Elbette… Kendisi bile, “Benim sözlerim bilime ters düşerse, bilimi seçin.” demiş; sağlığında da farklı fikirlere ve eleştirilere daima açık olmuştur.
Ancak hayatında on kitap dahi okumamış, okumuşsa da belli odakların tek tip kitaplarını okuyup onların papağanlığını yapmış, fikir beyan ettiği konuda kafa yormamış, eleştirirken vicdanına ve aklına danışmamış insanların hakarete varan eleştirilerini fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirmek fazlaca iyimserlik olur. Çünkü bu ölçüsüz, hesapsız eleştiriler fitneye ve kafa karışıklığına, milletin enerjisinin boşa harcanmasına ve toplumun ayrışmasına sebep olmaktadır.
Bu eleştiriler zaman zaman o kadar ileriye gidebiliyor ki, bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığından maaşını alan bir imamın hutbeden Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okumasına kadar varabiliyor.
Yine Lozan’ın “gizli maddelerine!” göre madenlerimizi, yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı işletemiyoruz yalanı da bir başka fitne odağı olmuştur. Bir vatandaşın Cimer’e, Lozan’ın gizli maddesiyle ilgili sorduğu soruya verilen cevapta: “Lozan Barış Antlaşmasında gizli maddeler bulunmamakta olup, maden çıkarmamıza engel teşkil eden bir madde de yer almamaktadır.” denilmesine rağmen tartışmalar bitmemiş, art niyetli insanların söylemleri bu konudaki bilgi kirliliğinin devam etmesine sebep olmuştur.
Bütün bu tartışmaların, yüzyıllık hatta daha eskiye dayanan bir geçmişi var. Bu çatışmayı eski ile yeninin, saltanat taraftarlarıyla cumhuriyetçilerin; daha doğrusu yüzlerce yıllık urlaşmış fikirlerin ve davranış biçimlerinin değişime karşı direnci olarak da tanımlayabiliriz.
Yine 1. Dünya Savaşı sonrası, Anadolu’nun işgal edilmesi sonucunda Mustafa Kemal’in İstanbul’dan Anadolu’ya kendi iradesiyle mi yoksa Vahdettin tarafından mı gönderildiği bir başka tartışma konusu olsa da, Mustafa Kemal’in Vahdettin tarafından Anadolu’ya gönderildiği fikrini bu süreçte yaşanan olaylar çürütülmektedir. Evet, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gidişinden İstanbul Hükümetinin haberi vardı, ama gönderilmesine izin verilmesinin sebebi Anadolu’da işgalcilere karşı baş gösteren ayaklanmaları bastırmaktı. Ancak Mustafa Kemal kongrelerle halkı işgalcilere karşı birleştirme çağrısı sonrası, Mustafa Kemal Paşa yine İstanbul Hükümeti tarafından geri çağrılmıştı. Mustafa Kemal, İstanbul hükümetinin bu talebini reddedince de dönemin şeyhülislamı Mustafa Sabri tarafından, Mustafa Kemal’in idam fetvası çıkartılmış, halkın gözünde Mustafa Kemal’i değersizleştirmek için yüz binlerce bildiri İngiliz uçaklarıyla Anadolu’nun semalarına bırakılmıştı.
Katıldığı onlarca savaş ve bu savaşlarda sayısız kahramanlıklar yaşayan, binlerce kitap okuyan; entelektüel birikimiyle Batı’yı ve Doğu’yu çok iyi inceleyen; milletini, vatanını, dilini seven ve yücelten gerçek bir Türk Milliyetçisi; aydın, evrensel ama aynı zamanda kendi kültürünü, gelenek ve göreneklerini özümsemiş eşsiz bir lider…
Kurtuluş Savaşı’na giden yolda, Samsun’a çıktıktan sonra imkansızlıklar içinde yaptığı kongreler, halkı işgalcilere karşı ayaklandırması, dağınık olan tepkileri bir çatı altında toplaması, Mustafa Kemal Paşa’nın bu eşsiz liderliğini anlama noktasında bize yeni ufuklar sunabilir.
MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE KONGRELER
İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’i Samsun ve çevresindeki ayaklanmaları yerinde görüp tedbir alması için Anadolu’ya göndermişti. 19 Mayıs 1919’ da 17 arkadaşıyla birlikte Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Havza’ya geçerek, kendisine verilen görevin aksine işgalcilerin protesto edilmesini istemiş; bu istek Anadolu’da ses getirip büyük mitingler düzenlenince Mustafa Kemal İngilizlerin talebiyle, İstanbul Hükümeti tarafından, kendisine verilen görevin dışına çıktığı gerekçesiyle tekrar İstanbul’a çağrılmıştı. Bu çağrıyı reddeden Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükümetine, gerekirse görevinden istifa edeceğini ve milli mücadeleyi yürüterek Türk Milleti’nin bağımsızlığı için her şeyi yapabileceğini belirten bir cevap yazdı.
Havza’dan Amasya’ya geçen Mustafa Kemal Paşa buradaki toplantının ardından bir genelge yayınladı.
“AMASYA GENELGESi (22 Haziran 1919)
Bu genelgeye göre:
1.Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2. İstanbul Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok duruma düşürmektedir.
– 1. ve 2. madde ile Kurtuluş Savaşı’nın gerekçesi belirtilmiştir.
3. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
– Milli egemenliğe dayalı bir yönetimden ilk defa burada söz edilmiştir
4. Her türlü etki ve denetimden uzak milli bir kurul oluşturulmalıdır.
– Milli Mücadelenin Anlaşma Devletleri’nin baskısından ve Padişahın denetiminden bağımsız olarak yürütülmesi amaçlanmıştır.
5. Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas’ta milli bir kongre toplanmalıdır.
– 3., 4. ve 5. madde ile Kurtuluş Savaşı’nın yöntemi belirlenmiştir.
6.Bütün illerin her sancağından seçimle belirlenen, ya da milletin güvenini kazanmış üç delege Sivas’ta olacak şekilde yola çıkarılmalıdır.
– Böylece Milli Mücadelenin ulusal irade tarafından yönlendirilmesi ve Bütün ülkenin temsil edileceği bir kurul oluşturulması öngörülmüştür.
7. Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.
8. Bu genelge bir sır olarak tutulacak
9 Sivas Kongresi’ne katılacak temsilciler Müdafaa-i Hukuk, Redd-i ilhak ve belediyelerce seçilecektir.
Bu madde ile Milli Mücadele yanlısı kimselerin delege seçilmesi amaçlanmıştır.
10.Askeri ve milli örgütler hiçbir şekilde dağıtılmayacak, komuta bırakılmayacak ve başkalarına verilmeyecektir.”
Bu genelge ile İstanbul Hükümeti yok sayılarak Türk Milleti’nin bağımsızlığı yolunda yeni bir devletin kurulmasına ilk adım atılmıştır. Bu genelgeden rahatsız olan İtilaf Devletleri, İstanbul Hükümeti üzerindeki baskısını artırmış ve bunun üzerine İstanbul Hükümeti, halkı hükümete karşı kışkırttığı gerekçesiyle Mustafa Kemal Paşa’yı görevinden azletmiş ve bunu bütün gerekli yerlere iletmiştir (23 Haziran 1919).
Mustafa Kemal Paşa 8-9 Temmuz gecesi Harbiye Nezareti’ne ve Padişaha çektiği telgraflarla, resmi göreviyle beraber askerlik mesleğinden de istifa ettiğini bildirmişti.
“ERZURUM KONGRESi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919)
Erzurum Kongresi’nin Kararları
Erzurum Kongresi, şekli itibari ile yerel bir kongre olsa da aldığı kararlar itibari ile ulusal bir kongredir. Kongrede alınan kararlar Milli Mücadelenin temelini oluşturmuştur. Kongrede alınan kararları uygulaması için bir temsilciler kurulu kurulmuştur.
Sivas’ta kongre yapılacağı Amasya Genelgesi’nde belirtilmiş, seçilen delegelerin derhal Sivas’a gitmeleri istenmişti. Amasya Genelgesi’nden hemen sonra Sivas Kongresi ile ilgili çalışmalara başlanmıştı. Bu arada Erzurum Kongresi yapılarak ulusal birliğin ilk aşaması sağlanmıştır.
Bu gelişmeler karşısında İstanbul Hükümeti ve itilaf devletlerince Kongrenin engellenmesine çalışılmış, başarılı olunamamıştır.
“SiVAS KONGRESi (4 – 11 Eylül 1919)
Sivas Kongresi Kararları:
Sivas Kongresi, ülkenin birçok yerinden gelen seçilmiş delegelerin katılımıyla yapıldığı için ulusal bir kongre olarak kabul edilir. Kongrenin sonuçları İstanbul Hükümeti üzerinde ve bütün ülke genelinde etkili olmuştur.
Mustafa Kemal, Temsilciler Kurulu ile birlikte Ankara’ya geldi. Erzurum ve Sivas’tan sonra Milli Mücadelenin yeni merkezi Ankara oldu. Ankara’nın merkez seçilme sebepleri arasında, buradan Anadolu’nun her tarafının kontrol edilebilme imkanı vardı ve düşman tehlikesinden uzaktı. Ayrıca Ankara ulaşım yollarının merkezindeydi ve asıl savaşın geçeceği Batı Cephesine de yakındı.
İstanbul’da İtilaf Devletlerinin baskısıyla Mebuslar Meclisinin kapanması sonucunda Mustafa Kemal Paşa, derhal kapanan meclisin yerine yeni bir meclisin açılması için çalışmalara başladı ve TBMM 23 Nisan 1920 tarihinde açıldı. Artık Kurtuluş Savaşını yönetecek bir meclis vardı ve tüm milletvekillerinin desteğiyle de Mustafa Kemal Paşa meclis başkanı seçilmişti.
Kongreler sürecinde alınan kararlar, yapılan açıklamalar bir yandan kurtuluşu ve bağımsızlığı örgütlerken bir yandan da halk iradesini esas aldığı için cumhuriyet rejiminin ayak seslerini oluşturmaktaydı. Bu yönüyle kongreler sürecinin, Mustafa Kemal Paşa’nın fikirlerini hayata geçirmesinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda önemli bir yeri vardır.
Ceyhun Kalender