"YAZINDA DOĞASI, ÇAYI VE İNSANIYLA RİZE-2 RİZE ÇAY DEMEK"

Ocak Şubat Mart 2023 ta­rih­li Kıyı Der­gi­si’nin 315. Sa­yın­da yer alan Ya­zın­da do­ğa­sı ve İnsa­nıy­la Rize isim­li ma­ka­le­nin 2. bö­lü­mü­nü siz­ler­le pay­la­şı­yo­rum.

Güncel Haberler 10.06.2023 10:51:00 0

 Araştırmacı Yazar ve Emekli TRT Şef Prodüktörü Alâettin Bahçekapılı Kıyı Dergisi'nin 314 ve 315. Sayılarında “Yazında doğası ve İnsanıyla Rize” isimli memleketimizle ilgili iki güzel makale yayınladı.
 Gü­nü­müz­de, Rize, en çok çay ve çay kül­tü­rü­ne, çay ta­rı­mı­nın top­lum­sal iliş­ki­ler­de yol aç­tı­ğı de­ği­şik­lik­ler­le anı­lır oldu/olu­yor. Öyle ki, bölge in­sa­nı­nın de­niz­de ba­lık­çı­lık ya da ge­mi­ci­lik yap­tı­ğı an­lar­da bile aklı, sözü çay üze­ri­ne­dir: Bölge in­sa­nı­nın de­niz­le iliş­ki­si­ni en çok ya­pıt­la­rı­na konu edin­miş Zey­yat Se­li­moğ­lu’nun Kı­çüs­tün­de Top­lan­tı. Öy­kü­ler top­la­mın­da gö­rü­rüz bu du­ru­mu. “Top­lan­tı yeri kı­çüs­tü. Hep orada top­la­nı­yor­lar. Gemi ‘seyir’ ha­lin­dey­ken var­di­ya dı­şın­da çoğu ge­mi­ci­le­rin bir araya gel­di­ği yer işte bu kı­çüs­tü. De­re­pa­zar­lı Hasan / Sa­ray­köy­lü Rasim / Ça­ye­li’nden Hü­se­yin / deniz tutan tek gemi adamı Ma­ran­goz Meh­met Usta / Rasim / sır­tüs­tü yatıp gök­yü­zü­nü sey­ret­me­yi seven Hur­şit ’e doğru kayıp yak­la­şı­yor ya­nı­na; gemi bor­da­sı­na ya­na­şan bir fi­li­ka gibi ya­na­şı­yor. “Hur­şit, diyor, Hur­şit, be Hur­şit, yu­kar­da bir şey mi unut­tun? Ce­bin­den bir şey mi dü­şür­dün yu­kar­da do­la­şır­ken de şimdi onu arı­yor­sun?”. “Bir şey ara­dı­ğım yok yu­kar­da... Göğe ba­kar­ken köy­de­ki­le­ri dü­şü­nü­yo­rum”. Ben çi­vi­le­nip kal­mı­şım bu­ra­ya, dümen zin­ci­ri aya­ğım­da kös­tek. Deniz ayı­rı­yor bizi köy­den, köyde kal­san boş­sun hep­ten, bizim köyde çay­lık yok.
MUS­TA­FA DUMAN’IN ÇAY KİTAP­LA­RI
Du­fo­urs’un 1671 ’de ya­yım­la­dı­ğı Çay Ki­ta­bı, Meh­met izzet Bey’in Çay Ri­sa­le­si (1878), Ali Na­zi­ma’nın Çay ki­ta­bı (1892), yeni yazı ile ya­yım­la­nan ilk çay ki­tap­la­rın­dan A. Kemal Atila’nın Çay Ta­rı­mı ve Tek­ni­ği (1938), Dr. Şev­ket Raşit Ha­ti­poğ­lu’nun Tür­ki­ye’de Çay İkti­sa­di­ya­tı (1939) ve Reşat Aktan’ın 1946’da ya­yım­la­dı­ğı Rize’de Çay gibi otuzu aşkın araş­tır­ma­la­rı usu­mu­za gelse de son yıl­lar­da ya­yım­lan­mış iki araş­tır­ma ki­ta­bı dik­ka­ti­mi­zi çe­ki­yor: Dr. Mus­ta­fa Duman’ın (Trab­zon-Maç­ka 1946 - ) kül­tür dün­ya­mı­za iki ar­ma­ğa­nı: Çay Ki­ta­bı ile Bah­çe­den İnce­bel Bar­da­ğa Türk Çayı. Duman’ın ki­ta­bın­da Rize’de çay ta­rı­mı­nın baş­la­ma­sı ve yer­leş­ti­ril­me­si, çayın sa­na­yi­ye dön­me­si sı­ra­sın­da ya­şa­nan ge­liş­me­ler, kar­şı­la­şı­lan güç­lük­ler böl­ge­nin sos­yo-eko­no­mik du­ru­mu­nun bi­çim­len­dir­di­ği insan ka­rak­te­ri hak­kın­da da bil­gi­ler bu­lu­yo­ruz. 2008’de ya­yım­la­nan Çay Ki­ta­bın­da, ağır­lık­lı ol­mak­la Türk çay kül­tü­rü­ne yer ve­ril­mek­te. Çay kül­tü­rü­nü gör­sel mal­ze­me­ler­le bir­lik­te ele alan en kap­sam­lı ça­lış­ma özel­li­ği­ni ta­şı­mak­ta. . Tür­ki­ye’de çayın ta­ri­hi, geç­miş­ten gü­nü­mü­ze çay kül­tü­rü in­ce­le­nir­ken ta­nın­mış çay me­kân­la­rın­dan, ünlü çay­cı­lar­dan söz edi­li­yor. Ki­tap­ta ay­rı­ca çayın gün­lük ya­şa­mı­mız­da­ki, halk kül­tü­rü­müz­de­ki, ta­sav­vuf­ta­ki ve halk he­kim­li­ğin­de­ki yeri in­ce­le­ni­yor; çayla il­gi­li ef­sa­ne­ler­den, ma­ni­ler­den, tür­kü­ler­den, des­tan­lar­dan, ila­hi­ler­den ve de­yim­ler­den ör­nek­ler de ve­ri­li­yor. (3) “ Yekün Rize dağ­la­ri / Ve­ril­miş çay gü­li­ne / Çay tam­li­la­ri ben­zer / Esmer gü­zel­le­ri­ne. // Bir fab­ri­ka ya­pil­sa /Rize ’nun ya­li­si­na / Mem­le­ket baş­tan başa / Çay, limon, man­da­li­na / Ya­pi­la­cak de­di­ler / Rize Çay Fab­ri­ka­si / Rize ye layık olur / Bu işun ya­pıl­ma­si. ” (Haşan Sö­ze­ri)
BİR YUDUM ÇAY İÇİN
Rize ve öre­sin­den de­ği­şik iz­le­nim­le­ri, çay ve çevre odak­lı an­la­tım­la­rı Yıl­maz Çe­ti­ner’in (Zon­gul­dak 1927-İstan­bul 2006) Bir Yudum Çay için adlı ki­ta­bın­da da bu­lu­ruz: 88 say­fa­lık bu kitap 1968’de ba­sıl­dı. “Yeşil Altın Di­ya­rı Rize’den Rö­por­taj­lar” alt baş­lı­ğıy­la. 10 say­fa­sı fo­toğ­raf­lar­dan olu­şu­yor. “Gün­ler­dir Rize'nin şirin köy­le­rin­de yap­tı­ğı­mız ko­nuş­ma­lar, ta­nış­tı­ğım in­san­lar ge­li­yor göz­le­ri­min önüne...
—Niçin bir yudum çayı ağ­zı­mı­zın tadı ile içe­mi­yo­ruz?
—Ka­ba­hat yal­nız üre­ti­ci­sin­de değil bey... Bizim % 20 ha­ta­mız ol­du­ğu­nu da inkâr et­me­yiz... Fab­ri­ka­lar niçin ka­li­te­li çay yap­mı­yor? Bunu sorun... Mayıs ayın­da çay bas­kı­nı olu­yor. Bun­la­rı sak­la­ya­cak, ya­ka­cak de­po­la­rı­mız yok... Sonra, ka­pa­si­te­miz o kadar yap­ra­ğı iş­le­me­ye mü­sa­it değil...
—Peki, yeni fab­ri­ka­lar, ila­ve­ler ya­pıl­sın!
—Bu da eko­no­mik olmaz. Yılın her ayı çay iş­len­mez ki... Sonra boş kalır ma­ki­ne­ler! Bir de 2,5 yap­rak, körpe yap­rak me­se­le­si var. Eh­li­yet­li çay uz­man­la­rı bu işin ba­şı­na geç­me­li. Onlar da ekip­le­ri­ni ye­tiş­ti­rip çay yap­ra­ğı ali­mi­ni bir me­su­li­yet­li esasa bağ­la­mak­lar. Çay Teş­ki­lat Ka­nu­nu mut­la­ka çık­ma­lı­dır.
—O zaman iyi çay...
—Evet, o zaman iyi çayı, dün­ya­nın en iyi ça­yı­nı içe­riz... Dı­şa­rı­ya da satıp döviz ka­za­nı­rız ama...
—Aması ne?
—Bu ka­zan­dı­ğı­mız ser­ve­ti ha­va­ya at­ma­ma­nın, çar­çur et­me­me­nin ça­re­le­ri­ni de bul­mak la­zım­dır!
EKMEĞİ TAŞ­TAN ÇI­KAR­MAK
Av. Remzi Kaz­maz, “çevre ve doğa ko­nu­sun­da ak­ti­vist-avu­kat ola­rak Tür­ki­ye’deki çevre doğa kat­li­am­la­rı­na karşı hem alan­da hem mah­ke­me­ler­de uzun za­man­dır mü­ca­de­le için­de bu­lu­nan, Fır­tı­na Va­di­si, RES Kaz­dağ­la­rı, Cer­rat­te­pe, İkiz­de­re başta olmak üzere ül­ke­de bir­çok da­va­da ça­lı­şan” bir hu­kuk­çu ve çev­re­ci. “... Aslen Ur­fa­lı­yım / kaç yıl oldu bil­mi­yo­rum / kim yazar def­te­rim / kim bilir der­dim /bir kış günü /sır­tım­da acıya ya­ma­lı bir min­tan / aya­ğım­da rengi aşın­mış las­tik pa­buç­lar / içim­de buz bağ­la­mış bir /hüzün / ar­dım­da gözü yaşlı bir ana / ek­me­ği taş­tan çı­kar­mak uğ­ru­na / alın te­ri­ni sev­da­ya na­kış­la­mak uğ­ru­na / umudu ay­dın­lı­ğa boğ­mak uğ­ru­na / ver­dum ken­di­mi yol­la­ra...”
NA­SIR­LI ELLER
Refik Dur­baş’ın (Er­zu­rum 1944-İstan­bul 2018) bir bö­lü­mü­nü alın­tı­la­dı­ğı­mız bu şi­irin­de­ki söz­cük­le­ri­ni ya­pı­tı­na ad ola­rak seçen Kaz­maz, Çay­lar Şir­ket­ten ki­ta­bın­da “Ka­ra­de­niz ka­dı­nı­nın na­sır­lı el­le­ri­nin bü­yü­tüp, top­la­dı­ğı çayın hi­kâ­ye­si­ni an­la­tır­ken, tıpkı he­pi­mi­zin bil­di­ği o şar­kı­da­ki gibi ‘Gü­neş­te dem­le­rim senin ça­yı­nı... Yü­re­ğim­den süzer öyle ve­ri­rim,’ di­ye­rek acı­la­rı, se­vinç­le­ri ka­tı­yor sa­tır­la­rı­na. Va­tan­daş Mus­ta­fa se­nar­yo­sun­da ise Kaz­maz, Rize Fır­tı­na Va­di­si’nde ku­rul­mak is­te­nen HES’e karşı ver­di­ği sa­va­şım­la ta­nı­nan Mus­ta­fa Orhan’ın (Rize 1927 -Sam­sun 2019) ya­şa­mı­nı ve sa­va­şı­mı­nı hem sa­vu­nur, hem de se­nar­yo­su­nu yazıp yö­net­ti­ği bel­ge­sel­le ka­lı­cı ola­rak yan­sı­tır. Son yıl­la­rın en dik­kat çe­ki­ci araş­tır­ma­cı ga­ze­te­ci-ya­zar­la­rın­dan biri olan İsmail Say­maz, Er­zu­rum­lu bir aile­nin Rize’de doğan oğlu. Lise ça­ğı­na değin bü­yü­dü­ğü top­rak­lar­da­ki bi­ri­kim ve göz­lem­le­ri­ni ulu­sal ba­sın­da­ki ve ya­şa­dı­ğı­mız sü­reç­te­ki ge­liş­me­ler­den bul­du­ğu fır­sat­lar­da ka­le­me al­dı­ğı ro­man­la­ra yan­sı­tan bir ye­te­nek. Ne­re­dey­se yaz­dı­ğı her ki­tap­la bir ödül ka­za­nan Say­maz, 2017’de ba­sı­lan Çay Gü­ze­li ya­pı­tın­da “siyah he yaz fo­toğ­raf­lar­da başka renk­le­rin de ol­du­ğu­nu gös­te­ren ” öy­kü­ler­le kar­şı­lar bizi: “Ovit Dağı’nı aş­ma­ya ça­lı­şan­la­rın, aşıp da ha­ya­ta iyi kötü tu­tu­nan­la­rın izini sür­me­ye ça­ğı­rır­ken bizi bu iz bo­yun­ca çay tar­la­sın­da­ki mev­sim­lik iş­çi­ye, tez­gâ­hı­nın ba­şın­da sı­kın­tı­dan her şeye ama her şeye bahis tutan ham­si­ci­ye, Rus Pa­za­rı'nda orak çek içli rozet satan Mat­ma­zel Loya’ya, şey­hi­ne ulaş­mak için ra­bı­ta­ya durup da onun ye­ri­ne bir otel oda­sın­dan ha­tır­la­dı­ğı Olga’yı gören ‘so­fi­ye ” ulaş­tı­rır.
ÇAY GÜZELİ VE İSMAİL SAY­MAZ
İsmail Say­maz, Çay Gü­ze­li’nde ne­le­ri an­lat­tı­ğı­nı şöyle özet­ler: “Size ço­cuk­lu­ğu­mun Rize’sini an­la­ta­ca­ğım. Çay boh­ça­sı­nın al­tın­da­ki ka­dı­nı, çay fab­ri­ka­sı­na mev­sim­lik işçi ya­zı­lan adamı, so­kak­ta tahta el ara­ba­sın­da balık satan oğlu ve daha on se­ki­zi­ne gir­me­den dünya evine giren peş­ta­mal­lı kızı an­la­ta­ca­ğım. Benim ailem gibi, yüz yıl önce Ovit Dağı’nın arka yü­zün­den Rize’ye göçen İspir­li ha­mal­la­rı an­la­ta­ca­ğım. Dağ ya­maç­la­rı­na ya­yıl­mış tuğ­la­dan ev­ler­de bir sahan mıh­la­ma ile uya­nı­lan sa­ba­hı, bir tava ham­siy­le gi­ri­len ak­şa­mı an­la­ta­ca­ğım. İki cad­de­den iba­ret bir mec­bu­ri­ye­ti, yal­nız­ca er­kek­le­rin yüz­dü­ğü mas­ma­vi bir de­ni­zi, in­sa­nı sı­rıl­sık­lam eden yağ­mu­ru, elekt­rik ve­ril­miş­çe­si­ne oy­na­nan ho­ro­nu ve dal­da­ki ka­ra­ye­mi­şi an­la­ta­ca­ğım. Çok­tan unu­tu­lan ‘Çay Gü­ze­li’ni an­la­ta­ca­ğım size. " (9). Say­maz, Çay Gü­ze­li’nde “bu­gü­ne kadar bir öy­kü­sü bile ya­zıl­ma­mış olan­la­rın öy­kü­sü­nü” an­lat­ma sa­vın­da­dır. “İçi çay yap­rak­la­rıy­la yüklü boh­ça­yı sırt­la­yıp te­le­fe­ri­ğin çü­rü­müş tahta ka­sa­sı­na yük­le­di Dato. Te­le­fe­rik ha­re­ket et­me­den, boh­ça­dan düşen çay yap­ra­ğı­nı ağ­zı­na atıp çiğ­ne­me­ye baş­la­dı. Da­ma­ğın­dan vü­cu­du­na ya­yı­lan ek­şi­lik, Rize'nin köy­le­rin­de beş yıl­dır yev­mi­yey­le çay top­la­yan Dato için vaz­ge­çil­mez bir keyfe dö­nüş­müş­tü. Bir an için göz­le­ri­ni ka­pa­tıp ço­cuk­lu­ğu­nun Batum'unu dü­şün­dü. Çoruh'un be­ri­sin­de­ki elmas..." Rize, ça­yıy­la gö­rü­nür yazın ürün­le­rin­de, en çok da halk kül­tü­rü­nün il­ginç atma tür­kü­le­rin­de:
“KIZ-ER­KEK HEP BE­RA­BER: Kay­na­sın se­ma­ver­ler / Bar­dak­la­ra dol­sun çay / Halka olun uşak­lar /Çe­vi­re­lim sık­sa­ray'" Ekrem Ka­ra­de­niz'den alı­nan bir atma tür­kü­nün son dört­lü­sü bu.
UNU­TU­LAN ÇAY DEM­LE­ME GÜN­LERİ / FESTİVAL­LER
Ne var ki, “Çay, 1930’lu yıl­la­rın so­nun­da Rize ye gelir ve Ri­ze­li­nin ha­ya­tı­nı de­ğiş­ti­rir. Do­ğuş­tan gur­bet­çi olan halk, bir kur­tu­luş ümidi ola­rak sa­rı­lır çaya. Adına bay­ram­lar, çay dem­le­me gün­le­ri ve fes­ti­val­ler ter­tip­le­nir­di. 1950'li yıl­lar­da Rize 'de ‘Çay Dem­le­me Tö­re­ni 'dü­zen­le­nir ve top­la­nan ilk çay­lar­dan dem­le­nen çay; ko­nuk­lar, Rize ili­nin yö­ne­ti­ci­le­ri, da­vet­li­ler ve üre­ti­ci­ler­le bir­lik­te içi­lir­di. Dağ, taş gi­zem­li yeşil yap­ra­ğın bü­yü­süy­le kap­la­nın­ca iklim de­ği­şir. Za­man­la top­rak aile içe­ri­sin­de, kar­deş­ler ara­sın­da çok küçük par­ça­la­ra bö­lü­nün­ce ve eko­no­mik de­ğe­ri dü­şün­ce ge­çi­mi kar­şı­la­ya­maz olur, Ri­ze­li­ye yine gur­bet yol­la­rı gö­zü­kür. Çay ta­rı­mı ar­ka­da ka­lan­lar­ca yü­rü­tü­lür. Çay Bay­ram­la­rı, Çay Dem­le­me Gün­le­ri ve Çay Fes­ti­val­le­ri tarih olur ve hoş seda ola­rak kalır. " (11). Çayın gü­nü­müz­de­ki du­ru­mu­nu çayla il­gi­li araş­tır­ma ki­tap­la­rı da olan Fatih Sul­tan Kar (Rize 1971) özet­le­miş Ri­ze­li­yim Ri­ze­li ya­pı­tın­da. Rize’nin si­ya­set, yerel yö­ne­tim, spor, basın, ti­ca­ret, sanat alan­la­rın­da­ki -bu arada ya­zın­da­ki- de­ğer­le­ri­ni de ta­nı­tan Fatih Sul­tan Kar’ın bu ki­ta­bı top­la­ma bil­gi­yi aşan, ya­şan­mış­lık­la­rı içe­ren, sı­ra­dan­lık­tan öte ya­zın­sal bir ürün ola­rak da anıl­ma­ya değer.
KAF­TAN­CI­OĞ­LU VE RİZE PAZAR
Daha çok Kars-Ar­da­han coğ­raf­ya­sı­nı ve in­sa­nı­nı ya­zı­nı­mı­za ta­şı­yan Ümit Kaf­tan­cı­oğ­lu'nun (1935-1980) ikin­ci ya­pı­tı olan Çar­pa­na’da “Ka­rın­ca­lar” öy­kü­sün­de Rize’nin Pazar il­çe­si­ne ata­ma­sı ya­pı­lan bir yar­gı­cın eşi­nin gö­zün­den emek­çi ka­dın­lar an­la­tı­lır: “Mır­tat Çeş­me­si'nin önün­den geçip, Tat Yolu'nun dö­ne­me­ci­ne ula­şı­yor­lar­dı. Yem­ye­şil bir dünya için­de, şırıl şırıl akan sular, kük­re­yen deniz, sa­rı­ya dö­nü­şen limon, por­ta­kal ara­sın­da ta­dı­na doyum olmaz bir ge­zin­tiy­di. An­ka­ra'nın kup­ku­ru ya­maç­la­rın­dan sonra Pazar'ın Sar­hoş Ba­yı­rı ger­çek­ten Ne­mi­ka Hanım’ı sar­hoş edi­yor­du. Yük­sek okul bi­tir­miş, yar­gıç olan eşiy­le Pazar'a gel­miş­ti. Gel­di­ğin­den bu yana, akşam ge­zi­si. Issız yol­lar, ses­siz çevre. Yeşil ağaç­lar ara­sın­da arı­lar gibi uçu­şan Ka­ra­de­niz­li ka­dın­lar.
PAZAR KÜÇÜK ATINA
Ka­ra­de­niz­li, Pa­zar­lı ka­dın­la­rın sırt­la­rın­da sepet, yol boyu ıh­la­ya, tıs­la­ya yü­rü­yüş­le­ri. Ne­mi­ka Hanım ya­nın­da ol­du­ğu halde, ko­ca­sı yar­gıç Mür­sel Bey'den ka­çış­la­rı, yolun bir kı­yı­sı­na, çamur, su, gölek, bi­ri­kin­ti de­me­yip çö­me­liş­le­ri, ka­ra­la­ra, kara şem­si­ye­le­rin al­tı­na sı­ğı­nış­la­rı... Ne­mi­ka Ha­nı­nı ’ı üzü­yor­du. Sonra bu ka­dın­lar Pazar'ın içine, Küçük Atina'nın içine gelip sere serpe otu­ru­yor­lar­dı. Ön­lük­le­ri­ni açı­yor­lar­dı. Se­pet­ler­de, sırt­la­rın­da ge­tir­dik­le­ri piş­miş kes­ta­ne, kara üzüm, ko­ca­man bir­kaç hurma, haş­lan­mış şal­gam, ka­ra­la­ha­na­la­rı ser­gi­ler­ler­di. Ne­mi­ka Hanım: “Mür­sel­ci­ğim, bu ka­dın­la­rın sırt emek­le­ri, bun­lar­dan alış­ve­riş ya­pa­lım, ” diye tut­tu­rur­du. Mür­sel Bey, ilkin ka­tı­lır­dı bu alış­ve­ri­şe: “Ger­çek­ten Ne­mi­ka, bu ka­dın­la­rın ya­şa­mı bir ölüm! Biz bu­ra­da ne­le­ri, nasıl uy­gu­lu­yo­ruz? Ya­sa­lar kim­le­re göre ya­pıl­mış? ”. Kaf­tan­cı­oğ­lu, Ne­mi­ka Hanım’ın orada ka­dın-er­kek iliş­ki­le­rin­de­ki eşit­siz du­ru­ma iyi ni­yet­le ka­rış­ma­sı­nı, ka­dın­lar­dan bi­ri­ni et­ki­le­me­si­ni ve ka­dı­nın eşi ta­ra­fın­dan iki­si­nin bir­lik­te öl­dü­rül­me­si­ni an­la­tır öy­kü­sün­de... (12)
KISA KISA RİZE VE RİZELİ
Rize' de 1936'da doğan ve 1985'te ara­mız­dan ay­rı­lan oyun ya­za­rı Oktay Ara­yı­cı'nın Rumuz Gon­ca­gül adlı oyu­nun­da da Rize'nin ter­te­miz yü­rek­li, ha­re­ket­li, coş­ku­lu, kimi zaman hır­çın ve fevri” in­san­la­rın­dan tip­ler var.​Ay­rı­ca, yine Rize do­ğum­lu ga­ze­te­ci, öğ­ret­men, yazar, se­na­rist Ömer Lütfü Mete (Rize, 1950- İstan­bul 2009), Yavuz Ba­ha­dı­roğ­lu takma adıy­la daha çok ta­rih­sel ve din­sel ya­pıt­lar or­ta­ya koyan Ni­ya­zi Bi­rin­ci (Rize 1945 - İstan­bul 2021) ve “ili­miz, müzik ve folk­lor­da ne kadar zen­gin­se ede­bi­yat­ta da o kadar fa­kir­dir. Hatta ede­bi­yat­tan söz edil­di­ğin­de akla halk ede­bi­ya­tı ürün­le­ri gelir (Des­tan­lar, atma tür­kü­ler vb.). Bir elin par­mak­la­rı­nı geç­me­yecek sa­yı­da olan ya­zar­la­rın eser­le­ri koca bir il için çok azdır ve doğ­ru­su hal­kın büyük ço­ğun­lu­ğu­nun bun­lar­dan hiç­bir ha­be­ri de yok­tur. Bu so­nuç­ta ilden çok az yazar ye­tiş­me­si­nin ya­nın­da, kitap okuma ora­nı­nın son de­re­ce düşük oluşu büyük rol oynar." yar­gı­sı­nın/ya­kın­ma­sı­nın sa­hi­bi, Güzel Aylar Za­ma­nı-Ye­şil Mavi Hi­kâ­ye­ler’in ya­za­rı Mus­ta­fa Semih Arıcı’nın ürün­le­rin­de de...
TO­PA­LOĞ­LU / KAZ­MAZ UNU­TUL­MAZ
Rize halk kül­tü­rü­nü ve ta­ri­hi­ni ya­zı­ya/ya­zı­na yan­sı­tan ve ka­lı­cı ya­pan­lar­dan biri de İhsan To­pa­loğ­lu'dur (Rize 1966 - 2010). Ve­fa­tın­dan sonra ya­yım­la­nan Ri­ze-Pa­zar (At­he­na) Ta­ri­hi bu yolda emek ver­di­ği do­ku­zun­cu ya­pı­tı­dır. Ga­li­ba, böl­ge­nin ta­ri­hin­den coğ­raf­ya­sı­na, top­lum­sal ya­şa­mın­dan ün­lü­le­ri­ne, ya­zı­nı­za ba­sı­nı­na pek çok yö­nü­nü yaz­dı­ğı 21 ki­ta­bı­na (top­lam 41 ki­ta­bı var) yan­sı­tan Av, Sü­ley­man Kazaz’ın (Rize 1915- 2013) eme­ği­nin de­ğer­len­di­ril­me­si bu dergi ya­zı­sı­nın oy­lu­mu­nu aşar, Kaz­maz'ın Rize Vi­la­yet Ga­ze­te­si’nde 1931’de yaz­dı­ğı Yeşil Rize son dört­lü­ğü şöyle; "Coş­kun de­re­le­rin, her yanın gül­şen / Artar gü­zel­li­ğin güneş do­ğar­ken / Ya­şar­sın kalp­ler­de, sev­gin­le Rize / Mef­tu­nuz hep sana ne kadar bil­sen. ”
RİZELİ OLMAK GÜZEL
Vey­sel Çolak'tır (Ri­ze-1954). Rize’nin İkiz­de­re il­çe­si­nin Ce­viz­lik kö­yün­de doğ­muş ve ço­cuk­lu­ğu­nu ge­çir­miş­tir. Top­lum­cu şiire yakın dur­mak­la bir­lik­te bi­rey­den top­lu­ma ge­niş­le­yen bir içe­rik ve ken­di­ne özgü söy­le­yiş ge­liş­ti­ren şa­ir­ler­den bi­ri­dir." Şiir, de­ne­me, roman, eleş­ti­ri tür­le­rin­de ya­pıt­lar veren Çolak’ın bütün bu tür­ler­de “şiir odak­lı bir çıkış nok­ta­sı be­lir­le­di­ği­ne dik­kat çe­ki­lir. Der ki Vey­sel Çolak: “Ri­ze­li olmak güzel. Ken­ti­mi onur­lu bi­çim­de kül­tü­rel ve coğ­ra­fi ta­ri­he yaz­ma­ya, tem­sil et­me­ye ça­lı­şı­yo­rum. Eğer bir katkı söz ko­nu­suy­sa, bu açı­dan ba­kıl­ma­lı du­ru­ma. Öte yan­dan Rize’nin bana kat­tı­ğı çok şey var. Çünkü ora­nın dün­ya­sı­nın bir ço­cu­ğu­yum. Gür­gen­ler­den, kes­ta­ne­ler­den, fan­bur­lar­dan, çift­ler­den, ko­mar­lar­dan, mı­sır­lar­dan, çay­lar­dan öğ­ren­di­ğim çok şey ol­muş­tur. Da­ha­sı Ka­ra­de­niz ’le ya­rı­şan in­san­la­rın­dan, kopan ke­men­çe tel­le­rin­den, yas­tı­ğı­mın al­tın­da­ki ta­ban­ca­dan, o canım Ka­ra­de­niz tür­kü­le­rin­den çok şey öğ­ren­dim. Bu kül­tü­rel de­ğer­le­ri şiire ta­şı­ya­rak; yerel kül­tü­rü ulu­sal ve ev­ren­sel kül­tü­re dö­nüş­tü­re­rek bir şey­ler yap­tı­ğı­mı dü­şü­nü­yo­rum.
GA­LA­TA’DA DOSTU VAR­MIŞ RİZELİ ALİ’NİN
“Kim­se­ye mih­net et­mez­miş/ Sa­tar­mış ta­ka­sı­nı. ” Fethi Giray’ın (Bi­le­cik 1918-An­ka­ra 1970) ya­yım­la­nan ilk şi­irin­de­ki Ri­ze­li Ali’si bu: “Ga­la­ta'da dostu var­mış / Mah­pus­ha­ne­de postu var­mış / Ri­ze­li Ali'nin / Çok kah­rı­nı çek­miş de­ni­zin / An­lat­tı bana: /Bu yıl balık vur­ma­mış dal­ya­na / Yuh olsun be!...​diyor: / Şu koca, kos­ko­ca­man de­ni­ze, /Me­te­lik bile ver­me­di bize. /Ca­nı­na yan­dı­ğı­mın dün­ya­sın­da, / Pa­ra­sız ya­şan­maz­mış, / Tü­tü­nü yok­muş ta­ba­ka­sın­da; / Dost var­mış, / Düş­man var­mış, / Şu ca­nı­na yan­dı­ğı­mın dün­ya­sın­da. // Kal­dır­dı yır­dık ce­ke­ti­nin ya­ka­sı­nı, / Emdi yudum yudum son iz­ma­rit si­ga­ra­sı­nı./ Kim­se­ye mih­net et­mez­miş /Sa­tar­mış ta­ka­sı­nı. ”
DAL­GA­LA­NA ÇAL­KA­LA­NA RİZE DAĞ­LA­RIN­DAN YANA
“Ka­ra­de­niz folk­lo­ruy­la iş­len­miş şi­irin­de ken­di­ne özgün bir dil kul­la­nan şair” Yaşar Miraç’ın(Trab­zon-1953) Ka­ra­de­niz Hır­çın Kız ki­ta­bın­da­ki “Do­la­şan Türkü” şi­irin­de in­san­la­rı, me­kân­la­rı, ürün­le­ri, li­man­la­rı, hu­yu-su­yu ile böl­ge­nin özel­lik­le­ri-gü­zel­lik­le­ri var: Yeter ya­lı­dan git­me­miz / gel ke­men­çem açık deniz / yel­ke­ni açı­ve­re­lim // dal­ga­la­na çal­ka­la­na/ Rize dağ­la­rın­dan yana / dü­me­ni kı­rı­ve­re­lim // şu ka­sır­ga ül­ke­sin­den / şu fır­tı­na de­re­sin­den / yu­ka­rı ta­şı­ve­re­lim // ikiz-de­re’de gül açar / ta­ban­ca­lar­dan ha­sım­lar / kaçı ve­re­lim...” Ya­zı­mı­zı “Ri­ze­li say­gın şair”, ga­ze­te­ci, şi­ir­le­ri­ni La­zoğ­lu adıy­la ya­yım­la­yan Mus­ta­fa Kar’ın (Rize 1944 -2009) “Son Cümle” adlı şi­iriy­le son­lan­dı­rı­yo­ruz: “Sözü ağ­zı­ma alıp çiğ­ner, sü­ze­rim / Ka­le­mi­ne mü­rek­kep olur son kalan dam­lam / Ede­bi­yat­çı değil ta­be­la­cı ya­za­rım / Cümle beni hoş gör­sün, eksik olur­sa imlam. ” Son dize bizim de di­le­ği­miz olsun.
Kuş­ku­suz Rize’nin baş­ka­ca yazın ürün­le­ri­ne de yan­sı­yan özel­lik­le­ri, gü­zel­lik­le­ri var­dır. Bir der­gi­nin sı­nır­lı oy­lu­mu­nu aşan bu var­sıl­lık­lar in­ce­le­nip ya­yım­lan­ma­yı bek­le­mek­te­dir.
Kay­nak­lar:
Se­li­moğ­lu, Zey­yat, Kı­çüs­tün­de Top­lan­tı, e ya­yın­la­rı, 1971, s: 52-59, Duman, Dr. Mus­ta­fa, Çay Ki­ta­bı, (3. Baskı) Ki­ta­be­vi Yay. İstan­bul 2017, 253 s., Duman, Dr. Mus­ta­fa, Bah­çe­den İnce­bel Bar­da­ğa Türk Çayı, YKY, İstan­bul 2012, 224 s., Çe­ti­ner, Yıl­maz, Bir Yudum Çay için, İstan­bul 1968, Dur­baş, Refik, Çay­lar Şir­ket­ten, ABECE Ya­yın­la­rı, 1980, Kaz­maz, Av. Remzi, Çay­lar Şir­ket­ten, Chi­vi­ya­zı­la­rı Yay., 2014, Kaz­maz, Av. Remzi (Yö­net­men), Va­tan­daş Mus­ta­fa, Müzik: Birol To­pa­loğ­lu, 50’dk., Say­maz, İsmail, Çay Gü­ze­li, İle­ti­şim Yay, İstan­bul 2017, s: 11, Kar, Fatih Sul­tan, Ri­ze­li­yim Ri­ze­li, He­ya­mo­la Yay., İstan­bul 2014, s: 109, Kaf­tan­cı­oğ­lu, Ümit, Çar­pa­na, Remzi Ki­ta­be­vi, İstan­bul 1975, Arıcı, Mus­ta­fa Semih, Güzel Aylar Za­ma­nı- Yeşil Mavi Hi­kâ­ye­ler, Ci­ni­us Ya­yın­la­rı, İstan­bul 2018, To­pa­loğ­lu, İhsan, Rize/Pazar (At­he­na) Ta­ri­hi, Son­ha­ber Ya­yın­la­rı, Trab­zon 2012, Kar, Fatih Sinan, ‘Ka­le­mi­ni ve Yü­re­ği­ni Rize Kül­tü­rü­ne. ” Rize Def­ter­le­ri-2, Der­gâh Rize Ki­tap­la­rı, s: 253, Çolak, Vey­sel, Ha­ya­ta Re­si­mal­tı, Hayal Ya­yın­la­rı, İstan­bul 2011
Giray, Fethi, ‘‘Ri­ze­li Ali’nin Hi­kâ­ye­si”, Dik­men der­gi­si, 1939, Miraç, Yaşar, Ka­ra­de­niz Hır­çın Kız, Yeni Türkü Şiir Ya­yın­la­rı, İstan­bul 1988, s:79
             

 Ha­ber-Fo­to: Fatih Sul­tan KAR


Anahtar Kelimeler: "YAZINDA DOĞASI İNSANIYLA - DEMEK"
Perşembe 14.6 ° / 10.5 °
Cuma 15.6 ° / 10 °
Cumartesi 16.1 ° / 9.6 °