Rize Türk Ocakları Rize Şubesinin Konferans davetlisi olarak memleketi Rize’ye gelen, Yalova Belediye eski Başkanı Yazar Yakup Bilgin KOÇAL;
KOÇAL; TÜRK’ÜN FİKİR SİSTEMİ VE ZAMBAK PROJESİNİ GAZETECİ KAVALCI’YA ANLATTI
Aslen, Rize Çayeli ilçesinden olan ve Yalova’da iki dönem Belediye Başkanlığı yapan, Endüstri Mühendisi, Yalova Ticaret ve Sanayi Odası eski Başkanı, Siyasetçi-Yazar Yakup Bilgin KOÇAL, Kitap haline getirip yayımlanan, Türk’ün Fikir Sistemi, Şehri Yeniden Kurmak ve Belediye Başkanlıkları döneminde hayata geçirip, Türkiye genelinde ses getiren ve çalışmalarında önemli başarılar elde eden Zambak projesiyle ilgili, Gazeteci-Yazar Bayram Ali KAVALCI ’ya özel bilgiler sundu.
Yalova Belediye Eski Başkanı, Yazar Yakup Bilgin KOÇAL, “ Zambak benim için geneli kucaklayıcı bir arayışın işaret fişeği oldu. Gilles Deleuze, felsefe kavram yaratma sanatıdır, demiş. İhsan Fazlıoğlu ise felsefeyi bir kavram matematiği olarak tanımlamış. Kavramlar bir problemle karşılaşınca ona mukavemet ve mukabelede bulununca üretilir. Zambak projesi kapsamında ürettiğim kavram ‘Kendilik Sınırı’ oldu. Yapay zekânın etkin kullanımı ile gündeme gelen ‘kendilik sınırı’ kavramını üretmemin gerekçesi, ‘Zambak’ın uygulama sürecinde yazılımın algoritmasına dâhil edilebilen zorunluluk alanının genişlemesiyle özgürlük alanının daralmasıydı. Belki de her işi ama her işi yapay zekânın yapabilmesi insana olan ihtiyacı ortadan kaldıracaktı. Tabii ki bu mümkün olmuyordu ve bir sınırı vardı. ‘Kendilik sınırı’ olarak tanımladığım bu sınır, yapay zekânın kullanım alanını genişletecek şekilde sürekli değişiyordu. Yapay zekâ alanını zorunluluk, sınırın diğer tarafını özgürlük alanı olarak tarif edince, bu meselenin ‘varlık’ sorununun da bir parçası olduğunu fark ettim. Varlığa bakış yani ontolojik kabul de düşünürlerin özgürlük yorumunu ve ideolojilerinin zeminini şekillendiriyordu.” diye konuştu.
KOÇAL; “Kendilik sınırı gerçekten var mı? Yoksa yapay zekâ insana ihtiyaç duymadan her şeyi yapabilecek mi? Merak edilen bu süreçle ilgili kanaatin hızlı gelişen teknoloji sayesinde çok zaman almadan oluşacağını görebiliyordum. Bu durum can alıcı soruyu düşürdü aklıma; nasıl bir gelecek bekliyor bizi? Zambak tecrübemden hareketle yaptığım sorgulamanın aynı zamanda ülkemin geleceğini de şekillendirebileceğini fark ettim. Bu fark ediş, eğer bir imkân varsa gelecek öngörüsünde bulunma fırsatı verebilirdi. Kendimce bu fırsatı ihmal etmeyerek bir teklif sunma cesareti gösterdim. Filozof, felsefeci hatta felsefe tarihçisi de değilim ama kazandığım belediye pratiğinden yola çıkarak sunacağım teklifin anlaşılabilir ve tutarlı olması için ilintili konularla ilgili yaptığım okumaları yorumlayarak paylaşmayı gerekli gördüm. Öncelikli olarak ele almam gereken konu özgürlüktü. Yapay zekânın yapamayacağı, insana has bir alan olmalıydı. Özgür irade yoksa yani insan olarak determinizme mahkûm isek hiçbir şeyin anlamı kalmıyordu. Geçmişte özgürlük meselesi nasıl ele alınmış, kim ne demiş, neden demiş, eğer özgürlük diye bir şeyi var kabul edeceksem hangi ontolojiyi metafizik çanağım olarak kabul etmeliyim gibi soruları cevaplandırmam gerekiyordu. Öyle de yaptım. ”dedi.
Yazar KOÇAL; “Gelecek öngörüsünde bulunmak adına yapacağım teklifler için çıkış noktası olan özgürlük ve ontoloji konularını netleştirdikten sonra tarihin nasıl aktığını da felsefi bir zemin üzerine oturtmalıydım, çünkü gelecek öngörüsünü tarih felsefesinin, tarih felsefesini de ontolojinin üzerine inşa edebilirdim. İşte bu heyecanla yazmaya başladım. Hayatın anlamını kapsayan istikamet için zaten pergelin ucunu sabitlemeyecek miydim? Kabullendiğim metafizik çanağı çağdaş bilimsel gelişmeler ışığında güncelleyerek adına ‘Gönül Ontolojisi’ dedim. Tarih felsefesindeki tercihimi ise ürettiğim ‘Bütüncül Tarih’ kavramı çerçevesinde zorunluluk-özgürlük birlikteliğiyle izah ettim. Ontoloji ve tarih felsefesi alanlarındaki derlemeleri paylaşmadan önce farklı bilim dallarının ulaştığı son aşamayı aktarmaya çalıştım ki böylece öngörülerimin ayağı yere bassın, bilimle çelişmesin ve tutarlılık arz etsin. Tarihin nasıl belirim kazandığını tutarlı bir bütünlük içinde kavrayınca kapitalizmin reddedilemeyecek bir gerçek olarak karşımda durduğunu gördüm. Kapitalizm öncelikli bir konuydu, çünkü son üç yüzyılın belirleyicisi olan kapitalizmi analiz etmeden ve Türk milletinin fırsata dönüştürebileceği potansiyelini ortaya koymadan geleceğimiz inşa edilemezdi. Tek seçeneğimiz potansiyelimizin karşılaştığı yeni imkânla yeniden ayağa kalkabilmek ise eğer, üç asırlık büyük karşılaşmanın taraflarından biri olan, hem de gün geçtikçe büyüyen, genişleyen ve küresel tahakkümünü pervasızca ilan eden kapitalizmi anlamadan, kavramadan aşamazdık! İşte bu gerekçeyle kapitalizm konusuna girdim. Küresel sistemi analiz ederken, ‘Zambak’ uygulamamızda haşır neşir olduğum zaman-mekân kavramlarının kapitalizmin aşılmasında da anahtar rolü olduğunu tespit etmek bu çalışmada beni motive eden husus oldu. Kısacası bu gayretin amacı, şehri yani devleti yeniden kurmak için geleceğin öngörüsünü yapabilmekti; yani ideolojimin zaman ve mekân bağlamındaki yol haritasını… ‘Türk’ün Fikir Sistemi’ üst başlığıyla bir sonraki bölümde tekliflerimi sunmadan önce şehir nedir, hangi ihtiyaçtan ortaya çıkmış ve gelecekte nasıl dönüşecek sorularına cevap aradım. Çünkü şehirlerin önümüzdeki süreçte gelişim ve değişimi kapitalizm gerçeğinden bağımsız düşünülemezdi. Tecrübe ettiğim şehir pratiğinden referans alarak yapacağım öneriler geleceğin şehri için olduğu kadar devlet için de teklif anlamına geliyordu. Deprem sonrası yerelde gündeme gelen sorulara vermeye çalıştığım cevapları geneli kucaklayacak şekilde formüle etmiştim. Kapitalizmin dönüşerek çizdiği yeni istikamet, şehri yeniden kurma ihtiyacını gündeme getirmişti. Depremle yıkılmış yaşadığım şehir için o günlerde bulduğum karşılık ‘Bilişim Şehri’ oldu. Tabii ki bulduğum bu karşılık aynı şekilde her şehir için hedef olamazdı. Önemli olan arayışın yöntemiydi ve şimdi depremin üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti. Hızla değişen dünyada ele aldığım şehri sil baştan sorgulama ihtiyacı aşikârdır, çünkü geçen bu süre zarfında kapitalizmin yeni evresinin gereği olarak şehirlerin tanımlanması ve tasnifi yeniden değişti. Kapitalizm kıskacında şehirlerin gelişim süreçlerini özetlerken yakın gelecekte nasıl dönüşebileceğini paylaştım. 21. Yüzyılda nasıl bir şehirde kim ve ne olarak var olacağız? Akıllı şehirler, lojistik merkezler ve yığınların yaşam mekânı olarak şehirlerin üçe ayrılacağını fark etmenin faydası, tedbir bağlamında strateji oluşturmaya katkı sağlamak olacaktır. ”dedi.
Türk milletinin yeniden güncellenecek ‘Kızılelma’sı ne olmalı?
Yazar KOÇAL; Yapacağım tekliflerin yanı sıra ete kemiğe bürünen güncellenmiş ideoloji ile cevabını aradığım soru şudur: Teknolojinin, şehirlerin, sosyolojinin yaşayacağı değişim ile birlikte gündeme oturacağını öngördüğüm küresel çatışmada Türk milleti liderlik vasfıyla yerini alabilir mi? Neden olmasın! Ama nasıl? Önümüzdeki süreçte hem Türkiye’de hem dünyada öncülük yapabilme potansiyeli, ülkü sahibi olanlarla bir imkâna ve arkasından tarihte yeni bir belirim olarak gerçeğe dönüşebilir. Nasıl sorusunun cevabı ise şöyle özetlenebilir: Türk milletinin zorunluluk-özgürlük bağlamında karşılaşacağı şartlar içinde yapacağı tercihler belirleyici olacaktır. Öngörüm şudur ki bu tercih, varlığı ‘Bir’ kabul eden ve pergelin sabit ucu olarak bu anlayış istikametinde ideolojisinin merkezine insanı yerleştiren ‘Dünya İnsanlık Devleti’ ülküsü doğrultusunda olursa akılcı olur. Eski Türkler, sınıfsız toplum yapıları ve organizasyon kabiliyetleriyle dünyaya düzen (Nizamı-âlem) vermeye soyunmuşlardı. Bu birinci meydan okumamızdı. İkinci kez aynı göreve fikren örtüştüğümüz İslam ile devam ettik. Teknoloji, sanayileşme ve kapitalizmin meydan okuması karşısında kendi kabuğumuza çekildik; yenildik ve sahneyi terk ettik. Batı’yı yani kapitalizmi aşan ve tüm insanlığı kucaklayan üçüncü meydan okumamız nasıl gerçek olabilir? Önce kültürel ayrışma yaşayan Anadolu insanına, arkasından Türk coğrafyasına ve tüm insanlığa düzen verebilmenin şartı olan, kimsenin ötekileştirilmediği, geçmişin olumsuz algılarını hatırlatan kavramların kullanılmadığı, insanlığın ulaştığı bilgi düzeyinin ortak hafıza kabul edileceği ve özünde insan merkezli bir söylem ile… Yunusça… Amaç belli olunca anlam kazanan hayatın eylem planını, stratejisini oluşturmak kolaylaşacaktır. Bilimin ışığında, rasyonalitenin rehberliğinde günbegün güncellenecek yol haritasında üç aşama gözüküyor; önce bağımsızlığını ve iç birliğini tesis edecek Türkiye Cumhuriyeti, arkasından tüm dünyada oluşması gereken birlikler gibi ‘Turan’ ülküsüyle küresel sermayeye karşı direnecek Türk Devletler Birliği (Töreliler Birliği) ve nihai hedef Dünya İnsanlık Devleti. Bu gaye doğrultusunda Türk’ün Fikir Sistemi’ni (ideolojisini) üç ilke üzerine şekillendirdim; birliktelik, verimlilik ve özgürlük… Ve bu üç ilkeye dayanan beş uygulama projesidir.” dedi.
KOÇAL, “Birliktelik bağlamındaki ilk teklifim, ideolojinin üzerine inşa olması gerektiğine inandığım ‘Gönül Ontolojisi’nin davranış kalıplarımızı ve zihin dünyamızı kuşatması için yapılması gereken ‘Eğitim Reformu’ oldu. İkinci teklifim ise bir insanlık ülküsü olan ‘Daimi Barış’ projesidir. Verimlilik bağlamındaki teklifim, belediyede deneme yanılma sürecinden sonra hayata geçirdiğim ‘Zambak’ yani zaman ve mekândan bağımsız kamu yönetim modelidir. Özgürlük bağlamında ilk teklifim, hem zambak uygulamasıyla ortaya çıkan sosyal problemlere hem de kapitalizmin günümüzdeki açmazlarına çözüm olması umuduyla ‘Vargâh’ projesidir. İkinci teklifim olan ‘Seçim Sistemi’ ise kapitalizmi çevre ülkesi konumundaki Türkiye’nin demokrasi krizine bir çözüm arayışıdır. Birliktelik, çünkü insanlık bir araya gelmeden başaramayız. Verimlilik, çünkü matematiğe dayanan rasyonaliteyi kullanmadan ayakta duramayız. Özgürlük, çünkü varoluşumuza anlam yükleyecek özgürlük hedefi olmadan harekete geçemeyiz. ”şeklinde konuştu. Haber: Bayram Ali Kavalcı
Yakup Bilgin Koçal Kimdir?
Aslen Rizeli olup, 1958 yılında Yalova’da doğdu. İlkokulu Yalova’da, orta ve liseyi yatılı olarak İstanbul Erkek Lisesinde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesinde Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldu (1982). Yalova Devlet Hastanesi Vakfı Kurucu Başkanlığı, Yalova Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı, Anavatan Partisi Kurucu İl Başkanlığı, TUFAG Folklor Derneği Başkanlığı ve Yalova Spor Kulübü Başkanlığı gibi çeşitli sosyal ve siyasal görevler üstlendi. 1999-2004 ve 2009-2014 yılları arasında iki kez Yalova Belediye Başkanı olarak görev yaptı. Yalova Belediyesinde uygulamaya koyduğu “Yerel e-Yönetişim Modeli” 04-05 Eylül 2003 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen Avrasya e-Belediye Forumu’nda “Dünyadan ve Türkiye’den Gerçek e-Yönetişim Örneği” olarak gösterildi. 2011 yılında Üsküp’te yapılan törenle TÜRKSAV tarafından Türk Dünyasına Hizmet Ödülü’ne layık görüldü. Elli beşinci doğum gününe denk gelen, 12 Aralık 2013 tarihinde TBMM, TÜSİAD ve Türkiye Bilişim Vakfı tarafından “Zambak” projesine birincilik ödülü verildi. Ebru ve minyatür sanatçısı Suna Koçal ile evli olan Yakup Koçal, üç kız babasıdır; İlay, Aybüke ve Aybala… Emir’in de dedesidir. Yayınlanmış beş romanı vardır; “Mansur” (2017), “Son Müfreze” (2018), “Dava” (2019), “Pusat” (2020) ve “İki Bin Elli” (2023)… Ayrıca, Bütüncül Tarih (2021), Küreselden Yerele Geleceğin İnşası (2007), Yerelden Ulusala Bilişim Eylem Planı (2001), Dünya Kenti Yalova için Postmodern Alternatif: Yerel Siyaset (1997), Verimlilik ve Gönüllülük Işığında Yerel Kalkınma (1996) adlarıyla yayınlanmış beş kitabı daha bulunmaktadır.