Ceyhun KALENDER


ÇANAKKALE ZAFERİ VE CUMHURİYETE GİDEN YOLDA TÜRK OCAKLARI (2)

Türk Eğitim-Sen Rize Şubesi Basın ve Halkla İlişkiler


 

 


Kim­lik bu­na­lı­mı için­de olan Türk ay­dın­la­rı, Türk Ocak­la­rın­da ken­di­le­ri­ni bul­ma­ya baş­lar­lar.
O güne kadar fe­odal bir an­la­yış­la sa­de­ce ka­bi­le, aşi­ret, ce­ma­at ya da ta­ri­kat bi­lin­ci­nin hâkim ol­du­ğu ül­ke­miz­de, Türk Ocak­la­rıy­la be­ra­ber mil­let olma bi­lin­ci oluş­ma­ya baş­lar.
Dev­le­tin iz­le­miş ol­du­ğu Os­man­lı­cı po­li­ti­ka sa­de­ce ülke sı­nır­la­rı için­de­ki Türk ay­dın­la­rı­nı yön­süz ve kim­lik­siz bı­rak­mış­tı.
Os­man­lı Dev­le­ti bün­ye­sin­de­ki çe­şit­li un­sur­la­rın mil­li­yet­çi­lik ha­re­ket­le­ri kar­şı­sın­da Türk mil­li­yet­çi­li­ği­nin ön­cü­sü olma ve men­sup ol­duk­la­rı mil­le­te hiz­met etme mis­yo­nu­nu üst­le­nen Türk Ocak­la­rı, kısa za­man­da dev­rin bir­çok önem­li ilim ve fikir in­sa­nı­nı bün­ye­sin­de top­la­mış­tır.
Özel­lik­le Ziya Gö­kalp, Yusuf Ak­çu­ra, Ahmet Ağa­oğ­lu, Meh­met Emin (Yur­da­kul), Ham­dul­lah Suphi Tan­rı­över, Akil Muh­tar (Özden), Ömer Sey­fet­tin, Necip Asım (Ya­zık­sız), Yahya Kemal (Be­yat­lı), Ali Canip (Yön­tem), Hü­se­yin­za­de Ali (Tur­han), Ahmet Hik­met (Müf­tü­oğ­lu), Meh­met Fuat (Köp­rü­lü), vb. gibi dev­rin önem­li ilim ve fikir şah­si­yet­le­ri Türk Ocak­la­rın­da çok canlı bir fikir ve dü­şün­ce or­ta­mı ha­zır­la­dı­lar.
Bu ay­dın­lar ta­ra­fın­dan dü­zen­le­nen kon­fe­rans­lar, soh­bet­ler ve ser­best ders­ler­le Türk Ocak­la­rı, genç ne­sil­le­rin eği­ti­lip şu­ur­lan­dı­ğı millî bir mek­tep olmuş, âdeta bir halk üni­ver­si­te­si gibi ça­lı­şa­rak mil­le­te yön ver­me­ye ça­lış­mış­tır.
Bu kısa dö­nem­de âdeta çe­li­ğe su verir gibi, Türk genç­le­rin­de yıl­lar­ca üzeri kül­len­me­ye ça­lı­şı­lan millî he­ye­can ye­ni­den can­lan­dı­rıl­ma­ya, mil­lî-ma­ne­vî duy­gu­lar ye­ni­den şaha kalk­ma­ya baş­la­mış­tır.
Türk Ocak­la­rı­nın var­lı­ğı Ça­nak­ka­le’de ken­di­ni gös­ter­miş­tir. 1911’de bir avuç İtalya’ya Trab­lus’ta ye­ni­len, düne kadar bün­ye­sin­de ba­rın­dır­mış ol­du­ğu ve kısa süre önce ba­ğım­sız­lı­la­rı­nı alan bir­kaç Bal­kan dev­let­çi­ği önün­de Ye­şil­köy’e kadar sü­rü­len Os­man­lı, ne oldu da 1915’e ge­lin­di­ğin­de Ça­nak­ka­le’de dün­ya­nın en büyük or­du­la­rı­na kafa tu­ta­bil­di?
Trab­lus’tan Ça­nak­ka­le’ye 4 yıl için­de ne de­ğiş­ti?
Bal­kan­lar­dan sonra ne oldu da iki yıl sonra dün­ya­nın en büyük kanlı or­du­la­rı­na Ça­nak­ka­le’yi ge­çil­mez ey­le­dik?
Bu so­ru­la­rın doğru ce­va­bı­nı bul­mak için asıl­sız hu­ra­fe­ler, uy­dur­ma mu­ci­ze­ler üret­me­ye gerek yok­tur.
El­bet­te ki Hak, hak­lı­nın, maz­lu­mun, ina­nan­la­rın ya­nın­da­dır. El­bet­te ki Hak, Hak’kı tu­tan­la­rın, Hak yo­lun­da yü­rü­yen­le­rin­dir.
Ancak Hak, tem­be­lin, mis­ki­nin, hu­ra­fe­nin, gaf­let ve da­la­let için­de olan­la­rın ya­nın­da ola­maz.
Ça­nak­ka­le’de Türk’ün ye­ni­den şah­la­nan ih­ti­şa­mı­nı bir takım hu­ra­fe­le­re bağ­la­mak, mu­ci­ze­ler­le izaha kalk­mak Türk’ün gü­cü­nü ya gör­mez­den gel­mek ya da hiçe say­mak­tan başka bir şey de­ğil­dir.
Ça­nak­ka­le des­ta­nı­nı hu­ra­fe­le­re, mu­ci­ze­le­re bağ­la­yan zih­ni­ye­te sor­mak lâzım; aynı hu­ra­fe­ler, mu­ci­ze­ler niçin Trab­lus­garp’ta yoktu.
İki, üç yıl önce Bal­kan­lar­dan ya­lın­kı­lıç İstan­bul’a doğru sü­rü­lür­ken ne­re­dey­di o hu­ra­fe­ler?
Ça­nak­ka­le’yi ge­çil­mez kılan güç; Türk Ocak­la­rı­nın üç yıl gibi kısa bir sü­re­de ye­ni­den oluş­tur­du­ğu millî ruh­tur.
Türk Ocak­la­rı­nın ye­ni­den tu­tuş­tur­du­ğu millî ruh, Allah’ın da yar­dı­mıy­la Ça­nak­ka­le’de şaha kalk­mış ve is­ti­lâ bu­da­la­la­rı­nın su­ra­tın­da demir bir yum­ruk gibi pat­la­mış­tır.
Ça­nak­ka­le cep­he­sin­de ola­ğa­nüs­tü fe­da­kâr­lı­ğı ge­rek­ti­ren gö­rev­ler­de or­ta­ya atı­lan gö­nül­lü­le­rin ço­ğu­nun Türk Ocağı men­sup­la­rı olan yedek su­bay­lar­dan çık­ma­sı, Vehip Paşa’nın Ça­nak­ka­le Sa­vaş­la­rı sı­ra­sın­da İstan­bul ga­ze­te­le­ri­ne; “Ne vakit çok müş­kül bir va­zi­fe ya­pıl­mak icap eder­se Ocak­lı za­bi­ti ha­tır­la­dı­ğı­mı­zı size haber ver­me­li­yim.” de­me­si, Oca­ğın millî şuur ya­rat­ma­da olum­lu te­sir­ler bı­rak­tı­ğı­nın de­li­li­dir
Ça­nak­ka­le Sa­va­şı’nın bir diğer adı da “Yedek Su­bay­lar Sa­va­şı” ya da “Gö­nül­lü­ler Cep­he­si”dir.
Türk ay­dı­nı “Dev­let-i Ebed Müd­det” yo­lun­da Ça­nak­ka­le’nin öne­mi­ni çok iyi bil­mek­tey­di.
Ça­nak­ka­le, Türk’ün İstik­lâ­li­nin, var ya da yok ol­ma­sı­nın ye­gâ­ne kilit nok­ta­sıy­dı.
Türk Ocak­la­rı­nın sa­ye­sin­de tıb­bi­ye­li­sin­den, mül­ki­ye­li­si­ne, üni­ver­si­te­li­sin­den, li­se­li­si­ne Türk ay­dın­la­rı ve genç­le­ri bunun far­kın­day­dı.
Türk Ocak­la­rı­nın tu­tuş­tur­muş ol­du­ğu millî bi­linç dal­ga­sı bir­kaç yıl için­de bütün yurda ya­yıl­mış, yıl­lar yılı pas­la­nan, köh­ne­le­şen, mis­kin­le­şen millî he­ye­can ye­ni­den atağa geç­miş­tir.
Ça­nak­ka­le ön­le­ri­ne is­ti­lâ bu­da­la­la­rı­nın da­yan­ma­sıy­la bir­lik­te, her yaş­tan ve mes­lek­ten is­tik­lâl sev­da­lı­sı gö­nül­lü­ler ker­va­nın­da yer almak için âdeta bir­bir­le­riy­le ya­rış­mış­lar­dır.
Kay­ma­kam ma­ka­mı­nı, öğ­ret­men kür­sü­sü­nü, dok­tor has­ta­sı­nı, öğ­ren­ci oku­lu­nu, genç, ana-ba­ba ve ya­vuk­lu­su­nu ge­ri­de bı­ra­ka­rak cep­he­ye koş­muş­tur.
İşte Ça­nak­ka­le’yi ge­çil­mez kılan ve düş­ma­na dar eden güç bu güç­tür.
Aynı ruhu, aynı he­ye­ca­nı Mond­ros Mü­ta­re­ke­si’nden sonra Sa­kar­ya’da, Ko­ca­te­pe’de, Dum­lu­pı­nar’da da gö­rü­yo­ruz.
Türk Ocak­la­rı­nın millî şuur ya­rat­ma­da­ki öncü rolü ül­ke­mi­zin ve mil­le­ti­mi­zin ka­de­ri­ni be­lir­le­me­si açı­sın­dan son de­re­ce önem­li ol­muş­tur.
Çünkü Türk Ocak­la­rın­da mil­li­yet­çi ve va­tan­se­ver fikir at­mos­fe­ri için­de ye­ti­şen ve bu dü­şün­ce­den et­ki­le­nen as­ker-si­vil Türk ay­dın­la­rı, millî bir ruhla ka­za­nı­lan Ça­nak­ka­le Sa­vaş­la­rın­da ve Millî Mü­ca­de­le’nin ka­za­nıl­ma­sın­da önem­li rol oy­na­mış­lar­dır.
Zira Ocak­ta aşı­la­nan mil­li­yet­çi ide­olo­ji ve ruh, Mond­ros Mü­ta­re­ke­si’nin bo­ğu­cu ha­va­sı ve yal­nız­lı­ğı için­de Mü­da­faa-i Hukuk ha­re­ke­ti­nin kay­na­ğı ol­muş­tur.
Ni­te­kim Millî Mü­ca­de­le dö­ne­min­de Türk Ocak­la­rı men­sup­la­rı hem fik­ri­yat, hem de teş­ki­lat­lan­ma saf­ha­sın­da, Mus­ta­fa Kemal Paşa’nın ya­nın­da yer ala­rak ol­duk­ça etkin ol­muş­lar­dır.
Do­la­yı­sı ile Türk Ocak­la­rı im­pa­ra­tor­luk­tan millî dev­le­te geçiş dö­ne­mi ile Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’nin ku­ru­luş saf­ha­sın­da üst­len­miş ol­du­ğu mis­yon­la yakın ta­ri­hi­mi­ze dam­ga­sı­nı vur­muş­tur.
1918 Mü­ta­re­ke­si’nden sonra, İzmir’in iş­ga­li üze­ri­ne İstan­bul mi­ting­le­ri­nin dü­zen­le­me­si­ne ön­cü­lük eden Türk Ocak­la­rı, İstan­bul’un iş­ga­li sı­ra­sın­da ilk ba­sı­lan ve ka­pa­tı­lan yer­ler­den bi­ri­si ol­muş­tur.
İstan­bul’da tu­tuk­lan­mak­tan kur­tu­la­bi­len­ler, An­ka­ra’ya ge­çe­rek Millî Mü­ca­de­le’yi bütün var­lık­la­rı ile fik­ren ve fi­ilen des­tek­le­miş­ler­dir. Mus­ta­fa Kemal’in An­ka­ra’daki yakın çev­re­sin­de­ki­le­rin başta Ham­dul­lah Suphi olmak üzere Türk Ocak­lı­lar ol­du­ğu­nu Enver Beh­nan Şa­pol­yo şöyle an­la­tı­yor:
“Ham­dul­lah Suphi’nin ge­li­şin­den Gazi M. Kemal Paşa zi­ya­de­si ile mem­nun ol­muş­tu. Onun et­ra­fın­da bir fikir hal­ka­sı te­şek­kül edi­yor­du. Çan­ka­ya’da Ata­türk’ün fikir ar­ka­daş­la­rı­nın hepsi de Türk Ocak­lı idi­ler. Kâzım Ka­ra­be­kir olmak üzere, Ham­dul­lah Suphi, Yusuf Ak­çu­ra, Ha­li­de Edip, Ağa­oğ­lu Ahmet, Reşit Galip, Mus­ta­fa Ne­ca­ti, Vasıf Çınar, Celâl Sahir, Mah­mut Esat, Ruşen Eşref, Veled Çe­le­bi, Besim Ata­lay, Tu­na­lı Hilmi vb. hepsi de ateş­li ve ga­ye­ye inan­mış Ocak­lı mil­li­yet­çi­ler­dir.
Türk Ocak­la­rı, Tür­ki­ye’nin en büyük sivil top­lum ku­ru­lu­şu ol­muş­tur. 1926’da şube sa­yı­sı 217’ye, üye sa­yı­sı ise 30.000’e ulaş­mış­tır. Üye­le­ri, ül­ke­mi­zin genç, di­na­mik, kül­tür­lü ke­si­mi­dir. Halk ara­sın­da da nüfuz ve iti­ba­rı yük­sek bir ku­ru­luş du­ru­mun­da­dır. Türk Ocak­la­rı­nın ku­rul­tay­la­rı­na da ka­tı­lan Ata­türk, 1923’ten iti­ba­ren çık­tı­ğı yurt ge­zi­le­rin­de uğ­ra­dı­ğı il ve il­çe­ler­de Türk Ocak­la­rı­nı daima zi­ya­ret etmiş; Türk Ocak­lı­la­ra hi­ta­ben önem­li ko­nuş­ma­lar yap­mış­tır.[10] Ata­türk, Türk Ocak­la­rı­nın fikir ba­ba­sı Ziya Gö­kalp’ten zi­ya­de­si ile feyiz almış ve bu du­ru­mu; “Benim fiz­yo­lo­jik babam Ali Rıza Efen­di’dir lâkin fikir babam Ziya Gö­kalp’tir.” ifa­de­si ile biz­zat dile ge­tir­miş­tir. Sıkı bir Türk­çü ve Türk mil­le­ti­ne sev­da­lı bir Türk mil­li­yet­çi­si olan Ata­türk, Türk Ocak­la­rı­nın fikir at­mos­fe­rin­de ye­ti­şen dün­ya­nın gel­miş geç­miş en büyük dev­let adam­la­rın­dan bi­ri­dir.
Em­per­ya­list güç­ler bir yan­dan pay­la­rı­nı yük­selt­mek için ara­la­rın­da ya­rı­şır­ken diğer yan­dan da bi­ti­şi­mi­zin, yok olu­şu­mu­zun şe­re­fi­ne kadeh kal­dır­mak­tay­dı­lar. İçe­ri­de ise; bî­ça­re, bed­baht ve aciz yö­ne­ti­ci­ler, uzat­ma­la­rı oy­na­mak için bile ça­re­le­rin tü­ken­di­ği­ni ilân edi­yor­lar­dı. İşte böy­le­si­ne umut­la­rın tü­ken­di­ği bir ge­ce­nin zi­fi­ri ka­ran­lı­ğın­da Türk’ün ger­çek mu­ci­ze­si ger­çek­le­şir. O mu­ci­ze Türk Ocak­la­rı­dır! Ana­do­lu’da kısa bir sü­re­de tu­tuş­tur­du­ğu yüz­ler­ce, bin­ler­ce çoban ateşi sa­ye­sin­de Ce­nab-ı Allah’a şü­kür­ler olsun ki, bugün hür bir ül­ke­de, al bay­ra­ğı­mı­zın göl­ge­sin­de, “şa­ha­det­le­ri di­ni­mi­zin te­me­li” olan eza­nı­mız­la bir­lik­te ya­şa­mak­ta­yız.
Umu­yo­ruz ve umut etmek is­ti­yo­ruz ki, Türk Ocak­la­rı 100. yı­lın­da ve daha nice yü­zün­cü yıl­la­rın­da her zaman Türk mil­le­ti­nin en güçlü sesi olsun, dün ol­du­ğu gibi bugün de ge­rek­ti­ğin­de çelik bir yum­ruk ola­rak hak eden su­rat­lar­da iz bı­rak­sın. Zira is­tik­lâ­li­miz 1919-1920’ler­den daha da büyük teh­dit al­tın­da­dır. Millî has­sa­si­yet­le­ri­mi­zin iyice za­yıf­la­dı­ğı, bö­lü­cü­lü­ğün, ay­rı­lık­çı­lı­ğın iyice ay­yu­ka çık­tı­ğı, millî bir­lik ve bü­tün­lü­ğü­mü­zün teh­dit al­tın­da ol­du­ğu şu gün­ler­de Türk Ocak­la­rı­na büyük görev düş­mek­te­dir.
Türk Ocak­lı­lar asla ata­let için­de ol­ma­ma­lı, içe­ri­de­ki ve dı­şa­rı­da­ki İstik­lâl bu­da­la­la­rı­na karşı her zaman uya­nık, zinde ve hazır ol­ma­lı­dır­lar. Ata’nın “Genç­li­ğe Hi­ta­be”sinin ta­şı­mış ol­du­ğu anlam ve o hi­ta­be­den ra­hat­sız­lı­ğı­nı dile ge­ti­ren­le­rin asıl mak­sat­la­rı­nı Türk Ocak­la­rı ve mil­li­yet­çi, Türk­çü Türk genç­le­ri iyi bil­me­li. Türk Ocak­la­rı­nın ye­ni­den sah­ne­de ol­ma­sı­nın tam za­ma­nı­dır. Her­kes sus­tu­rul­sa ya da sussa da Türk Ocak­lı asla sus­ma­ma­lı, sus­tu­ru­la­ma­ma­lı!.. (Türk Yurdu)