İbrahim Sırmalı


Fitne Zamanında İstikrar

  Emekli Müftü - muftu.ibrahim@gmail.com


Fitne Zamanında İstikrar

Birinci Hutbe

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Allahım! Sana çokça, çokça, çokça ve çokça hamd olsun. Öyle bir hamd olsun ki, nimetlere denk olsun. Ve daha fazlasını ver.

 Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. 

Yine şahadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allahım! Efendimiz Muhammed'e ve onun bütün âline hane halkına ve ashabına salat ve selam eyle.

Ey Müslümanlar!

İki Sahih’te Buhari ve Müslimde rivayet edilmiştir: Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

جاء في الصحيحين: (أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- «يَتَقَارَبُ الزَّمَانُ وَيُقْبَضُ الْعِلْمُ وَتَظْهَرُ الْفِتَنُ وَيُلْقَى الشُّحُّ وَيَكْثُرُ الْهَرْجُ». قَالُوا وَمَا الْهَرْجُ قَالَ «الْقَتْلُ».

“Zaman yaklaşacak. İlim kaldırılacak. Fitneler ortaya çıkacak. Tamah yaygınlaşacak ve fitneler artacaktır.” Sahabe dediler ki: “Fitne nedir?” Hz. Peygamber-"Fitne öldürmektir." Buyurdu.

Sahih-i Buhari'de: (Huzeyfe İbnu'l-Yeman dedi ki:

وفي صحيح البخاري: (أن حُذَيْفَةَ بْنَ الْيَمَانِ يَقُولُ: كَانَ النَّاسُ يَسْأَلُونَ رَسُولَ اللَّهِ – صلى الله عليه وسلم – عَنِ الْخَيْرِ، وَكُنْتُ أَسْأَلُهُ عَنِ الشَّرِّ، مَخَافَةَ أَنْ يُدْرِكَنِي فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا كُنَّا فِي جَاهِلِيَّةٍ وَشَرٍّ فَجَاءَنَا اللَّهُ بِهَذَا الْخَيْرِ، فَهَلْ بَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ قَالَ «نَعَمْ». قُلْتُ وَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الشَّرِّ مِنْ خَيْرٍ قَالَ « نَعَمْ، وَفِيهِ دَخَنٌ». قُلْتُ وَمَا دَخَنُهُ قَالَ «قَوْمٌ يَهْدُونَ بِغَيْرِ هَدْيٍ، تَعْرِفُ مِنْهُمْ وَتُنْكِرُ». قُلْتُ فَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ قَالَ «نَعَمْ، دُعَاةٌ عَلَى أَبْوَابِ جَهَنَّمَ، مَنْ أَجَابَهُمْ إِلَيْهَا قَذَفُوهُ فِيهَا». قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ صِفْهُمْ لَنَا. قَالَ «هُمْ مِنْ جِلْدَتِنَا، وَيَتَكَلَّمُونَ بِأَلْسِنَتِنَا». قُلْتُ فَمَا تَأْمُرُنِي إِنْ أَدْرَكَنِي ذَلِكَ قَالَ «تَلْزَمُ جَمَاعَةَ الْمُسْلِمِينَ وَإِمَامَهُمْ». قُلْتُ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُمْ جَمَاعَةٌ وَلاَ إِمَامٌ قَالَ «فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلَّهَا، وَلَوْ أَنْ تَعَضَّ بِأَصْلِ شَجَرَةٍ، حَتَّى يُدْرِكَكَ الْمَوْتُ، وَأَنْتَ عَلَى ذَلِكَ».

İnsanlar Allah Resulü'ne -Allah ona salat ve selam olsun- hayırdan sorarlardı. Ben de bana ulaşmasından korktuğum için şerden kötülükten sorardım. Dedim ki: Ey Allah'ın Resulü! Biz cahillik ve şer kötülük içindeydik. Sonra Allah bize bu hayrı getirdi. Bu iyilikten sonra şer kötülük var mıdır? Hz. Peygamber: "Evet vardır" Buyurdu. Dedim ki: Bu şerden kötülükten sonra hayır var mıdır? Hz. Peygamber: "Evet vardır. İçinde duman vardır. Buyurdu. Dedim ki: "Dumanı nedir?" Hz. Peygamber buyurdu ki: "Hidayet olmaksızın hidayet eden bir kavim. Siz onları tanıyorsunuz ve onlardan nefret ediyorsunuz." Dedim ki: "Bu iyilikten sonra şer var mıdır?" Hz. Peygamber buyurdu ki: "Evet vardır. Cehennem kapılarına çağıranlardır. Kim onlara cevap verirse onlara uyarsa onu Cehenneme atarlar." Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, onları bize anlat." Hz. Peygamber buyurdu ki: "Onlar bizim derilerimizdendir. Ve bizim dillerimizle konuşurlar." Dedim ki: "O zaman ben "Onları görebilecek kadar yaşayabilir miyim?" Hz. Peygamber buyurdu. "Müslümanların cemaatine ve imamlarına yöneticilerine bağlı kal." Sordum dedim. "Ya müslümanların cemaatleri veya imamları yoksa?" Hz. Peygamber buyurdu. "O zaman kendini bütün o mezheplerden soyutla. Hatta bir ağacın kökünü ısırman gerekse bile kendini soyutla. O haldeyken ölüm seni yakalayana kadar kendini soyutla." buyurdu.

Müslüman kardeşler

İçinde yaşadığımız bu zaman, sıkıntılı bir zamandır. Günler, ağır olaylarla ve büyük sıkıntılarla geçip gidiyor. İşte belalar böyledir. Çabuk ve art arda gelir. Bazıları diğerlerinden daha zayıf olur.

Sahih-i Müslim'de Abdullah İbnu Amr İbnu'l-As rivayet ediyor: Resulullah'ın (s.a.v.) müjdecisi cemaatle namaza çağırdı. Böylece Allah Resulü'nün (s.a.v.) etrafında toplandık ve o şöyle buyurdu: 

 ففي صحيح مسلم: (قال عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ: نَادَى مُنَادِي رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- الصَّلاَةَ جَامِعَةً. فَاجْتَمَعْنَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- فَقَالَ «إِنَّهُ لَمْ يَكُنْ نَبِيٌّ قَبْلِي إِلاَّ كَانَ حَقًّا عَلَيْهِ أَنْ يَدُلَّ أُمَّتَهُ عَلَى خَيْرِ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَيُنْذِرَهُمْ شَرَّ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَإِنَّ أُمَّتَكُمْ هَذِهِ جُعِلَ عَافِيَتُهَا فِي أَوَّلِهَا وَسَيُصِيبُ آخِرَهَا بَلاَءٌ وَأُمُورٌ تُنْكِرُونَهَا وَتَجِيءُ فِتْنَةٌ فَيُرَقِّقُ بَعْضُهَا بَعْضًا وَتَجِيءُ الْفِتْنَةُ فَيَقُولُ الْمُؤْمِنُ هَذِهِ مُهْلِكَتِي. ثُمَّ تَنْكَشِفُ وَتَجِيءُ الْفِتْنَةُ فَيَقُولُ الْمُؤْمِنُ هَذِهِ هَذِهِ. فَمَنْ أَحَبَّ أَنْ يُزَحْزَحَ عَنِ النَّارِ وَيَدْخُلَ الْجَنَّةَ فَلْتَأْتِهِ مَنِيَّتُهُ وَهُوَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَلْيَأْتِ إِلَى النَّاسِ الَّذِي يُحِبُّ أَنْ يُؤْتَى إِلَيْهِ وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاهُ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ فَلْيُطِعْهُ إِنِ اسْتَطَاعَ فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ الآخَرِ».

"Benden önce hiçbir peygamber olmamıştır ki, ümmetini onlar için bildiği en iyi şeye yöneltmesi ve onlar için bildiği en kötü şeyden onları uyarması gerekmesin. Gerçekten sizin bu ümmetinizin selameti başlangıçta yaratılmıştır." Ve sonunda başınıza bir bela ve hoşunuza gitmeyecek bir durum gelecek ve bir bela gelecek ve bir kısmı diğerlerini yumuşatacak. Sonra bir fitne gelir ve mümin, "İşte bu benim helâkimdir" der. Sonra kaldırılacak, bir fitne gelecek ve mümin, "İşte budur" diyecektir. Artık kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girmek isterse, ölümü kendisine Allah'a ve ahiret gününe iman etmiş olarak gelsin. Sonuncusu ise, kendisine yaklaşılmasını istediği kimselerin yanına gelsin. Ve her kim bir imama biat eder ve ona elinin tokasını ve kalbinin meyvesini verirse, gücü yeterse ona itaat etsin. Fakat bir başkası onunla çekişmeye gelirse, o zaman çekişmeye gelen öbürünün boynunu vurun.”

Belalar, arkalarında yatan kötülükleri, fitneleri ve musibetleri halkın gözünden gizlerken gelir.

Peygamber (s.a.v.) onu, Müsned-i Ahmed’de “gölge” olarak nitelemiştir: (Kürz bin Alkame el-Huzai’nin rivayetine göre şöyle demiştir: 

كما وصفها النبي ﷺ بالظلل، ففي مسند أحمد: (عَنْ كُرْزِ بْنِ عَلْقَمَةَ الْخُزَاعِيِّ قَالَ قَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ لِلإِسْلاَمِ مِنْ مُنْتَهَى قَالَ «أَيُّمَا أَهْلِ بَيْتٍ». وَقَالَ فِي مَوْضِعٍ آخَرَ قَالَ «نَعَمْ أَيُّمَا أَهْلِ بَيْتٍ مِنَ الْعَرَبِ أَوِ الْعَجَمِ أَرَادَ اللَّهُ بِهِمْ خَيْراً أَدْخَلَ عَلَيْهِمُ الإِسْلاَمَ». قَالَ ثُمَّ مَهْ قَالَ «ثُمَّ تَقَعُ الْفِتَنُ كَأَنَّهَا الظُّلَلُ». قَالَ َلاَّ وَاللَّهِ إِنْ شَاءَ اللَّهُ. قَالَ «بَلَى وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ ثُمَّ تَعُودُونَ فِيهَا أَسَاوِدَ صُبًّا يَضْرِبُ بَعْضُكُمْ رِقَابَ بَعْضٍ». (تعودون فيها أساود صُباً» – أيّ: الحيات السوداء المنتصبة شديدة اللدغ والنهش- «يضرب بعضكم رقاب بعض، فخير الناس يومئذ مؤمنٌ معتزلٌ في شعب من الشعاب، يتقي الله ويذرُ الناسَ من شره

Bir adam dedi ki: Ey Allah’ın Resulü, İslam’ın bir sona ermesi sınırı var mıdır? Hz. Peygamber buyurdu ki: “Herhangi bir ev halkı.” Adam başka bir yerde. Hz. Peygamber buyurdu dedi ki: “Evet. Allah’ın hayır dilediği Arap veya Arap olmayan herhangi bir ev halkına İslam’ı getirir.” Adam sordu dedi ki: “Sonra ne olacak?” Hz. Peygamber buyurdu dedi ki: “O zaman fitneler, sanki…” “Gölgeler.” Adam dedi ki: “Hayır, Allah’a yemin ederim ki, Allah dilerse.” Hz. Peygamber buyurdu ki: “Evet, nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz oraya aslanlar olarak döneceksiniz, birbirinizin boynuna vuracaksınız.” Adam dedi ki: “Aslanlar olarak döneceksiniz” –yani dikilmiş, çok sokan ve ısıran siyah yılanlar– “birbirinizin boynuna vururlar. O gün insanların en hayırlısı, bir müminin evinde inzivaya çekilmesidir.” (Allah'tan korkan ve insanları onun şerrinden koruyandır.) 

Sıkıntı zamanlarında kulların gönüllerine sıkıntılar gelir. Ve bunlara yaklaşımları da farklılaşır. 

Bunlardan bir kısmı onlara karşı gelir. Dalar gider, helak olur. Bir kısmı da onları reddeder, doğru yolu bulur, kurtulur. 

Sahih-i Müslim'de: (Huzeyfe'nin rivayetine göre: Hz. Ömer'le beraberdik, şöyle dedi:

ففي صحيح مسلم: (عَنْ حُذَيْفَةَ قَالَ كُنَّا عِنْدَ عُمَرَ فَقَالَ أَيُّكُمْ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَذْكُرُ الْفِتَنَ فَقَالَ قَوْمٌ نَحْنُ سَمِعْنَاهُ. فَقَالَ لَعَلَّكُمْ تَعْنُونَ فِتْنَةَ الرَّجُلِ فِي أَهْلِهِ وَجَارِهِ قَالُوا أَجَلْ. قَالَ تِلْكَ تُكَفِّرُهَا الصَّلاَةُ وَالصِّيَامُ وَالصَّدَقَةُ وَلَكِنْ أَيُّكُمْ سَمِعَ النَّبِيَّ -صلى الله عليه وسلم- يَذْكُرُ الْفِتَنَ الَّتِي تَمُوجُ مَوْجَ الْبَحْرِ قَالَ حُذَيْفَةُ فَأَسْكَتَ الْقَوْمُ فَقُلْتُ أَنَا. قَالَ أَنْتَ لِلَّهِ أَبُوكَ. قَالَ حُذَيْفَةُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَقُولُ «تُعْرَضُ الْفِتَنُ عَلَى الْقُلُوبِ كَالْحَصِيرِ عُودًا عُودًا فَأَيُّ قَلْبٍ أُشْرِبَهَا نُكِتَ فِيهِ نُكْتَةٌ سَوْدَاءُ وَأَيُّ قَلْبٍ أَنْكَرَهَا نُكِتَ فِيهِ نُكْتَةٌ بَيْضَاءُ حَتَّى تَصِيرَ عَلَى قَلْبَيْنِ عَلَى أَبْيَضَ مِثْلِ الصَّفَا فَلاَ تَضُرُّهُ فِتْنَةٌ مَا دَامَتِ السَّمَوَاتُ وَالأَرْضُ وَالآخَرُ أَسْوَدُ مُرْبَادًّا كَالْكُوزِ مُجَخِّيًا لاَ يَعْرِفُ مَعْرُوفًا وَلاَ يُنْكِرُ مُنْكَرًا إِلاَّ مَا أُشْرِبَ مِنْ هَوَاهُ».

Hanginiz Resûlullah'ın (s.a.v.) fitnelerden bahsettiğini duydu? Bazıları: Biz duyduk, dediler. Ömer: Belki de sen, bir adamın ailesi ve komşuları hakkında başına gelen bir fitneden bahsediyorsun, dedi. Onlar: Evet, dediler. O: Bu, namaz, oruç ve sadaka ile kefaret olur. Fakat hanginiz Resûlullah'ın (s.a.v.) denizin dalgaları arasında meydana gelen fitnelerden bahsettiğini duydu? Huzeyfe dedi ki: İnsanlar sustular, ben de: 'Ben' dedim. O: 'Baban Allah'ındır' dedi. Huzeyfe dedi ki: Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum: 'Fitneler, hasır gibi kalplere çubuk çubuk getirilir. Onları kabul eden her kalpte siyah bir leke, reddeden her kalpte de siyah bir leke olur. Üzerine beyaz bir işaret konuldu. Ta ki üst üste beyaz iki kalp olsun.'" Pürüzsüz bir kaya gibidir. Gökler ve yer durdukça ona hiçbir sıkıntı zarar vermez. Diğeri ise şişmiş bir kadeh gibi siyah ve tozlu. Nefsinin arzularından kaynaklananlar dışında, hakkı tanımaz, batılı da kınamaz. 

Sıkıntılar zamanında: Sıkıntılar çalkantılı, büyük yoğunluk ve karışıklıkla gelir. Bu yüzden kalpler, zihinler, anlayışlar ve sözler üzerindeki etkileri daha derin olur.

Ömer bin Hattab bunu şöyle benzetmiştir: 

 فشبهها عمر بن الخطاب: (كموج البحر)، ففي الحديث المتقدم: (أَيُّكُمْ سَمِعَ النَّبِيَّ -صلى الله عليه وسلم- يَذْكُرُ الْفِتَنَ الَّتِي تَمُوجُ مَوْجَ الْبَحْرِ)

(Denizin dalgaları gibi) Önceki hadiste olduğu gibi: (Hanginiz Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in denizin dalgaları gibi kabaran fitnelerden bahsettiğini duydunuz?)

İmtihanların özelliklerinden biri de, büyük bir karışıklıkla gelmesi, karanlık olması ve cevabının birçok kişi için net olmamasıdır.

Sünen-i Ebû Dâvud'da: (Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Dedim ki: Ey Allah'ın Resulü, bu iyilikten sonra bir kötülük mü olacak?" Peygamberimiz buyurdu ki: 

ففي سنن أبي داود: (روى حذيفة رضى الله عنه: (قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَبَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ شَرٌّ قَالَ «فِتْنَةٌ عَمْيَاءُ صَمَّاءُ عَلَيْهَا دُعَاةٌ عَلَى أَبْوَابِ النَّارِ فَإِنْ تَمُتْ يَا حُذَيْفَةُ وَأَنْتَ عَاضٌّ عَلَى جِذْلٍ خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ تَتَّبِعَ أَحَدًا مِنْهُمْ». 

"Cehennem kapılarında davetçiler bulunan kör ve sağır bir fitnedir bu. Ey Huzeyfe, bir ağaç kütüğünü ısırarak ölürsen, onlardan birine tabi olmadan onlara uymandan senin için daha hayırlıdır."

Fitne imtihanlarının sonu yoktur. Bir geliş veya gidiş zamanına bağlı değildirler. Gelirlerse görünürler, giderlerse belli olurlar.

Ey Müslümanlar

Mesele bu kadar ciddi ve yaşadığımız imtihanlar da kör ve sağır olduğuna göre, soru şudur: İmtihan zamanında istikrarı sağlayan şeyler nelerdir?

 Cevap: Âlimler şöyle demişlerdir: Fitne zamanlarında istikrar sağlayıcı şeyler vardır. Bunlardan biri de şudur: Birincisi: Kur’an-ı Kerimdir. Zira Yüce Allah, Kur’an’ın bu konuda istikrarın vesilelerinden biri olduğunu bildirmiştir.

       Allah Teala şöyle buyurdu:

وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهٖ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتٖيلًا

Furkan suresi 25.32 İnkâr edenler, "Kur'an ona bir defada toptan indirilseydi ya!" dediler. Biz, Kur'an'la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk. 

Müslüman, sıkıntılı fitne zamanlarında Allah'ın Kitabı'yla meşgul olmalı, onu okumalı, ezberlemeli ve tefekkür etmelidir. 

Kur’an-ı Kerim, kalplerin hastalıklarına şifadır ve tefsirini okuduktan sonra üzerinde düşünmek, müminin artan belalara karşı koyma yollarını öğrenmesine yardımcı olur.

 Kur’an-ı Kerim, Allah’ın sağlam ipi, hikmetli zikir ve dosdoğru yoldur. Kim onunla amel ederse mükafatını görür. Kim onunla hükmederse adaletli davranır. Kim ona Kur’an-i Kerime çağırırsa doğru yola iletilir. 

Şaka değil, belirleyici faktördür. Kim onu zalimlerden terk ederse Allah onu perişan eder. Kim de ondan başkasında hidayet ararsa Allah onu rezil eder. 

Kur’an, tevhid Allah’ın tek olduğu mesajının temelidir. Dinin şeriatın sağlam kaynağıdır. Hikmet ve hidayetin membaı ana kaynağıdır. İnsanlara bağışlanan rahmettir. Ümmet için apaçık bir nur ve ancak helake uğrayanların saptıracağı beyaz yoldur.

Bu bela fitne zamanında delillerden biridir.

Fitne zamanlarında istikrar sağlayıcı şeyler vardır. 

 Bu şeylerden ikincisi ise: Allah Resulü'nün (s.a.v.) hayatını ve önceki peygamberlerin kıssalarını okumaktır.

       Allah Teala şöyle buyurdu:

وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهٖ فُؤَادَكَ وَجَاءَكَ فٖى هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِنٖينَ

Hud suresi 11.120 (Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü'minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.

Resulullah (sav)'in ve onun ashabının, ayrıca geçmiş peygamber ve resullerin hayat hikayelerini okumak, onların tavırlarını bilmek, hallerini anlamak, maruz kaldıkları sıkıntılar sırasındaki sözlerini tefekkür etmek, günümüz sıkıntılarına karşı koymamıza ve bunlar karşısında sebat etmemize yardımcı olacak en büyük sebeplerden biridir. 

Peygamber Efendimizin hayatını incelemek Müslümanların kalplerindeki imanı ve yakını sağlam bilgiyi güçlendirir. Onlara ne kadar tuzak kurulursa kurulsun, şeytan ve askerleri ne kadar güçlü olursa olsun, Allah Resulü'nde (s.a.v.) onlar için güzel bir örnek, ashabında da kendileri için pratik bir örnek vardır.

Sahih-i Buhari'de: Habbâb İbnu'l-Arat'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: 

 وفي صحيح البخاري: (عَنْ خَبَّابِ بْنِ الأَرَتِّ قَالَ شَكَوْنَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ – صلى الله عليه وسلم – وَهْوَ مُتَوَسِّدٌ بُرْدَةً لَهُ فِي ظِلِّ الْكَعْبَةِ، قُلْنَا لَهُ أَلاَ تَسْتَنْصِرُ لَنَا أَلاَ تَدْعُو اللَّهَ لَنَا قَالَ «كَانَ الرَّجُلُ فِيمَنْ قَبْلَكُمْ يُحْفَرُ لَهُ فِي الأَرْضِ فَيُجْعَلُ فِيهِ ،فَيُجَاءُ بِالْمِنْشَارِ، فَيُوضَعُ عَلَى رَأْسِهِ فَيُشَقُّ بِاثْنَتَيْنِ، وَمَا يَصُدُّهُ ذَلِكَ عَنْ دِينِهِ، وَيُمْشَطُ بِأَمْشَاطِ الْحَدِيدِ، مَا دُونَ لَحْمِهِ مِنْ عَظْمٍ أَوْ عَصَبٍ، وَمَا يَصُدُّهُ ذَلِكَ عَنْ دِينِهِ، وَاللَّهِ لَيُتِمَّنَّ هَذَا الأَمْرَ حَتَّى يَسِيرَ الرَّاكِبُ مِنْ صَنْعَاءَ إِلَى حَضْرَمَوْتَ، لاَ يَخَافُ إِلاَّ اللَّهَ أَوِ الذِّئْبَ عَلَى غَنَمِهِ، وَلَكِنَّكُمْ تَسْتَعْجِلُونَ »

Resûlullah (s.a.s.) Kabe'nin gölgesinde, hırkasına yaslanmış halde iken, durumu kendisine şikayet ettik. Biz ona dedik ki: Bizim için fetih istemez misin? Bizim için Allah'a dua etmez misiniz? Hz. Peygamber buyurdu ki: “Sizden öncekiler arasında bir adam, kendisi için yerin altına kazılıp içine yerleştirilirdi. Sonra bir testere getirilip başına konurdu. Ve ikiye bölünürdü de, bu onu durdurmazdı.” Dininden, kemiklerinden, sinirlerinden demir taraklarla taranır. Ama bu onu dininden alıkoymazdı. Vallahi, bu iş, Sana'dan Hadramut'a kadar bir atlının, Allah'tan veya koyunlarına konan kurttan başka hiçbir şeyden korkmadan seyahat etmesine kadar tamamlanacaktır. Fakat siz sabırsızlanıyorsunuz.

Fitne zamanlarında istikrar sağlayıcı şeyler vardır. 

Fitneden kurtulmak için fitne asrında yerleşmiş istikrar sağlayıcı prensipler arasında üçüncüsü: Bilgi ve onunla amel etmektir.

       Allah Teala şöyle buyurdu:

وَلَوْ اَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ اَنِ اقْتُلُوا اَنْفُسَكُمْ اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَلٖيلٌ مِنْهُمْ وَلَوْ اَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِهٖ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْبٖيتًا

Nisa suresi 4.66 Eğer biz onlara, "Hayatlarınızı feda edin veya yurtlarınızdan çıkın" diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de (imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu. 

وَاِذًا لَاٰتَيْنَاهُمْ مِنْ لَدُنَّا اَجْرًا عَظٖيمًا

Nisa suresi 4.67 O zaman kendilerine elbette katımızdan büyük bir mükâfat verirdik.

وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُسْتَقٖيمًا

Nisa suresi 4.68 Onları elbette doğru yola iletirdik. 

وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُولٰئِكَ مَعَ الَّذٖينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّٖنَ وَالصِّدّٖيقٖينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحٖينَ وَحَسُنَ اُولٰئِكَ رَفٖيقًا

Nisa suresi 4.69 Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. 

ذٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّٰهِ وَكَفٰى بِاللّٰهِ عَلٖيمًا

Nisa suresi 4.70 Bu lütuf Allah'tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.

Sağlam bilgi hayattır, cehalet ise ölümdür. Diriler ve ölüler aynı değildir. İlim nurdur, cehalet ise karanlıktır. Karanlık ve aydınlık aynı şey değildir. Âlim, gören gibidir; cahil de kör gibidir. 

       Allah Teala şöyle buyurdu:

وَمَا يَسْتَوِى الْاَعْمٰى وَالْبَصٖيرُ

Fatır suresi 35.19 Kör ile gören bir olmaz.

وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُ

Fatır suresi 35.20 Karanlıklar ile aydınlık bir olmaz.

وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُ

Fatır suresi 35.21 Gölge ile sıcaklık bir olmaz.

وَمَا يَسْتَوِى الْاَحْيَاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَاءُ وَمَا اَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِى الْقُبُورِ

Fatır suresi 35.22 Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek değilsin.

Müslümanın Yüce Allah'a ibadet edebilmesi ve bunu gerektiği gibi yerine getirebilmesi ancak Allah'a ibadetle, sonra da dinini bilmesi ve anlamasıyla mümkündür.

 Dini, Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnet esaslarına dayanarak, ilim ve basiretle anlamak farzdır. Bunlar bilginin kaynaklarıdır. 

Sahih-i Müslim'de: Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, biz Suffa'da iken çıktı ve şöyle buyurdu: 

وفي صحيح مسلم: (عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ قَالَ خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- وَنَحْنُ فِي الصُّفَّةِ فَقَالَ « أَيُّكُمْ يُحِبُّ أَنْ يَغْدُوَ كُلَّ يَوْمٍ إِلَى بُطْحَانَ أَوْ إِلَى الْعَقِيقِ فَيَأْتِيَ مِنْهُ بِنَاقَتَيْنِ كَوْمَاوَيْنِ فِي غَيْرِ إِثْمٍ وَلاَ قَطْعِ رَحِمٍ». فَقُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ نُحِبُّ ذَلِكَ. قَالَ «أَفَلاَ يَغْدُو أَحَدُكُمْ إِلَى الْمَسْجِدِ فَيَعْلَمَ أَوْ يَقْرَأَ آيَتَيْنِ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ خَيْرٌ لَهُ مِنْ نَاقَتَيْنِ وَثَلاَثٌ خَيْرٌ لَهُ مِنْ ثَلاَثٍ وَأَرْبَعٌ خَيْرٌ لَهُ مِنْ أَرْبَعٍ وَمِنْ أَعْدَادِهِنَّ مِنَ الإِبِلِ».

"Hanginiz her gün Buthan veya Akik'e gidip günah işlemeden ve akrabalık bağlarını koparmadan iki büyük deve ile dönmek ister?" Biz: “Ey Allah’ın Resulü, biz de bunu isteriz.” dedik. Hz. Peygamber buyurdu ki: “Sizden hiç kimse mescide çıkıp ders vermesin mi veya…” “Kim Allah’ın kitabından iki ayet okursa, bu onun için iki dişi deveden daha hayırlıdır. Üç ayet onun için üç deveden daha hayırlıdır. Dört ayet onun için dört deveden daha hayırlıdır. Ve develerin sayısı bu şekilde devam eder.”

Fitne zamanlarında istikrar sağlayıcı şeyler vardır. 

Sıkıntı zamanındaki istikrar sağlayan şeylerden dördüncüsü: Duadır.

       Allah cc Kitabında şöyle buyurdu:

وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِهٖ قَالُوا رَبَّنَا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ

Bakara suresi 2.250 (Tâlût'un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et." 

       Allah Teala şöyle buyurdu:

رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ

Al-i İmran suresi 3.8 (Onlar şöyle yakarırlar): "Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin."

       Allah Resulü (sav), sık sık Yüce Allah'tan kendisini sabit kılmasını niyaz eder dua ederdi.

وقد كان رسول الله صلى الله عليه وسلم كثيرا ما يدعو الله تعالى أن يثبته، 

Sünen-i Tirmizi’de Şehr İbnu Havşab radıyallahu anh anlatıyor: “Ümmü Seleme’ye sordum: Ey müminlerin annesi! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem senin yanında iken en çok hangi duayı yapardı?” Dedi ki: “O’nun en çok ettiği dua: 

سنن الترمذي: (قَالَ شَهْرُ بْنُ حَوْشَبٍ قُلْتُ لأُمِّ سَلَمَةَ يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ مَا كَانَ أَكْثَرُ دُعَاءِ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- إِذَا كَانَ عِنْدَكِ قَالَتْ كَانَ أَكْثَرُ دُعَائِهِ «يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلَى دِينِكَ». قَالَتْ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا لأَكْثَرِ دُعَائِكَ يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلَى دِينِكَ قَالَ «يَا أُمَّ سَلَمَةَ إِنَّهُ لَيْسَ آدَمِيٌّ إِلاَّ وَقَلْبُهُ بَيْنَ أُصْبُعَيْنِ مِنْ أَصَابِعِ اللَّهِ فَمَنْ شَاءَ أَقَامَ وَمَنْ شَاءَ أَزَاغَ». فَتَلاَ مُعَاذٌ (رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا)، 

Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl.’ idi.” Dedi ki: “Ummu Seleme- Dedim ki: Ey Allah’ın Resulü! Senin en çok ettiğin dua neden ‘Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl.’’? Peygamber buyurdu ki: “Ey Ümmü Seleme, hiçbir insan yoktur ki kalbi Allah’ın iki parmağı arasındadır. Artık dilediğini doğru yola iletir, dilediğini de saptırır.” Sonra Muaz: “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma!” ayetini okudu. (Al-i İmran suresi 8. Ayetini okudu.)

Sünen-i Nesai'de: (Şeddad İbnu Evs'ten rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) namazda şöyle dua ederdi: 

وفي سنن النسائي: (عَنْ شَدَّادِ بْنِ أَوْسٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- كَانَ يَقُولُ فِي صَلاَتِهِ «اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الثَّبَاتَ فِي الأَمْرِ وَالْعَزِيمَةِ عَلَى الرُّشْدِ وَأَسْأَلُكَ شُكْرَ نِعْمَتِكَ وَحُسْنَ عِبَادَتِكَ وَأَسْأَلُكَ قَلْبًا سَلِيمًا وَلِسَانًا صَادِقًا وَأَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا تَعْلَمُ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا تَعْلَمُ وَأَسْتَغْفِرُكَ لِمَا تَعْلَمُ» 

"Allah'ım! Senden işimde sebat, doğru yolda kararlılık isterim. Nimetlerine şükretmeni ve ibadetlerini hakkıyla yapmanı isterim. Senden selim bir kalp ve doğru bir dil isterim. Senden bildiklerinin en iyisini isterim. Bildiklerinin en kötüsünden sana sığınırım. Bildiklerin için de senden mağfiret dilerim.") 

Sünen-i Tirmizi'de Peygamberimiz:

.وفي سنن الترمذي: (وَإِذَا أَرَدْتَ بِعِبَادِكَ فِتْنَةً فَاقْبِضْنِي إِلَيْكَ غَيْرَ مَفْتُونٍ)،

 (Eğer kulların için bir fitne dilersen, beni fitneye uğramadan önce huzuruna al) buyurulmuştur.

Müsned-i Ahmed’de: (İbn Abbas bu minberde şöyle derdi: Resûlullah (s.a.s.) her namazdan sonra dört şeyden sığınırdı: 

 وفي مسند أحمد: (كَانَ ابْنُ عَبَّاسٍ عَلَى هَذَا الْمِنْبَرِ يَقُولُ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَتَعَوَّذُ دُبُرَ كُلِّ صَلاَةٍ مِنْ أَرْبَعٍ يَقُولُ «اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ النَّارِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الأَعْوَرِ الْكَذَّابِ»

 “Allah’ım! Kabir azabından sana sığınırım. Allah’ım! Ateş azabından sana sığınırım. Allah’ım, açık ve gizli fitnelerden sana sığınırım. Allah’ım! Yalancı şaşı gözüyle bakanın fitnesinden sana sığınırım.”

Çatışma çağındaki istikrar sağlayıcı şeylerden beşincisi iyi arkadaşlıktır:

       Allah Teala şöyle buyurdu:

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذٖينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِىِّ يُرٖيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرٖيدُ زٖينَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوٰیهُ وَكَانَ اَمْرُهُ فُرُطًا

Kehf suresi 18.28 Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.

       Allah Teala şöyle buyurdu:

اَلْاَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّقٖينَ

Zuhruf suresi 43.67 O gün (Kıyamet günü) Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar. 

İki Sahih'te Buhari ve Müslimde: Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: 

وفي الصحيحين: (قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم «مَثَلُ الجليس الصَّالِح والجَليس السَّوْءِ كَمَثَلِ صَاحِبِ الْمِسْكِ، وَكِيرِ الْحَدَّادِ، لاَ يَعْدَمُكَ مِنْ صَاحِبِ الْمِسْكِ إِمَّا تَشْتَرِيهِ، أَوْ تَجِدُ رِيحَهُ، وَكِيرُ الْحَدَّادِ يُحْرِقُ بَدَنَكَ أَوْ ثَوْبَكَ أَوْ تَجِدُ مِنْهُ رِيحاً خَبِيثَةً».

"Salih arkadaş ile kötü arkadaşın misali, misk satıcısı ile demircinin körüğü gibidir. Misk satıcısından sana ikram edecek bir şey mutlaka bulunur. Ya satın alırsın ya da kokusunu duyarsın. Fakat demircinin körüğü vücudunu veya elbiseni yakar veya ondan kötü bir koku duyarsın."

Salih kimselerle beraber olmak, insanın itaat etmesine yardımcı olur ve ibadete teşvik eder. Salih dost, dostuna nasihat eder. Onu iyiliğe teşvik eder, kötülükten de alıkoyar. Bu, insanın doğru ve kararlı kalmasına yardımcı olacak en iyi yoldur. Ve Yüce Allah'ın emir ve yasaklarını sürekli olarak kendine hatırlatmanın en iyi yoludur.

Bela zamanında istikrar sağlayıcı olan şeylerden altıncısı ise: Çeşitli ibadet ve sabırla Cenab-ı Hakk'a yaklaşmaktır. İbadetlerini yapan, farzları yerine getiren ve nafile ibadetlerini yapan müminin Allah tarafından sağlam bir yere oturtulacak, Allah tarafından bir ruhla desteklenecek ve Allah tarafından bir yardımla desteklenecektir.

Kudsi Hadis-i şerifte: 

وفي الحديث القدسي: (مَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ، وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ، فَإِذَا أَحْبَبْتُهُ: كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِي يَسْمَعُ بِهِ، وَبَصَرَهُ الَّذِي يُبْصِرُ بِهِ، وَيَدَهُ الَّتِي يَبْطِشُ بِهَا، وَرِجْلَهُ الَّتِي يَمْشِي بِهَا، وَإِنْ سَأَلَنِي لَأُعْطِيَنَّهُ، وَلَئِنِ اسْتَعَاذَنِي لَأُعِيذَنَّهُ) رواه البخاري.

“Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle Bana yaklaşmaz. Kulum, kendisini sevinceye kadar nafile ibadetlerle Bana yaklaşmaya devam eder. Onu sevdiğim zaman, onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum. Benden isterse ona veririm, bana sığınırsa onu korurum.” Hadisi İmam Buhari rivayet etmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Yüce Allah'ın emrine sadık kalanlara ahir zamanda büyük bir mükafat vereceklerini müjdelemiştir.

 وقد بشَّر النبي صلى الله عليه وسلم المستقيمين على أمر الله تعالى في آخر الزمان بأن لهم أجرًا عظيمًا، 

Sünen-i Ebû Dâvud'da Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

ففي سنن أبي داود: يقول صلى الله عليه وسلم:(فَإِنَّ مِنْ وَرَائِكُمْ أَيَّامَ الصَّبْرِ الصَّبْرُ فِيهِ مِثْلُ قَبْضٍ عَلَى الْجَمْرِ لِلْعَامِلِ فِيهِمْ مِثْلُ أَجْرِ خَمْسِينَ رَجُلاً يَعْمَلُونَ مِثْلَ عَمَلِهِ ». وَزَادَنِي غَيْرُهُ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَجْرُ خَمْسِينَ مِنْهُمْ قَالَ «أَجْرُ خَمْسِينَ مِنْكُمْ».

"Arkanızda sabır günleri vardır. Bu sabırda korları ateşi kavramak gibidir. O günlerde çalışana, kendisi gibi çalışan elli kişinin sevabı kadar sevap verilir." Başka biri bana daha fazlasını anlattı ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü, elli kişinin sevabı ne kadardır?” Buyurdu ki: “Sizden elli kişinin sevabı gibidir.”

Söylediklerimi söylüyorum ve kendim ve sizin için Allah’tan af diliyorum.

Fitne Zamanında İstikrar

İkinci Vaaz 

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Allahım! Sana çokça, çokça, çokça ve çokça hamd olsun. Öyle bir hamd olsun ki, nimetlere denk olsun. Ve Hz. Allah daha fazlasını verir. 

Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. 

Yine şahadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allahım! Efendimiz Hz. Muhammed'e ve onun bütün âline ve ashabına salat ve selam eyle.

Ey Müslümanlar!

Bela zamanında istikrar sağlayıcı delillerden şeylerden yedincisi: Sebeplerini yerine getirdikten sonra Yüce Allah'a tevekkül etmek ve işi O'na emanet etmektir. Allah'a tevekkül etmek, Allah katında en büyük makamlardan ve derecelerden biri olup imanın alametlerindendir.

       Allah Teala şöyle buyurdu:

قَالَ رَجُلَانِ مِنَ الَّذٖينَ يَخَافُونَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُوا عَلَيْهِمُ الْبَابَ فَاِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَاِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللّٰهِ فَتَوَكَّلُوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ

Maide suresi 5.23 Korkanların içinden Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle demişti: "Onların üzerine kapıdan girin. Oraya girdiniz mi artık siz kuşkusuz galiplersiniz. Eğer mü'minler iseniz, yalnızca Allah'a tevekkül edin."

       Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah cc ona yeter ve onu doğru yola iletir.

       Allah Teala şöyle buyurdu:

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُ اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِهٖ قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَیْءٍ قَدْرًا

Talak suresi 65.3 Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur. 

İmam İbn Kayyım şöyle buyurmuştur: “Allah’ın dostları ve özel kulları, imanda, dinini savunmada, sözünü yüceltmede, düşmanlarıyla savaşmada, sevgisinde ve emirlerini yerine getirmede Allaha güvenirler.” Güven, gerekli tedbirlerin alınmasıyla çelişmez.

Bela fitne zamanında uyulması gereken esaslardan sekizincisi: Açık ve gizli belalardan Allah'a sığınmaktır. 

Sahih-i Müslim’de: Zeyd bin Sabit radıyallahu anh’ın hadisinden: (Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

ففي صحيح مسلم: (من حديث زيد بن ثابت رضي الله عنه: (قَالَ صلى الله عليه وسلم: «تَعَوَّذُوا بِاللَّهِ مِنَ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ». قَالُوا نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ قَالَ «تَعَوَّذُوا بِاللَّهِ مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ». قَالُوا نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ.

 “Gizli ve açık bütün fitnelerden Allah’a sığının.” Ashab: “Gizli ve açık bütün fitnelerden Allah’a sığınırız.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Deccal’in fitnesinden Allah’a sığının.” Buyurdu. Ashab: “Deccal’in fitnesinden Allah’a sığınırız.” dediler.

Bela zamanında uyulması gereken esaslardan dokuzuncusu: Yüce Allah’ı gözetmek ve Allahı korumaktır. 

İmam Tirmizî şöyle rivayet etmiştir: İbn Abbas (r.a.)'dan rivayetle şöyle demiştir: "Bir gün Resûlullah (s.a.s.)'ın arkasında idim. Bana şöyle buyurdu: 

فقد روى الترمذي: (عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ كُنْتُ خَلْفَ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَوْمًا فَقَالَ «يَا غُلاَمُ إِنِّي أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ احْفَظِ اللَّهَ يَحْفَظْكَ احْفَظِ اللَّهَ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ إِذَا سَأَلْتَ فَاسْأَلِ اللَّهَ وَإِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ وَاعْلَمْ أَنَّ الأُمَّةَ لَوِ اجْتَمَعَتْ عَلَى أَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَنْفَعُوكَ إِلاَّ بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ لَكَ وَلَوِ اجْتَمَعُوا عَلَى أَنْ يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَضُرُّوكَ إِلاَّ بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَيْكَ رُفِعَتِ الأَقْلاَمُ وَجَفَّتِ الصُّحُفُ»،

Ey çocuk, sana bazı kelimeler öğretiyorum: Allah'ı takdîr et ki, O da seni takdîr etsin. Allah'ı takdîr et ki, O'nu önünde bulacaksın. İstediğinde Allah'a sor. Yardım dilediğinde Allah'tan yardım dile. Ve bil ki, bütün ümmet sana bir fayda vermek için bir araya gelseler, Allah'ın yazdığından kaderinden başka bir fayda veremezler." "Allah seninle beraberdir. Sana bir zarar vermek için bir araya gelseler, Allah'ın senin için takdir ettiğinden kaderinden başka bir zarar veremezler. Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurumuştur."

       Bela zamanında uyulması gereken ilkelerden onuncu: Belalara maruz kalmamandır. 

Sahih-i Buhari’de: (Ebu Hureyre (r.a.) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 

ففي صحيح البخاري: (أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ – صلى الله عليه وسلم – «سَتَكُونُ فِتَنٌ الْقَاعِدُ فِيهَا خَيْرٌ مِنَ الْقَائِمِ، وَالْقَائِمُ خَيْرٌ مِنَ الْمَاشِي، وَالْمَاشِي فِيهَا خَيْرٌ مِنَ السَّاعِي، مَنْ تَشَرَّفَ لَهَا تَسْتَشْرِفْهُ، فَمَنْ وَجَدَ مَلْجَأً أَوْ مَعَاذًا فَلْيَعُذْ بِهِ»،

 “İleride fitneler ve belalar olacaktır. O zamanda oturan, ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim fitnelere sığınırsa, fitnelerde onları ararlar. Kim bir sığınak veya korunaklı bir yer bulursa, oraya sığınsın.”

Bu imtihanların yüzü görünmüyor, onlarda hakikat yolunu da bilmiyoruz. Bilakis bunlar müphemdir. Bu yüzden mümin onlardan kaçınır ve uzak durur.

Sahih-i Buhari’de: (Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: 

 وفي صحيح البخاري: (عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ – رضي الله عنه – أَنَّهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ – صلى الله عليه وسلم – «يُوشِكُ أَنْ يَكُونَ خَيْرَ مَالِ الْمُسْلِمِ غَنَمٌ، يَتْبَعُ بِهَا شَعَفَ الْجِبَالِ وَمَوَاقِعَ الْقَطْرِ، يَفِرُّ بِدِينِهِ مِنَ الْفِتَنِ»،

       “Müslüman bir kimsenin malının en hayırlısı, dağlarda ve yağmur yağan yerlerde peşinden gideceği koyunlar olacak ve fitnelerden dinini taşıyarak kaçacaktır.’’

İki Sahih'te Buhari ve Müslimde rivayet edildi: (Bir adam Peygamber (s.a.s.)'e geldi ve "İnsanların hangisi daha hayırlıdır?" diye sordu. Peygamber (s.a.s.):

 وفي الصحيحين: (أَنَّ رَجُلاً أَتَى النَّبِيَّ -صلى الله عليه وسلم- فَقَالَ أَيُّ النَّاسِ أَفْضَلُ فَقَالَ «رَجُلٌ يُجَاهِدُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِمَالِهِ وَنَفْسِهِ» قَالَ ثُمَّ مَنْ قَالَ «مُؤْمِنٌ فِي شِعْبٍ مِنَ الشِّعَابِ يَعْبُدُ اللَّهَ رَبَّهُ وَيَدَعُ النَّاسَ مِنْ شَرِّهِ».

"Allah yolunda malıyla ve canıyla cihad eden kimsedir." buyurdu. Adam - "Sonra kimdir?" Diye sordu. Peygamber (s.a.s.): "Vadilerden bir vadide mü'min olup, Rabbi olan Allah'a ibadet eden ve insanları şerrinden koruyan kimsedir." buyurdu.

       Ve dua

 

Tarih: 07 Mayis.2025 

Tercüme Eden: İbrahim SIRMALI 

(Emekli Müftü, İcazetli)

 Okunuş Tarihi: 24.Nisan.2025 

         https://hamidibrahem.com dan alıntıdır.