Yayınlanan bildiri şu şekilde’ ’Yüz yıl önce bir ölüm kalım savaşı sonucunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti, yüz yıl sonra “millî devlet vasfından uzaklaşma” tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye’nin sindirim kapasitesinin çok çok üstünde bir sığınmacı ve kaçak göçmen nüfusun kalıcı hâle gelmesi, karşımızdaki en ciddi tehdittir.
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütünün Türkiye şubesi sayfasında şunlar yazmaktadır: “Hâlihazırda dünyada 80 milyona yakın insan zulüm, çatışma, yaygın şiddet ya da insan hakları ihlalleri sebebiyle yerlerinden edilmiş durumdadır. Türkiye dünyada en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürüyor. ”Her şey apaçık ortadadır.
Sığınmacılar ve düzensiz göçmenler, Türkiye’nin bekası açısından bir numaralı meseledir. Bu mesele, ortaya çıkışı ve sürecin yönetilmesi ile ilgili konulara takılmadan, parti siyaseti gözetilmeksizin, iç siyaset üstü bir anlayışla ele alınmalıdır.
Meselenin geleceğimiz açısından doğuracağı telafi edilemez sonuçlarını gizlemek veya görmezden gelmek için insani boyutunun istismar edilmesine veya belirli alanlarda ucuz iş gücüne duyulan ihtiyaç gibi gerekçelerle sulandırılmasına aldanmamalıyız.
Bu mesele, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen bütün partilerin katılımıyla enine boyuna tartışılmalıdır.
Anadolu’yu Müslüman Türk ülkesi yapan Türk milletine karşı derin tarihî bilinçaltı hâlâ canlı olan Haçlı zihniyeti ile onlara uşaklık ederek parçalanacak Türk vatanından kemik kapmaya hevesli işbirlikçiler, yüz yıl önce olduğu gibi bugün de siyasi, iktisadi ve askerî manevralarla elde edemediklerini, insani duygularımızı istismar ederek Türk milletini arkadan ve içeriden vurmaya hazırdır.
Bu ülkede yaşayan herkesi eşit yurttaşlar olarak gören, Cumhuriyet’imizin kuruluş felsefesini içselleştiren, bağımsızlık ve özgürlüğü aziz bilen Türk milliyetçileri; ülkeyi bölme, Türk milletini etnik ve mezhebi kışkırtmalar ve son dönemdeki nüfus nakilleri ile parçalama girişimlerine karşı birlik içinde olmalıdır.
Kapsayıcı ve kuşatıcı Türk milliyetçiliği temelinde, millî devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak ilelebet payidar olması için Türkiye’nin kaderine; demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve Cumhuriyet’in temel ilkelerine bağlı Türk milliyetçileri yön vermelidir.Mesele, ülkemizin TÜRKİYE yani Türk ülkesi olarak kalıp kalmayacağı meselesidir. Dil ve kültür bakımından topluma uyum sağlayacak Türk grupları hariç, sığınmacı ve düzensiz göçmenlere vatandaşlık verilmesi uygulaması sonlandırılmalıdır. Geri kabul anlaşması iptal edilmelidir. Türk vatandaşlığının para karşılığı satılması anlamına gelen uygulamaya da son verilmeli; vatandaşlığa geçiş, Anayasa çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir.
Üniversitelerde öğrenim görmek bahanesiyle ülkemize gelenlerin büyük kısmının asıl maksadının buraya yerleşmek olduğu gerçeği de ortadadır.
Resmî makamların, 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere toplam sığınmacı ve göçmen sayısının 5,5-6 milyon kadar olduğu yönündeki açıklamaları, maalesef inandırıcı olmaktan uzaktır.
İstanbul ve güneydeki bazı illerimiz başta olmak üzere, ülkede fiilen yaşananlar ve bazı çevrelerin iddiaları, gerçek rakamın 10 milyonun üzerinde olduğuna işaret etmektedir.
Mesele açık ve kesindir: Türkiye, küresel güçlerin uzun yıllardan beri kurguladığı bir göç mühendisliği projesi ile nüfus dönüşümüne tabi tutulmaktadır. Buna kayıtsız kalmak, bu topraklarda Türk milletinin siyasi egemenliğinin paylaşılmasına rıza göstermek demektir. Ülkeyi yönetenler, “Türkiye’yi Türksüzleştirme Planları”na karşı gereken önlemleri hayata geçirmek zorundadır. Kaybedecek vaktimiz yoktur. Bu mesele, acil olarak çözülmelidir.
Batı ülkeleri rahat etsin diye Türkiye’nin sığınmacı ve göçmen deposu yapılması kabul edilemez.On üç asır önce diktikleri Bengü Taşlar’dan bize “Türk milleti öldün!”, “Türk milleti titre ve kendine dön!” diyerek haykıran Bilge Kağan’ın sesine kapatılan kulaklarla Cumhuriyet’in ikinci yüz yılı Türkiye ve Türk Yüzyılı olmaz; çünkü tedbir alınmazsa ikinci yüz yılın yarısına varmadan Türkiye, TÜRKİYE olarak kalmaz. Bu vatanı bizlere emanet eden ecdadımızın ve Türk milletinin birliği, Türk Devleti’nin bekası için canlarını feda eden şehitlerimizin ruhlarını incitmeye hakkımız yoktur. Türk milletine kurulan bu tuzağı bozamazsak, inşa etmek için şartların ve imkânların son derecede elverişli olduğu, 21. yüzyılı Türklerin yüzyılı yapma fırsatını da heba etmiş oluruz.
Türk Ocakları olarak Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılının Türk yüz yılı olması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin millî devlet vasfının ve üniter yapısının devamı için önce sığınmacılar ve kaçak göçmenler meselesinin çözülmesini, sonra da Irak ve Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan yapılarla Türkiye’ye yöneltilen tehdidin bertaraf edilmesini vazgeçilmez ön şartlar olarak görüyor ve bu konuda acil önlemlerin hayata geçirilmesi için Sayın Cumhurbaşkanı’na ve Türkiye Büyük Millet Meclisine çağrıda bulunuyoruz.
Haber: İsmet KÖSOĞLU