), çok ten­kit edil­miş­ler­dir. Bugün şeh­rin mer­ke­zi du­ru­mu­na gelen yerde fut­bol sa­ha­sı ola­ma­ya­ca­ğı­na göre, zaman ken­di­le­ri­ni haklı çı­kar­mış olu­yor.
ALA­BAN­DA İSKELE TOP ATIŞ­LA­RI RİZE'DE DU­YU­LU­YOR­DU
İkinci Dünya Sa­va­şı­nın Al­man­lar­la Rus­la­rın ara­sın­da­ki en şid­det­li çar­pış­ma­la­rın ol­du­ğu, Mos­ko­va'nın ve Sta­ling­rad'ın zorlu sa­vun­ma ha­lin­de bu­lun­du­ğu, top ses­le­ri­nin Rize den dahi du­yul­du­ğu 1943 ya­zın­da Rus do­nan­ma­sı­nın üssü olan Si­vas­to­pol şeh­ri­nin Al­man­la­rın eline geç­ti­ği ha­be­ri geldi. Rus do­nan­ma­sı ne­re­ye sı­ğı­na­cak­tı? Batum Li­ma­nı bu işe pek uygun de­ğil­di. Biz Ka­ra­de­niz­li­ler her gün yeni bir söy­len­tiy­le hop otu­rup hop kal­kı­yor­duk. Bir gün Rus do­nan­ma­sı­nın Sinop'ta başka bir gün Sam­sun'da bize sı­ğın­dı­ğı ha­ber­le­ri ge­li­yor­du. Bu iş nasıl ola­cak­tı? De­ne­yim­li bü­yük­le­ri­mi­zin an­lat­tık­la­rı­na göre do­nan­ma ku­man­da şehre çı­ka­cak, va­li­yi ma­ka­mın­da zi­ya­ret edecek, kı­lı­cı­nı tes­lim edecek, böy­le­ce bütün ge­mi­ler biz­le­rin ola­cak­tı. Zira Rus­lar harbi kay­bet­mek üzere idi­ler. Her gün ha­ber­le büyük bir he­ye­can­la din­li­yor, bir ta­raf­tan da ufuk­la­rı göz­lü­yor­duk. Ni­ha­yet bek­le­di­ği­miz gün geldi çattı. Öğle sa­at­le­rin­de, ya­na­şık dü­zen­de 11 Rus Harp Ge­mi­si Rize ufuk­la­rın­da gö­zük­tü. Halk büyük b se­vinç içe­ri­sin­de sa­hil­le­ri dol­dur­du. Filo ku­man­da­nı­nı kar­şı­la­ma­ya gi­decek olan motor, kim­se­nin gir­me­si­ne izin ve­ril­me­yen is­ke­le­mi­ze bağ­lan­dı ve içi ha­lı­lar­la dö­şen­di. Asker ve Polis ge­rek­li dü­ze­ni aldı. Ter­cü­man ola­rak o zaman bir or­ta­okul öğ­ren­ci olan ve Rusya'dan yeni göç­müş olan Dr. Osman Gür­dal ve Ağa­bey Ahmet Gür­dal em­ni­ye­te çağ­rıl­dı. Bir yüz­ba­şı orta camii mi­na­re­si­ne çı­ka­rak dür­bün gör­dü­ğü ge­liş­me­le­ri aşa­ğı­ya rapor edi­yor ora­dan da durum va­li­li­ğe bil­di­ri­li­yor­du. Ge­mi­ler yak­laş­tık­ça he­ye­can ar­tı­yor­du. Ne­re­dey­se nu­ma­ra­la­rı­nın oku­ya­bi­le­ce­ği­ni kadar yak­laş­mış­lar­dı ki ani­den ve tümü bir­den Ala­ban­da is­ke­le(sola dönüş) yapar Batum'a doğru tek sıra ha­lin­de(arka ar­ka­ya) göz­den kay­bol­du­lar. Ne kadar da umut­lan­mış­tık.
TARİHTEN BİR YAP­RAK RİZELİLERİN KAH­RA­MAN­LIK DES­TA­NI
Bi­rin­ci Dünya Sa­va­şı sona ermiş, Mond­ros Mü­ta­re­ke­si'ni im­za­la­mış­tı. Ant­laş­ma­nın çok ağır mad­de­le­rin­den bi­ri­si de, Os­man­lı İmpa­ra­tor­luk or­du­la­rı­nın si­lah­la­rı­nı bı­rak­ma­sı­nı içe­ri­yor­du. Bu mad­de­ye da­ya­na­rak, işgal al­tın­da­ki İstan­bul'dan, özel ola­rak ye­tiş­ti­ril­miş İngi­liz su­bay­la­rı, Trab­zon ve Rize'de Rus iş­ga­lin­den kalma top­la­rı imha etmek üzere yola çı­kar­lar. Ağaç­tan imal edil­miş (Zühaf) adını ta­şı­yan bir tor­pi­do ile Trab­zon'a ge­lir­ler. Boz­te­pe mev­ki­in­de­ki 15-20 adet topun nam­lu­la­rı­na di­na­mit yer­leş­ti­re­rek imha eder­ler. Sıra Rize'ye gel­miş­tir. Tor­pi­do Rize Li­ma­nı'nda de­mir­le­miş­tir. Özel ekip, bir botla is­ke­le­ye yak­la­şır. Fakat dı­şa­rı çık­mak müm­kün değil. Zira, halk is­ke­le­de top­lan­mış, baş­la­rın­da sivil kı­ya­fet­te Yüz­ba­şı Vey­sel Bey, elin­de fi­lim­ta­sı, ge­len­le­re ses­le­ni­yor: "Yak­laş­ma­yın! Bir adım atar­sa­nız bu he­pi­ni­zin sonu olur. Beni vu­rur­sa­nız bu halk sizi linç eder". Bu he­ye­can­lı ve gurur ve­ri­ci sah­ne­den sonra tor­pi­do demir ala­rak Rize Limam'ndan eli boş ay­rı­lır. Taş­lı­de­re mev­ki­in­de iki adet 10'luk Mo­li­va'da, iki adet 15'lik top vardı. Kur­tu­luş Sa­va­şı baş­la­yın­ca bu top­lar Batı cep­he­si­ne gön­de­ril­miş ve orada kul­la­nıl­mış­lar­dır.
RİZE LİSESİ'NİN AÇI­LI­ŞI­NA DAİR
1951 yı­lın­da Rize'de Lise açıl­ma­sı için bir mi­ting ter­tip et­me­ye karar ver­dik. Ar­ka­daş­lar­dan Ha­ya­ti Zırh, Beçil Tuz­cu­oğ­lu, Namık Kemal Kurt­ka­ya, Ab­dül­ka­dir İnanç, Nec­det Eren, Orhan Bil­gin'den iba­ret bir ko­mi­te kur­duk. Ge­re­ken ka­nu­ni izni almak için Vali Nazım Üner'e çık­tık. Hem­şe­ri­miz Milli Eği­tim Ba­ka­nı Tev­fik İleri'nin bir ay ön­ce­ki zi­ya­re­tin­de durum ken­di­si­ne ile­til­miş ve ye­ter­li hoca ol­ma­dı­ğın­dan ba­his­le hal­kın bu is­te­ği ye­ri­ne ge­ti­ri­le­me­miş­ti. Vali Bey bo­şu­na uğ­raş­ma­yın diye na­si­hat­te bu­lun­du. Hatta «Siz Üni­ver­si­te­li­si­niz, Li­se­yi ne ya­pa­cak­sı­nız?» dedi. Buna kar­şı­lık «Biz­den son­ra­ki nesil bizim çek­tik­le­ri­mi­zi çek­me­sin» diye cevap ver­dik. Ge­rek­li izni al­dık­tan sonra bir Cuma günü Cum­hu­ri­yet Alanı'nda top­lan­dık. Daha önce el ilan­la­rıy­la, sey­yar bir ho­par­lör yer­leş­tir­di­ği­miz oto­büs­le ma­hal­le­le­ri do­la­şa­rak halkı bu mi­tin­ge davet et­miş­tik. İyi bir rast­lan­tı, mil­let­ve­ki­li­miz Meh­met Mete de Hü­kü­met Ko­na­ğı'ndan bizi iz­li­yor­du. Ga­ze­te­ci Kemal Ka­ra­de­niz, Ga­ze­te­ci Mus­ta­fa Ardal, Orhan Bil­gin ve ben birer ko­nuş­ma yap­tık. Li­se­ye gi­de­me­miş öğ­ren­ci­ler adına okun­mak üzere bir ko­nuş­ma ka­le­me al­mış­tım. Onu da or­ta­oku­lu yeni bi­tir­miş Tun­cay Ma­ta­ra­cı'ya okut­tuk. Dev­rin Cum­hur­baş­ka­nı, Büyük Mil­let Mec­li­si Baş­ka­nı, Baş­ba­kan ve Milli Eği­tim Ba­kan­la­rı­na top­lu­lu­ğun istek ve he­ye­ca­nı­nı ak­set­ti­ren telg­raf­lar çek­tik. Doğ­ru­su biz ne­ti­ce­den pek ümit­li de­ğil­dik. Ama üs­tü­mü­ze düşen bir ödevi yap­mış ol­ma­nın hu­zu­ru için­dey­dik.
Bu ve­si­ley­le Mer­hum Op. Dr. Kerim Var­dal'ı rah­met­le anı­yo­rum.