Fatih Sultan KAR


ÇAMLIHEMŞİN ÇİNÇİVALI MURAT KARAYALÇIN'IN ANILARI “DİKKAT DARBE VAR DEDİ FIRLADIM RADYOYU AÇTIM”

e-mail: fatihsultan.kar@gmail.com - Web: www.fatifsultankar.com


 

Rize Çam­lı­hem­şin­li bir aile­nin oğlu ola­rak 1943 yı­lın­da Sam­sun'da dün­ya­ya geldi. İlk ve orta öğ­re­ni­mi­ni An­ka­ra Mimar Kemal İlko­ku­lu ve Or­ta­oku­lu’nda, li­se­yi ise An­ka­ra Gazi Li­se­si’nde okudu.
ODTÜ'de 1963-1964 dö­ne­min­de İngi­liz­ce ha­zır­lık eği­ti­mi gördü, 1964 yı­lın­da gir­di­ği An­ka­ra Üni­ver­si­te­si Si­ya­sal Bil­gi­ler Fa­kül­te­si İkti­sat-Ma­li­ye Bö­lü­mü’nden 1968 yı­lın­da mezun oldu. DPT'de uzman yar­dım­cı­sı ve uzman ola­rak ça­lış­tı, İngil­te­re'de kal­kın­ma eko­no­mi­si üze­ri­ne yük­sek li­sans de­re­ce­si aldı. 1978-1979 yıl­la­rın­da Köy İşleri Ba­kan­lı­ğı’nda müs­te­şar yar­dım­cı­lı­ğı gö­re­vi­ni yü­rüt­tü.
Kent-Ko­op'un ku­ru­cu­la­rı ara­sın­da yer alan Ka­ra­yal­çın, bu­ra­da sı­ra­sıy­la mali sek­re­ter­lik, genel sek­re­ter­lik ve 1981'den 1991 yı­lı­na kadar da genel baş­kan­lık gö­rev­le­ri­ni üst­len­di. 1986-1987 yıl­la­rı ara­sın­da Ulus­la­ra­ra­sı İskân Kon­se­yi yö­ne­tim ku­ru­lu üye­li­ği, ku­rul­du­ğu tarih olan 1988 yı­lın­dan 1993 yılı Eylül ayına kadar Tür­ki­ye Kent Ko­ope­ra­tif­le­ri Mer­kez Bir­li­ği'nin genel baş­kan­lı­ğı gö­rev­le­ri­ni sür­dür­dü.
An­ka­ra’da Tür­ki­ye’nin ilk uydu kenti olan “Ba­tı­kent” pro­je­si­ni yö­net­ti. 1986 yı­lın­da İngil­te­re’de Bir­leş­miş Mil­let­ler ’in Dünya Konut Yılı Ödü­lü­nü alan Ka­ra­yal­çın, aynı yıl Nokta der­gi­si ta­ra­fın­dan yılın işa­da­mı se­çil­di. 1987 ve 1991 yıl­la­rın­da Tür­ki­ye'nin dış ta­nı­tı­mı­na yap­tı­ğı kat­kı­lar ne­de­niy­le TÜTAV ödü­lü­ne, 1993 yı­lın­da Fran­sız Hü­kü­me­ti ta­ra­fın­dan Le­gi­on D'hon­ne­ur şö­val­ye ni­şa­nı­na layık gö­rül­dü. 26 Mart 1989 ta­ri­hin­de ya­pı­lan yerel se­çim­ler­de Sos­yal De­mok­rat Halk­çı Parti'den (SHP) An­ka­ra Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Baş­ka­nı se­çi­len Ka­ra­yal­çın, bu gö­re­vi­ni Eylül 1993 ta­ri­hi­ne kadar sür­dür­dü.
SİYA­SET­LE DOLU BİR YAŞAM
Ka­ra­yal­çın, Sos­yal De­mok­rat Halk Par­ti­si’nin 11 Eylül 1993 ta­ri­hin­de ya­pı­lan 4. Ola­ğan Ku­rul­ta­yı’nda genel baş­kan se­çil­di. Cum­hu­ri­ye­tin 50. hü­kü­me­tin­de Baş­ba­kan Yar­dım­cı­sı, Dev­let Ba­ka­nı ve Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı ola­rak 1994-1995 ta­rih­le­ri ara­sın­da görev yaptı. 1995'te SHP'nin CHP ile bir­leş­me­sin­den sonra genel baş­kan­lık­tan ay­rıl­dı. 24 Ara­lık 1995’te ya­pı­lan se­çim­ler­de “Sam­sun Mil­let­ve­ki­li” se­çil­di. 1997-99 yıl­la­rı ara­sın­da TBMM Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Baş­kan­lı­ğı’nda bu­lun­du. 1999 yılı Ha­zi­ran ayın­da ya­pı­lan ku­rul­tay­da parti mec­li­si­ne girdi, 2001 yılı Mart ayın­da CHP’den ay­rıl­dı ve 2002 Mayıs ayın­da Sos­yal De­mok­rat Halk Par­ti­si’nin Genel Baş­ka­nı oldu ve bu gö­re­vi 2008 Kasım ayına kadar sür­dür­dü. CHP'den is­ti­fa etti ve Fikri Sağ­lar ile bir­lik­te solda yeni bir olu­şum için yola ko­yul­du. Solda it­ti­fak ha­re­ke­ti ile geniş ta­ban­lı bir parti oluş­tu­rul­ma­ya ça­lış­tı. Mayıs 2002'de Sos­yal De­mok­rat Halk Par­ti­si adın­da yeni bir parti kurdu.
2004 yerel se­çim­le­rin­de Sos­yal De­mok­rat Halk Par­ti­si'nden, 2009 yerel se­çim­le­rin­de ise Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si'nden An­ka­ra Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Baş­kan adayı oldu, ancak se­çi­mi ka­za­na­ma­dı. Murat Ka­ra­yal­çın 1999 yı­lın­dan bu yana Bilgi Üni­ver­si­te­si, Atı­lım Üni­ver­si­te­si, Baş­kent Üni­ver­si­te­sin­de ve KKTC Girne Ame­ri­kan Üni­ver­si­te­sin­de ders verdi. Ka­ra­de­niz Özel­lik­le­ri­ni Ko­ru­ma Der­ne­ği’nin (KÖK) genel baş­kan­lı­ğı­nı yü­rüt­tü. 17-18 Tem­muz 2012 ta­rih­le­ri ara­sın­da ya­pı­lan CHP ku­rul­ta­yın­da parti mec­li­si­ne se­çil­miş, bir sü­re­de CHP İstan­bul il baş­ka­nı ola­rak görev yap­mış­tır. Evli ve bir çocuk ba­ba­sı olan Ka­ra­yal­çın’ın nüfus kaydı Rize’dedir.
FIR­TI­NA DERESİ’NİN SESİ
Murat Ka­ra­yal­çın’ın yaşam öy­kü­sü Zehra Yıl­maz ta­ra­fın­dan ki­tap­laş­tı­rıl­dı. Elips Kitap ta­ra­fın­dan bi­rin­ci bas­kı­sı 2003 yı­lın­da ya­pı­lan ki­tap­ta Ka­ra­yal­çın’ın ha­ya­tı özet­le şöyle an­la­tı­lı­yor: Adını Roma dö­ne­mi va­li­le­rin­den Çin­çi­us'dan al­dı­ğı söy­le­nen Çin­çi­va, Fır­tı­na Va­di­si­nin en güzel köy­le­rin­den bi­ri­dir.
Fır­tı­na De­re­si­nin coş­ku­lu bir sen­fo­ni­yi an­dı­ran sesi, yöre in­sa­nı için adeta bir hayat rit­mi­dir. Nazım Hik­met'in “Laz İsmail”i an­lat­tı­ğı di­ze­ler­de ta­nım­la­dı­ğı gibi “ko­nuş­ma­yı şeh­vet­le seven ta­vır­lar” işte bu coş­ku­lu sesin için­de yoğ­ru­lur.
İLK SO­YA­DI KA­RA­MUS­TA­FA­OĞ­LU
Ka­ra­mus­ta­fa­oğ­lu aile­si, yö­re­nin yerli aile­le­rin­den bi­riy­di. Galip Ka­ra­mus­ta­fa­oğ­lu, il­ko­ku­lu Çin­çi­va’da okudu. Mezun olur olmaz Er­zu­rum'da fı­rın­cı ola­rak ha­ya­ta atıl­dı. Ancak eği­ti­mi­ne ara ver­me­di ve o dö­nem­ler­de çok ünlü olan Yetim Hoca'nın ya­nın­da ders al­ma­ya devam etti. Hem­şe­ri­le­ri­nin ço­ğu­nun yap­tı­ğı fı­rın­cı­lık işini bı­ra­kıp, İstan­bul'a hukuk oku­ma­ya gitti. Am­ca­oğ­lu Hamdi Da­nı­şoğ­lu ve bir­kaç ak­ra­ba ço­cu­ğu da aynı dö­nem­de İstan­bul'da ye­tiş­ti. Galip Ka­ra­mus­ta­fa­oğ­lu hukuk eği­ti­mi­ni ta­mam­la­dık­tan sonra kadı ola­rak Ana­do­lu'nun çe­şit­li yer­le­rin­de görev yaptı. O ta­rih­ler­de ka­dı­lar, aynı za­man­da kol­luk kuv­vet­le­ri­nin de ba­şıy­dı. Kur­tu­luş Sa­va­şı sü­re­sin­ce gö­re­vi­ni sür­dü­ren Galip Ka­ra­mus­ta­fa­oğ­lu, Cum­hu­ri­yet’ten sonra da Sam­sun'a yar­gıç ola­rak atan­dı. Bu arada aile­nin so­ya­dı da Ka­ra­yal­çın ola­rak de­ğiş­ti. Galip Dede'nin Rize'nin Çam­lı­hem­şin il­çe­si­nin Şen­yu­va (Çin­çi­va'nın yeni adı) kü­tü­ğü­ne kay­det­tir­di­ği bu isim, daha son­ra­la­rı Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti'nin en etkin ma­kam­la­rın­da du­yul­du.
TEVFİK İLERİ’NİN BA­ŞA­RI­SI AİLEYİ ETKİLEDİ
Yaşar Ka­ra­yal­çın baba mes­le­ği­ni seçti, hukuk pro­fe­sö­rü oldu. Daha son­ra­ki yıl­lar­da ye­ğe­ni Murat Ka­ra­yal­çın, Si­ya­sal Bil­gi­ler Fa­kül­te­si’nde okur­ken, An­ka­ra Üni­ver­si­te­si Hukuk Fa­kül­te­si’nde de­kan­lık yaptı. Sabri Ka­ra­yal­çın ise ba­ba­sı­nın yar­gıç­lık dö­ne­min­de ta­nış­tı­ğı Sam­sun'a yer­leş­ti. Orada ev­len­di ve ti­ca­ret­le uğ­raş­tı. Aile­nin diğer fert­le­ri­nin çoğu De­mok­rat Parti'yi sa­vu­nur­ken, o koyu bir CHP'liydi. Ali Ka­ra­mus­ta­fa­oğ­lu'nun tek kızı Ha­li­de, De­mok­rat Par­ti­li Tev­fik İleri'nin kar­de­şi Ömer İleri ile ev­liy­di. Ka­ra­yal­çın, Da­nı­şoğ­lu ve İleri aile­le­ri kız kar­deş­ler üze­rin­den kar­deş ço­cuk­la­rı­dır. De­mok­rat Parti'de baş­ba­kan yar­dım­cı­lı­ğı­na kadar yük­se­len Tev­fik İleri'nin bu ba­şa­rı­sı aile­nin önem­li bir bö­lü­mü­nün si­ya­si gö­rü­şü­nü et­ki­le­di. Murat Ka­ra­yal­çın, o gün­le­ri şöyle an­la­tı­yor: “Yan­lış ha­tır­la­mı­yor­sam, aile­de tek CHP'li ba­bam­dı. Aktif bir par­ti­liy­di. Bir dönem CHP'nin Sam­sun il baş­kan­lı­ğı­nı yaptı. Amcam da, o dö­nem­de Forum der­gi­sin­de yazı yazan, de­mok­rat, li­be­ral çiz­gi­de bir in­san­dı. Tev­fik İleri ise çok sev­di­ğim ve say­dı­ğım bir bü­yü­ğüm­dü. O da beni çok se­ver­di. Onun 27 Mayıs'ta Yas­sı­ada'ya gö­tü­rül­me­si benim ço­cuk­luk yıl­la­rım­da iz bı­rak­mış en önem­li olay­lar­dan bi­ri­dir. İleri, Yas­sı­ada'da idama mah­kûm edil­di. Sonra bu ceza mü­eb­bet hapse çev­ril­di ve gön­de­ril­di­ği Kay­se­ri Ce­za­evi’nde has­ta­la­na­rak ha­ya­tı­nı kay­bet­ti.”
ALLAH BENİM SO­YUM­DAN GE­LEN­LE­RE SİYASET YAP­MA­YI NASİP ETMESİN
Tev­fik İleri 1950'de De­mok­rat Parti mil­let­ve­ki­li ola­rak girdi. O dö­nem­de İleri'nin bu gi­ri­şi­mi aile­de hiç sıcak kar­şı­lan­ma­dı. Çünkü 1926 yı­lın­da ya­şa­nan “İzmir Su­ikas­tı” ve son­ra­sın­da­ki si­ya­si çal­kan­tı­lar aile­nin si­ya­se­te bakış açı­sı­nı olum­suz yönde et­ki­le­miş­ti. Su­ikast­ta yer alan ilk dönem La­zis­tan mil­let­ve­kil­le­rin­den Ziya Hur­şit, Çin­çi­va'ya yakın bir köy­den­di. Aynı olay­da yar­gı­la­na­rak sür­gü­ne gön­de­ri­len bir diğer La­zis­tan mil­let­ve­ki­li Ne­ca­ti Me­mi­şoğ­lu ise Çin­çi­va­lıy­dı. Aile­ye çok yakın isim­le­rin ba­şı­na gelen bu olay­lar si­ya­se­te karşı bir ön­yar­gı oluş­ma­sı­na neden oldu. Hatta ba­ba­an­ne­nin olan­lar­dan o kadar gözü kork­muş­tu ki “Allah benim so­yum­dan ge­len­le­re si­ya­set­te na­si­bi­ni ver­me­sin!” di­ye­rek bed­dua etti. Tev­fik İleri si­ya­se­te atıl­dı­ğın­da, ya­pı­lan tar­tış­ma­lar sı­ra­sın­da bu bed­dua ha­tır­la­tıl­dı­ğın­da, İleri: “Hala, senin bed­du­an bana hayır du­ası­na dö­nü­şecek” dedi. Ancak ba­ba­an­ne­nin kork­tuk­la­rı aile­nin üs­tü­ne bir kabus gibi çöktü. Tev­fik İleri on yıl gibi uzun bir süre çe­şit­li ba­kan­lık ve baş­ba­kan Yar­dım­cı­lı­ğı gibi gö­rev­ler­den sonra, Tür­ki­ye'nin si­ya­si ta­ri­hi­ne “kara bir leke” ola­rak geçen olay­lar zin­ci­ri so­nun­da ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. O gün­le­ri yine Murat Ka­ra­yal­çın’dan din­li­yo­ruz: “On yıl bo­yun­ca Men­de­res Hü­kü­me­ti’nde görev yap­mış Tev­fik İleri'yi çok se­vi­yor­dum. Onun çok et­ki­sin­dey­dim. İnsan ola­rak çok se­ver­dim. Si­ya­si du­ru­şu­nu de­ğer­len­di­recek yaşta de­ğil­dim, ama ondan din­le­dik­le­ri­mi çok iyi anım­sı­yo­rum. O daha çok har­ca­ma­cı, pro­je­ci, bü­yü­me­ci, sant­ral yapan, baraj yapan bir ko­num­day­dı. Zaten çok uzun yıl­lar Ba­yın­dır­lık Ba­kan­lı­ğı yaptı.”
DİKKAAT DARBE VAR!
Aile, Tev­fik İleri şo­ku­nu daha at­la­ta­ma­dan 22 Şubat 1962 ta­ri­hin­de Talat Ay­de­mir ve ar­ka­daş­la­rı­nın darbe gi­ri­şim­le­ri sı­ra­sın­da da Prof. Necip Da­nı­şoğ­lu'nun o ta­rih­te Rize Se­na­tö­rü ol­ma­sı ne­de­niy­le ben­zer bir kor­ku­yu tek­rar ya­şa­dı. O ta­rih­te Rize Se­na­tö­rü olan Necip Da­nı­şoğ­lu, aile­siy­le bir­lik­te ye­di­ği bir akşam ye­me­ği­nin ar­dın­dan evine dö­ner­ken so­kak­ta­ki tank­la­rın ha­re­ket­li­li­ği­ni fark etti.
Ye­mek­te be­ra­ber ol­du­ğu Yaşar Ka­ra­yal­çın ile bir­lik­te so­lu­ğu Murat Ka­ra­yal­çın'ın da de­de­si ve ba­ba­an­ne­siy­le bir­lik­te ya­şa­dı­ğı apart­man­da aldı. “Amcam yu­ka­rı­da benim yat­tı­ğım odaya te­laş­la girdi. “Darbe var!” dedi.
Ben hemen fır­la­dım rad­yo­yu açtım. Rad­yo­da “21 Mayıs Kur­ta­rı­cı­la­rı Talat Ay­de­mir ve ar­ka­daş­la­rı” im­za­lı çok sert bir bil­di­ri metni oku­nu­yor­du. Ben onun üze­ri­ne bir şey­ler yapma ge­rek­si­ni­mi duy­dum. Ar­ka­da­şım Ertan'ı ara­dım. Ar­ka­da­şı­mın üvey ba­ba­sı Ame­ri­ka­lıy­dı.
Necip da­yı­mı oraya gö­tür­mek is­te­dim. “Ertan bir darbe gi­ri­şi­mi var, Necip da­yı­mı size ge­ti­re­bi­lir miyim?” dedim. Ertan da üvey ba­ba­sıy­la ko­nuş­tu ve ge­le­bi­le­ce­ği­mi­zi söy­le­di. Ama Ertan “Işığa bas­ma­yın, ses­siz bir şe­kil­de gelin.” diye uyar­dı. Ko­ca­te­pe'nin bir ba­şın­da biz, Mit­hat­pa­şa'nın bir ba­şın­da da Ertan’lar otu­ru­yor­du. Amcam, Necip da­yı­ma pi­ja­ma, diş fır­ça­sı falan verdi. On­la­rı aldık ve Necip da­yım­la Ertan'lara doğru git­me­ye baş­la­dık. Ko­ca­te­pe Camii’nin şim­di­ki ye­rin­de o ta­rih­ler­de bir ko­ru­luk vardı. Ve biz, o ko­ru­luk­tan ra­hat­lık­la geç­tik. Yolda kimse yoktu. Tam sağı solu kol­la­ya­rak gi­der­ken bir ses duy­duk. İkimiz de dur­duk. Bi­ri­si camı açtı, “Darbe olu­yor!” dedi. “Bi­li­yo­ruz, te­şek­kür ede­riz.” dedik.
Ve sonra ses­siz bir şe­kil­de Ertan’ların evine gir­dik. Işığa bas­ma­dan yu­ka­rı çık­tık. Ertan’lar ka­pı­yı açık bı­rak­mış­lar­dı. Öyle ko­nuş­muş­tuk. Biz de zili çal­ma­dan gir­dik. Sa­ba­ha kar­şıy­dı ve bütün ışık­lar ka­pa­lıy­dı. Da­yı­mı eve bı­rak­tık­tan sonra Ertan'la ben dı­şa­rı çık­tık. Ge­liş­me­le­ri iz­le­me­ye baş­la­dık. Sa­ba­ha karşı 6-7 do­lay­la­rın­da hü­kü­met güç­le­ri olaya hakim ol­du­lar ve iş bitti. Ba­ba­an­ne­min nasıl pe­ri­şan ol­du­ğu­nu ha­tır­lı­yo­rum. “Si­ya­set bu aile­ye ya­ra­mı­yor!” diyen sesi hala ku­la­ğım­da­dır.
YA­KI­ŞIK­LI İSKE­LET RÜZ­G­RI TERSİNE DÖN­DÜR­DÜ
Si­ya­set aile­nin gün­de­mi­ne 1970’li yıl­lar­da bir kez daha girdi. Ara hü­kü­met­ler dö­ne­min­de Prof. Dr. Yaşar Ka­ra­yal­çın'a Milli Eği­tim Ba­kan­lı­ğı tek­lif edil­di, ancak bu kez ba­ba­an­ne­nin sözü geçti. Ka­ra­yal­çın an­ne­si­nin rı­za­sı­nı ala­ma­dı­ğı için bu tek­li­fi geri çe­vir­di. Zaman geç­tik­çe gö­rül­dü ki, ba­ba­an­ne­nin bed­du­ası­nın ak­si­ne aile­nin si­ya­set­te daha ala­cak çok na­si­bi vardı. Si­ya­set o güne kadar aile­nin yü­zü­nü gül­dür­me­miş­ti. Ancak bu rüz­gâ­rı ter­si­ne çe­vi­recek biri ni­ha­yet si­ya­set sah­ne­sin­de ye­ri­ni aldı: Murat Ka­ra­yal­çın. Yener Süsoy’un 29 Ara­lık 2003 ta­ri­hin­de Hür­ri­yet ga­ze­te­sin­de yer alan Murat Ka­ra­yal­çın söy­le­şi­si, Ka­ra­yal­çın’ın ha­ya­tı­na dair il­ginç anek­dot­lar içe­ri­yor­du; Murat Ka­ra­yal­çın Rize ili Çam­lı­hem­şin il­çe­si­nin Fır­tı­na Va­di­si’nde ku­ru­lu Şen­yu­va köyü nü­fu­su­na ka­yıt­lı, Fev­zi­ye-Sab­ri Ka­ra­yal­çın’ın 26 Ekim 1943 Sam­sun do­ğum­lu üçün­cü ço­cu­ğu. As­tı­mı­na do­kun­du­ğu için il­ko­kul­da okur­ken dok­tor tav­si­ye­siy­le An­ka­ra'daki de­de­si­nin ya­nı­na zo­run­lu nakil... Genç­lik Park’ında lo­kan­ta kâ­tip­li­ği, Ame­ri­kan Ha­ber­ler Mer­ke­zi'nde te­le­fon ope­ra­tör­lü­ğü... ODTÜ'nün boz­kurt ro­zet­li, SBF'nin Sul­tan Ga­li­yev hay­ra­nı öğ­ren­ci­si... Kent-Ko­op Baş­kan­lı­ğı'nda Ba­tı­kent, Be­le­di­ye Baş­kan­lı­ğı'nda ise Dik­men Va­di­si, do­ğal­gaz, metro gibi dev pro­je­le­re imza ata­rak An­ka­ra'yla bü­tün­le­şen proje fab­ri­ka­tö­rü... 1987'de Prens Char­les'dan Dünya Konut Yılı Ödülü, 1993'te Fran­sa'dan Le­gi­on D'Hon­ne­ur ni­şa­nı... Tür­ki­ye'nin Baş­ba­kan Yar­dım­cı­lı­ğı yapan ilk Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı... Neşe'nin 41 yıl­lık büyük aşkı, Alp'in sev­gi­li ba­ba­sı... Mül­ki­ye'nin ‘‘Ya­kı­şık­lı İske­let’’i... İflah olmaz uyum­lu sol it­ti­fak­çı. Bakın neler an­la­tı­yor.
KANLI NOEL MUCAHİT KA­RA­YAL­ÇIN
ODTÜ ha­zır­lık­ta okur­ken he­ye­can­lı bir mil­li­yet­çiy­dim, ya­kam­da boz­kurt ro­ze­ti ta­şır­dım. Li­se­de okur­ken İdris Ya­man­türk'ün ver­di­ği Nihal Atsız'ın ‘‘Boz­kurt­la­rın Ölümü’’ ki­ta­bın­dan çok et­ki­len­miş­tim. 1963 Kanlı Noel ola­yın­dan sonra Kıb­rıs'a mü­ca­hit ola­rak git­mek için çok uğ­raş­tım, ama Kıb­rıs­lı ol­ma­dı­ğım için örgüt beni kabul et­me­di. Rek­tö­rü­müz Prof. Dr. Kemal Kur­daş, ar­ka­da­şım Korel Göy­men'e ‘‘Ya­ka­sın­da niye boz­kurt ro­ze­ti var, git sor’’ demiş. Göy­men si­ya­set­le bir iliş­kim olup ol­ma­dı­ğı­nı so­run­ca ‘‘Ken­di­mi mil­li­yet­çi ola­rak ta­nım­la­dı­ğım için bu ro­ze­ti ta­kı­yo­rum’’ dedim. Sonra SBF'ye geç­me­ye karar ver­dim, o sı­ra­da Yaşar amcam An­ka­ra Hukuk Fa­kül­te­si de­ka­nıy­dı. Si­ya­sal­da okur­ken hem mil­li­yet­çi, hem ko­mü­nist olan Sul­tan Ga­li­yev'i keş­fet­tim. Bana göre Sul­tan Ga­li­yev'le Ata­türk'ün bir­bi­ri­ne çok yakın dü­şün­ce­le­ri vardı. Ga­li­yev'i oku­duk­tan sonra sol­cu­laş­ma sü­re­ci­ne gir­dim.
AR­KA­DA­ŞIM MAHİR ÇAYAN
Mahir Çayan'la Si­ya­sal Bil­gi­ler bi­rin­ci sı­nıf­tan iti­ba­ren yakın ar­ka­daş olduk. Çok bil­gi­liy­di Mahir, çok da zeki ve ya­kı­şık­lıy­dı. İstan­bul­lu ol­du­ğu için sık sık İstan­bul'a gi­der­di, hay­ra­nı ol­du­ğu Fran­sız şar­kı­cı Syl­vie Var­tan'ın im­za­lı fo­toğ­ra­fı vardı ya­nın­da. İkimiz de derse pek gir­mez­dik, çoğu zaman kan­tin­de sat­ranç oy­nar­dık. Bu yüz­den ikin­ci sı­nıf­tay­ken bir­lik­te mu­ha­se­be kur­su­na gidip özel ders aldık. Müm­taz Soy­sal'dan çok et­ki­len­miş­tik, çok güzel ders an­la­tır­dı. Bir gün Mahir or­ta­dan kay­bol­du ve bir hafta okula hiç gel­me­di. Onu ye­ni­den gör­dü­ğüm­de göz­le­ri kan ça­na­ğı­na dön­müş­tü, meğer o süre için­de gece gün­düz Marx'ın Ka­pi­tal'ini oku­muş. Bana ‘‘Murat mut­la­ka oku­ma­lı­sın, müt­hiş bir dünya’’ dedi. Kısa bir süre sonra Fikir Ku­lü­bü'nün baş­ka­nı oldu, dev­rim­ci diye ad­lan­dı­rı­lan tür­den giy­si­ler giy­me­ye baş­la­dı. Daha çok Yusuf Kü­pe­li ile be­ra­ber olu­yor­du, ders­le­re gel­mez oldu ve de­vam­sız­lık­tan sı­nıf­ta kaldı.