Hamt Allaha cc aittir. Ona hamt ediyoruz. Ondan yardım talep ediyoruz. Ondan af talep ediyoruz. Nefislerimizin kötülüklerinden amellerimizin zararlarından Allaha sığınıyoruz. Allah kime doğru olanı verirse kimse onu sapıtamaz. Kim sapıtırsa kimse onu doğru olana iletemez.
Allahtan başka ilah olmadığına, tek olduğuna ortağı olmadığına şahidim. Ve Muhammet’in Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna şahidim. Allah cc Muhammet’e hane halkına ve arkadaşlarına salat ve çokça selam eylesin.
Bundan sonra: Gerçek manada Allahtan sakınınız. -Allah’ın kulları.- Kim Rabbinden sakınırsa derecelere yükselir. Ölümden sonra geleceği güzel olur.
Ey Müslümanlar:
Allah Teala kemal ve güzel sıfat ile nitelendirdi. Ve bütün ayıp ve kusurlardan arındırıp temizledi. Allah mahlukattan kendisinden başkasından ihtiyaç sız ganidir. Mahlukat Allaha muhtaçtır.
Allah Süphanehu şöyle buyurdu:
وَقَالَ مُوسٰى اِنْ تَكْفُرُوا اَنْتُمْ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ جَمٖيعًا فَاِنَّ اللّٰهَ لَغَنِىٌّ حَمٖيدٌ
İbrahim suresi 14.8 Mûsâ, şöyle dedi: "Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de gerçek şu ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye lâyık olandır."
Allah Celal (Yüce) ve Kibriya (Azamet) sahibidir. Ona her şey itaatkâr oldu. Ve Ona isteyerek ve istemeyerek teslim oldu. Mü’min Allaha kalbi ile ve görünüşü ile teslim oldu. Kafir Allaha istemeyerek hizmetine girerek ve zorla pasif kalmıştır.
Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu:
اَفَغَيْرَ دٖينِ اللّٰهِ يَبْغُونَ وَلَهُ اَسْلَمَ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَاِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Al-i İmran suresi 3.83 Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken ve O’na döndürülüp götürülecekken onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?
Hepsi Allaha teslim oldu. Boyun eğdi. Gökte ve yerde ne varsa kuşlar hepsi Allaha namaz kılıp dua ediyor ve ona düzgün hali gereği ibadet ediyor.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبٖيحَهُ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Nur suresi 24.41 Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra (kanat çırparak uçan) kuşların Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve teşbihini kesin olarak bilmektedir. Allah, onların yapmakta olduğu şeyleri hakkıyla bilendir.
Melaikeler her gün gökte Beyt-i Ma’mura giriyorlar. Orada Allah cc için namaz kılıyorlar.
Resulüllah s.a.s. İsra hadisinde şöyle buyurdu:
قال - عليه الصلاة والسلام - في حديث الإسراء: «فرُفِع لي البيتُ المعمور، فسألتُ جبريلَ، فقال: هذا البيتُ المعمورُ يُصلِّي فيه كل يومٍ سبعون ألف ملَك إذا خرَجوا لم يعودوا إليه آخرَ ما عليهم»؛ متفق عليه.
Beyt-i Mamur bana yükseltildi. Bunu Cebraile sordum: Cebrail cevap verdi. Burası Beyt-i Mamurdur. Beyt-ül-ma'mûrda her gün yetmiş bin melek namaz kılar. Bir kere namaz kılana bir daha sıra gelmez.’’Hadis Muttefekun ayhdir.
Not: Beyt-i Mamur: Meleklerin kıblesi. Göklerde meleklerin devamlı tavaf ettikleri yer, makam.
Kainatın tamamı boyun eğerek gururunu kırarak Allaha secde ediyorlar.
Allah Teala şöyle buyurdu:
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثٖيرٌ مِنَ النَّاسِ وَكَثٖيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ ﴿Secde﴾ -
Hac suresi 22.18 Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
Şeyhu’l-İslam -Allah ona merhamet eylesin.- şöyle dedi: ‘’Her şeyin secdesinin insanın secdesinin gibi olması gerekmez.’’
Hayvanlar ve melekler Allahtan korkarak secde ediyorlar.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ مِنْ دَابَّةٍ وَالْمَلٰئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ﴿Secde﴾ -
Nahıl suresi 16.49 Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler (boyun eğerler).
يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Nahıl suresi 16.50 Üzerlerinde hâkim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.
Güneş her gün arşın altına gider. Ve Allaha secde eder.
Resulüllah s.a.s. güneş batınca Ebu Zer’e şöyle buyurdu:
قال - عليه الصلاة والسلام - لأبي ذرٍّ حين غربَت الشمسُ: «أتدرِي أين تذهب؟». قلتُ: الله ورسولُه أعلم. قال: «فإنها تذهبُ حتى تسجُد تحت العرش»؛ متفق عليه.
‘’Ey Ebu Zer! Güneş nereye gitti. Ebu Zer cevap verdi.- Allah ve Resulu bilir. Resulüllah buyurdu: Muhakkak ki güneş El-Arşın altına secde edene kadar gidiyor.’’ Hadis İmamlar tarafından ittifakla sahih olduğu kabul edilmiştir.
İbnu’l-Arebi -Allah Ona merhamet eylesin.- ‘’Hayvanlardan ve cansız varlıklardan her şeyin Allah’ın kudretinden secde etmelerinde engel yoktur.’’
Kainatta gölgesi olan her şey Allaha secde eder.
Allah Teala şöyle buyurdu:
اَوَ لَمْ يَرَوْا اِلٰى مَا خَلَقَ اللّٰهُ مِنْ شَیْءٍ يَتَفَيَّٶُا ظِلَالُهُ عَنِ الْيَمٖينِ وَالشَّمَائِلِ سُجَّدًا لِلّٰهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ
Nahıl suresi 16.48 Allah'ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah'a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir.
Mahlukatın Allaha olan namazları ile secdeleri de vardır. Muhakkak ki mahlukat Allahi tesbih ederler.
Allah Teala şöyle buyurdu:
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَیْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبٖيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَلٖيمًا غَفُورًا
İsra suresi 17.44 Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah'ı tespih ederler. Her şey O'nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm'dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.
Gök gürlemesi korkarak Allahı tesbih ederek Ona hamt eder. Karınca Allahı noksan sıfatlardan uzak tutara Ona eş ve şirk koşmaktan saygın tutar.
Resulüllah s.a.s şöyle buyurdu:
قال - عليه الصلاة والسلام -: «قرصَت نملةٌ نبيًّا من الأنبياء، فأمرَ بقريةِ النمل فأُحرِقَت، فأوحَى الله إليه: أن قرصَتك نملةٌ أحرقتَ أمةً من الأمم تُسبِّح؟!»؛ متفق عليه.
‘’Karınca peygamberlerden bir peygamberi ısırdı. O da öfkelenerek karıncanın yuvasının yakılmasını emretti ve yakıldı. Allah Teala Ona şöyle vahyetti: ‘’Seni bir karınca ısırmışken, sen tesbih eden bir ümmeti yaktın.’’ Hadis muttefekun aleyhtir.
Bitkiler de yalnız Allahı tesbih ederler.
Sahabe -Allah onlardan razı olsun.- onlar Resulullah ile beraber idiler. Onlar yemeğin teşbihini işitiyorlardı.
وكان الصحابةُ - رضي الله عنهم - وهم مع النبي - صلى الله عليه وسلم - يسمَعون تسبيحَ الطعام،
İbn-i Mesut şöyle dedi: ‘’Gerçekten bizler yenilmekte olan yemeğin teşbihini işitiyorduk.’’
قال ابن مسعود - رضي الله عنه -: "ولقد كُنَّا نسمعُ تسبيحَ الطعام وهو يُؤكَل"؛ رواه البخاري.
‘’Gerçekten bizler yenilmekte olan yemeğin teşbihini işitiyorduk.’’ İmam Buharı bunu rivayet etti.
Kainatta bulunan her zerre Allah’ı tevhit eder. (Allah tektir der.)
Allah Teala şöyle buyurdu:
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَیْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبٖيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَلٖيمًا غَفُورًا
İsra suresi 17.44 Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.
İmam İbn-i Kesir ‘’Her şey O’nu hamd ile tespih eder.’’ Ayetinden maksadın bu hayvanlarda, cansız varlıklarda ve bitkilerde umumi mana ifade eder.
Bu varlıklardaki teşbihin nasıl olduğunu ancak Allah bilir.
Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu:
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَیْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبٖيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَلٖيمًا غَفُورًا
İsra suresi 17.44 Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.
Taşın Allahı tesbih etmesi ile beraber yukarıdan Allah korkusundan Ona itaat ederek kırılarak iner.
Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu:
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِىَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةً وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Bakara suresi 2.74 Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.
Gök ve yer Allah’ın emrine uyarak Allaha itaat edicidirler. Allah onlara şöyle buyurdu: Emrime isteyerek veya istemeyerek cevap verin. Gökler ve yerler şöyle dediler:
ثُمَّ اسْتَوٰى اِلَى السَّمَاءِ وَهِىَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِیَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا قَالَتَا اَتَيْنَا طَائِعٖينَ
Fussilet suresi 41.11 Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler.
Göklere ve dağlara emanetin taşınması arz olunca -ki o emanet şer’i sorumluluktur. Eğer o sorumluluğu yaparlarsa yapana sevap vardır. Eğer o sorumluluk yapılmazsa yapmayana azap vardır.- emaneti taşımaktan kendilerine yüklenen emaneti taşımaktan Rablarına ası olmaktan korkarak kaçındılar.
Cemadat cansız varlıklar Resulüllahi seviyorlardı. Cemadat cansız varlıklar Resulüllaha hayatta iken selam veriyorlardı.
Resulüllah s.a.s. şöyle buyurdu:
قال - عليه الصلاة والسلام -: «إني لأعرفُ حجرًا بمكّة كان يُسلِّم عليَّ قبل أن أُبعَث، إني لأعرفُه الآن»؛ رواه مسلم.
“Ben Mekke’de bir taş bilirim ki resul olarak gönderilmeden evvel bana selâm verirdi. Onun yerini şimdi de biliyorum” buyurmuşlardır. Müslim, rivayet etti.
Hurma gövdesi; Nebi s.a.s. ondan ayrılınca Onu özledi ve ağladı.
İmam Cabir rivayet etti. Şöyle dedi:
قال جابرٌ - رضي الله عنه -: "كان المسجدُ مسقوفًا على جُذوعٍ من نخلٍ، فكان النبي - صلى الله عليه وسلم - إذا خطبَ يقومُ إلى جِذعٍ منها، فلما صُنِع له المنبر وكان عليه - أي: وتركَ الجِذع -. قال: سمِعنا لذلك الجِذع صوتًا كصوتِ العِشار - أي: النُّوق الحوامِل - حتى جاء النبي - صلى الله عليه وسلم - فوضعَ يدَه عليها فسكنَت"؛ رواه البخاري.
Mescid-i Nebevi ilk inşa edildiği zamanlarda Efendimiz, buradaki bir hurma kütüğüne dayanarak hutbe okuyordu. Bu kütük yıllarca Peygamber Efendimizin sesini ve nefesini dinledi. Mescitte Cuma namazını kılmak için gelenlerin sayısı günden güne arttı. Sahabeden biri şu teklifi getirdi:
“Ya Resulallah! Cemaat gün geçtikçe daha da artıyor. Arka tarafta namaz kılanlar seni görmekte ve sesini duymakta zorluk çekiyorlar. Dilerseniz size bir minber yapalım. Siz de onun üzerine çıkarak cemaate seslenin.”
Peygamber Efendimiz bu fikre sıcak baktı ve sonraki cumaya üç basamaklı bir minber yapıldı.
Peygamber Efendimiz (sav) hutbeyi okumak için bu minbere çıkınca, ağlama sesine benzer bir inilti duyuldu. Herkes mescitte iniltinin nereden geldiğini ararken, sesin hurma kütüğünden geldiği fark edildi. Kuru hurma kütüğü, Peygamber Efendimizden ayrılmaya dayanamamıştı.
Bunun üzerine Fahri Kainat Efendimiz, minberden indi, kütüğün yanına gelerek onu okşadı ve teselli etti. “Cennet’e dikilip sonsuza kadar müminlere hurma verecek bir ağaç olacağını” müjdeledi. Kütüğün sesi azalarak kesildi.
Efendimiz minbere çıktı ve hutbesini okudu. Allah’a şükürler edip şunları söyledi:
“Doğrusu şu hurma kütüğü benim ondan ayrılışıma dayanamadığı için ağladı ve bana olan özleminden inledi. Vallahi yanına varıp onu teskin etmeseydim iniltisi kıyamete kadar kesilmeyecekti.”
Not: O kütük daha sonra Peygamberimizin emriyle yerinden alınıp minberin altına defnoldu.
Hasanu’l-Basri -Allah ona rahmet eylesin.- bu hadisi şeriften bahsettiği zaman şöyle diyordu: ‘’E y Müslüman topluluğu! Ağaç Resulüllaha s.a.s. kavuşmasına olan arzusunun sevgisini paylaştı. Sizler ise Onu arzulamaya daha çok layıksınız.’’
Peygamberin s.a.s. gösterdiği yola aşırıya gitmeden ve ihmal etmeden tabi olmak Ona olan sevginin doğruluğundandır.
Taş Resulüllah s.a.s. ve sahabenin büyükleri üzerine çıktığı zaman hareket etti.
Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun.- rivayet etti. Şöyle buyurdu:
قال أبو هريرة - رضي الله عنه -: كان رسولُ الله - صلى الله عليه وسلم - على حِراء - جبل بمكّة - هو وأبو بكرٍ وعمرُ وعثمانُ وعليٌّ وطلحةُ والزُّبير، فتحرَّكت الصخرةُ، فقال رسولُ الله - صلى الله عليه وسلم -: «اهدأ فما عليك إلا نبيٌّ أو صدِّيقٌ أو شهيدٌ»؛ رواه مسلم.
‘’Resulullah s.a.s. Hira -Mekkede dağdır.- üzerinde idi. Resulüllah, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha ve Zübeyir beraber idiler. Kaya hareket etti. Resulüllah s.a.s. buyurdu: ‘’Sakin ol. Senin üzerinde peygamber vardır. Veya sıddık (Çok dürüst) vardır. Veya şehit vardır.’’ İmam Müslim rivayet etti.
Bilakis Resulüllah s.a.s. hulefa-i raşidin ile beraber dağın üzerine çıkınca dağın tamamı sallandı.
Hz. Enes r.a. rivayet etti. Şöyle buyurdu:
قال أنسٌ – رضي الله عنه -: صعِد النبي – صلى الله عليه وسلم – أُحُدًا ومعه أبو بكرٍ وعُمر وعُثمان، فرجَفَ بهم، فضربَه برِجلِه، قال: «اثبُت أُحُد، فما عليك إلا نبيٌّ أو صِدِّيقٌ أو شهِيدان»؛ رواه البخاري.
‘’Resulüllah s.a.s. Uhut dağı üzerine çıktı. Ebu Bekir, Ömer ve Osman Onun ile beraberdi. Dağ onlara şiddetle sallandı. Resulüllah ayağı ile dağa vurdu. Şöyle buyurdu: ‘’Uhut sabit hareketsiz ol. Senin üzerinde Peygamber vardır. Veya sıddık (Çok dürüst) vardır. Veya iki tane şehit vardır.
İbnu’l-Muneyir r.a. şöyle dedi: ‘’Bu neşelenmenin sarsıntısıdır. Bu sarsıntı peygamberlik sıddıklık ve şehitlik makamının delilidir. O makam kime dokanırsa sevincini gerektirir.’’
Kim Allaha ve Resulüne mü’min olduğu halde iman ederse muhakkak Uhut Dağı onu sever.
Resulüllah s.a.s. şöyle buyurdu:
قال - عليه الصلاة والسلام -: «أُحُدٌ جبلٌ يُحبُّنا ونُحبُّه»؛ رواه البخاري.
‘’Uhut dağdır. O bizi sever biz de onu severiz.’’ İmam Buhari bu hadisi rivayet etti.
İmam En-Nevevi r.a. şöyle dedi: ‘’Uhut hakikaten bizi seviyor. Allah onda kendisini sevecek bir ayrıcalık yarattı.’’
Resulüllah’ın hane halkında vahşi hayvan vardı. Resulüllah s.a.s. evine girdiği zaman Resulüllaha eziyet olmasın diye hayvan hareket etmezdi.
وكان عند آل رسول الله - صلى الله عليه وسلم - حيوانٌ وحشيٌّ إذا دخل النبي - صلى الله عليه وسلم - بيتَه لم يتحرَّك الحيوان لئلا يُؤذِي النبي - صلى الله عليه وسلم
Hz. Aişe r.a. şöyle buyurdu:
قالت عائشة – رضي الله عنها -: "كان لآل رسول الله – صلى الله عليه وسلم – وحشٌ، فإذا خرجَ رسولُ الله – صلى الله عليه وسلم – لعبَ واشتدَّ وأقبلَ وأدبرَ، فإذا أحسَّ برسول الله – صلى الله عليه وسلم – قد دخلَ ربضَ – أي: جلسَ – فلم يترمرَم – أي: لم يتحرَّك – ما دامَ رسولُ الله – صلى الله عليه وسلم – في البيت كراهيةَ أن يُؤذِيَه"؛ رواه أحمد.
‘’Resulüllah s.a.s in hane halkının vahşi hayvanı vardı. Resulüllah s.a.s. çıktığı zaman şiddetle oynar ileri geri giderdi. Resulüllah’ın geldiğini hissettiği zaman içeri girer otururdu. Resulüllah evde olduğu sürece kendisine eziyet eder korkusu ile hareket etmezdi.’’ İmam Ahmet rivayet etti.
İnsanların ve cinlerin ası olanların dışında mahlukatın tamamı muhakkak Muhammet’in Allah’ın Resulü olduğunu biliyordu.
Hz. Cabir r.a. şöyle dedi:
قال جابرٌ – رضي الله عنه -: أقبَلنا مع رسول الله – صلى الله عليه وسلم – من سفَرٍ، حتى إذا دفعنا إلى حائطٍ من حيطان بني النجار، إذا فيه جملٌ لا يدخلُ الحائطَ أحدٌ إلا شدَّ عليه – أي: هاجَ عليه -.فذكروا ذلك للنبي - صلى الله عليه وسلم -، فجاء حتى أتى الحائط، فدعا البعيرَ فجاء واضِعًا مِشفراه - وهي كالشَّفَة من الإنسان -، وضعَ مِشفراه إلى الأرض حتى بركَ بين يدي النبي - صلى الله عليه وسلم -، فقال النبي - صلى الله عليه وسلم -: «هاتُوا خِطامَه» فخطمَه ودفعَه إلى صاحبِه، ثم التفتَ النبي - صلى الله عليه وسلم - إلى الناس وقال: «إنه ليس شيءٌ بين السماء والأرض إلا يعلمُ أني رسولُ الله إلا عاصِي الجنّ والإنس»؛ رواه أحمد.
‘’Biz Resulüllah s.a.s. ile beraber seferden yolculuktan döndük. Neccar oğullarının duvarına kadar mecburen geldik. Orada bir deve vardı. Devenin şiddetli hücumundan kimse duvarın içine giremiyordu. Bu olayı Resulüllah’a haber verdiler. Resûlullah duvara kadar geldi. Deveyi çağırdı. Deve dudaklarını -insan dudağı gibi- koyarak deldi. Resulüllah’ın önünde diz çökerek dudaklarını yere koydu. Resulullah -‘’Yularını getirin.’’ Buyurdu. Devenin yularını bağladı. Onu sahibine verdi. Sonra Resulüllah s.a.s. insanlara yöneldi. Ve şöyle buyurdu: ‘’Şu bir gerçektir ki gök ile yer arasında bulunan cinlerin ve insanların ası olanlar harıç her şey benim Allah’ın Resulü olduğumu bilir.’’ İmam Ahmet rivayet etti.
Kim İslam alimlerinden olursa; göklerde olanlar yerde olanlar ve balıklar ona af olması için dua ederler.
Resulüllah s.a.s. şöyle buyurdu:
قال - عليه الصلاة والسلام -: «وإن العالِم ليستغفِرُ له من في السماوات ومن في الأرض، والحِيتان في جوف الماء»؛ رواه أبو داود.
‘’Göklerde ve yerde olan her şey, hatta su içindeki balıklar, âlim için Allah'tan rahmet diler.’’ İmam Ebu Davut rivayet etti.
وشجرُ الغرقَد يُوالِي المُؤمنين وينصُرُهم، قال - عليه الصلاة والسلام -: «تُقاتِلون اليهودَ حتى يختبِئَ أحدُهم وراءَ الحجر، فيقول: يا عبدَ الله! هذا يهوديٌّ ورائِي فاقتُله»؛ متفق عليه.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslümanlarla Yahudiler çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yahudi taşın, ağacın arkasına saklanacak, bunun üzerine o taş, o ağaç Yahudiyi kovalayan kimseye, ‘Ey Müslüman! Arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!’ diyecek. Yalnız Garkad ağacı bir şey söylemeyecek; çünkü o Yahudilerin ağaçlarındandır.” (Hadis muttefekun aleyhtir.
Müslümanın telbiye getirmesi ile telbiye getirenler.
Sehl b. Sa’d’dan (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
"عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : "مَا مِنْ مُسْلِمٍ يُلَبِّى إِلاَّ لَبَّى مَنْ عَنْ يَمِينِهِ وَ شِمَالِهِ مِنْ حَجَرٍ أَوْ شَجَرٍ أَوْ مَدَرٍ حَتَّى تَنْقَطِعَ الْأَرْضُ مِنْ هَهُنَا وَهَهُنَا
Sehl b. Sa’d’dan (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: "Bir Müslüman (hacda veya ümrede) telbiye getirdiğinde sağında ve solunda (eliyle işaret ederek) şuradan şuraya kadar yeryüzündeki taş, ağaç, toprak ne varsa hepsi onunla birlikte telbiye getirir." Tirmizî, Hac, İbn Mâce, Menâsik,
Gök ve yer müminin ayrılığının üzüntüsünden ağlar.
Not; Telbiye duası;
لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ، إِنَّ الْحَمْدَ، وَالنِّعْمَةَ، لَكَ وَالْمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ
“Buyur (emret) Allah’ım! Emrine amadeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Emrine amadeyim buyur! Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.”
Allah Sübhanehu Firavunun kavminden bahsederken şöyle buyurdu:
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرٖينَ
Duhan suresi 44.29 Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
İbn-i Abbas r.a. rivayet etti.
قال ابن عباس - رضي الله عنه -: "إذا فقدَ المؤمنُ مُصلاَّه من الأرض التي كان يُصلِّي فيها ويذكُر الله فيها بكَت عليه السماءُ والأرض".
“Mü’min öldüğü zaman yeryüzünün kıtaları, ‘Allah’ın kulu, mü’min ölmüştür’ diye birbirlerine nida ederler. Bunun üzerine yer ve gök onun ölümüne ağlarlar. Rahman olan Allah (c.c): ‘Kulumun üzerine sizi ağlatan nedir?’ buyurur. Yer ve gök: ‘Ya Rabbi! Bastığı hiçbir yer yoktur ki o, seni anmış olmasın’ derler.”
Allaha ası olanlara gelince; Gerçekten mahlukat onlardan eziyet görür. Onlar öldüğü zaman mahlukat ası olan onlardan rahat eder.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in önünden bir cenaze geçti.
مُرَّ على النبي - صلى الله عليه وسلم - بجنازةٍ فقال: «مُستريحٌ ومُستراحٌ منه». قالوا يا رسول الله! ما المُستريحُ والمُستراحُ منه؟ قال: «العبدُ المؤمنُ يستريحُ من نصَب الدنيا وأذاها إلى رحمة الله، والعبادُ الفاجرُ يستريحُ منه البلاد والعباد والشجرُ والدوابُّ»؛ متفق عليه.
“Müsterihun ve müsterâhun minhû” buyurdu. Ashabı sordu: İstirahat eden ve istirahat edilen kimdir? Efendimiz şöyle cevap verdi: Müsterih = istirahat eden mü’min kuldur. Öldüğünde dünyanın eziyet ve sıkıntılarından kurtulur, Allah’ın rahmetine erer. Müsterâhûn minh yani kendisinden kurt ulunan ise kulların, ülkelerin, bitkilerin ve hayvanların, şerrinden kurtulduğu kimsedir.” (Hadis muttefekun aleyhtir.
Allaha eş ve şirk koşmak günahların en büyüğüdür. Cansız varlıklar Allah Teâlâ’ya ortak koşulduğunu işittiği zaman ilahlığındaki hakkının noksanlaşmasından Allah’ın azametinden dehşete kapılırlar.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًا
Meryem suresi 19.88 Onlar, "Rahmân, bir çocuk edindi" dediler.
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْپًا اِدًّا
Meryem suresi 19.89 Andolsun, siz çok çirkin bir şey ortaya attınız.
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا
اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَدًا
Meryem suresi 19.90-91 Rahman'a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir!
Kuş (Hüdhüd) ademoğullarından müşriklere Allaha şirk koşmalarını ret ederek ve onları tevhide (Allah’ın varlığına birliğine) davet ederek konuştu.
Hüdhüd kuşu Süleyman a.s. şöyle dedi:
فَمَكَثَ غَيْرَ بَعٖيدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهٖ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَاٍ بِنَبَاٍ يَقٖينٍ
Nemil suresi 27.22 Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman'a) şöyle dedi: "Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe'den sana sağlam bir haber getirdim."
اِنّٖى وَجَدْتُ امْرَاَةً تَمْلِكُهُمْ وَاُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَیْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظٖيمٌ
Nemil suresi 27.23 "Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm."
وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبٖيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ
Nemil suresi 27.24 "Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar."
اَلَّا يَسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذٖى يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ﴿Secde﴾ -
Nemil suresi 27.25 "Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah'a secde etmesinler diye (şeytan onları yoldan çıkarmış.)"
Hüdhüd hayırlı olana, yalnız Allaha ibadet etmeye ve Ona secde etmeye davet edince Hüdhüdün öldürülmesi yasaklandı. İmam Ahmet rivayet etti.
Ey Müslümanlar sonra:
Melaikelerin, cemadatın (cansız varlıkların) ve hayvanların tamamı Allah’ı noksan sıfatlardan uzak tutarak ve Allah vardır birdir diye konuşur. Allaha secde eder ve Ona itaat ederler. Ademoğluna da böyle olması gerçektir.
İnsan Allaha kulluğunu gerçekleştirirse mahlukatın en şereflisi olur. İnsanlardan kim Allaha şirk ortak eş koşarsa hayvan ondan daha eksiksiz tamam olur.
Allah Sübhanehu şöyle buyurdu:
وَلَقَدْ ذَرَاْنَا لِجَهَنَّمَ كَثٖيرًا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَا اُولٰئِكَ كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ اُولٰئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Araf suresi 7.179 Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖ وَالْاَرْضُ جَمٖيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمٖينِهٖ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Zumer suresi 39.67 Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O'nun elindedir. Gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.
Allah cc beni ve sizleri Yüce Kur’an’da mübarek eylesin. Beni ve sizleri Kur’an’da bulunan ayetlerle hikmeti zikir ile faydalandırsın.
Allahtan bağışlanmamı, sizin bağışlanmanızı ve bütün Müslümanların bütün günahlardan bağışlanmasını istiyorum.
Kâinatın Allah Teâlâ’ya İbadeti
İkinci Hutbe
Hamt alemlerin Rabbi ihsanindan başarılı kıldığından ve minnettarlığından şükrün kendisine ait olduğundan Allaha aittir.
Allahtan başka ilah olmadığına, tek olduğuna, ortağı olmadığına, şanını yüceltmek için şahitlik ederim.
Muhakkak Nebimiz Efendimiz Muhammet’in Allah’ın Kulu, Emin güvenilir Resulü olduğuna şahitlik ederim.
Ey Allah’ım! Kulun Resulün Muhammet’e, Hane Halkına ve cömert arkadaşlarına salat selam ve mübarek eyle.
Ey Müslümanlar:
Mahlukat Allaha karşı boynu büküktür. Allaha itaat edendir. Allahtan aşağıda olan bir şeyin ilah olarak dua edilmesi haram olur.
Allah Subhanehu şöyle buyurdu:
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذٖى خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ﴿Secde﴾ -
Fussılet suresi 41.37 Gece, gündüz, güneş ve ay Allah'ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah'a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin.
Mahlukat Allaha teslim olmasına rağmen, Allaha itaat etmemiz ve onu kullanabilmemiz için bize itaat ediyor.
Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu:
وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ جَمٖيعًا مِنْهُ اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Casiye suresi 45.13 Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.
Kim Rabbine itaat ederse Allah onu en yüksek mekanlara yükseltir. Sonra Allah size Peygamberi üzerine salat ve selam getirmenizi emrettiğini biliniz.
Allah Teala indirdiği Muhkem Kitabında şöyle buyurdu:
اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا
Ahzap suresi 33.56 Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.
اللهم صلِّ وسلِّم وزِد وبارِك على نبيِّنا محمدٍ، وارضَ اللهم عن خلفائه الراشدين الذين قضَوا بالحق وبه كانوا يعدِلون: أبي بكرٍ، وعُمر، وعُثمان، وعليٍّ، وعن سائر الصحابةِ أجمعين، وعنَّا معهم بجُودِك وكرمِك يا أكرم الأكرمين.
‘’Ey Allah’ım! Muhammet, hanımları, zürriyeti üzerine çokça salat ve selam ve ziyade eyle.
Ey Allah’ım! Bütün sahabeler den razı ol.
Ey Allah’ım! Doğru yola ileten adil olan imamlardan Hülefa-i Raşidin’den razı ol. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve diğer peygamberinin sahabelerinden hepsinden razı ol. Ordularınla keremin ile onları koru. Ey ikram sahibi Allah’ım.
اللهم أعِزَّ الإسلام والمسلمين، وأذِلَّ الشرك والمشركين، ودمِّر أعداء الدين، واجعل اللهم هذا البلد آمِنًا مُطمئنًّا رخاءً وسائر بلاد المسلمين.
Ey Allah’ım! İslami ve Müslümanları aziz eyle.
Ey Allah’ım! Şirki ve müşriklerin değerini düşür. Ey alemlerin Rabbi olan Allah’ım. Allah’ım! Senin düşmanlarını din düşmanlarını yerle bir eyle yok eyle. Allah’ım! Senin düşmanlarını din düşmanlarını yerle bir eyle yok eyle. Onların ülkelerini emniyet yurdu ve iman yurdu eyle Ey kuvvetli ve aziz olan Rabbim.
اللهم من أرادَنا أو أراد الإسلام أو المسلمين بسُوءٍ فأشغِله في نفسه، واجعل كيدَه في نجره، والقِ الرُّعبَ في قلبِه.
Ey Allah’ım! Kim bize ve Müslümanlara kötülük yapmak isterse onu kendi nefsi ile meşgul eyle. Hilesini aleyhine eyle. Kalbine korku ver.
وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Bakara suresi 2.201 Onlardan, "Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru" diyenler de vardır.
اِنَّ اللّٰهَ يَاْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَاٖيتَاٸِ ذِى الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْیِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Nahil suresi 16.90 Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
Celil olan Yüce olan Allah’ı zikredin. O da sizi zikretsin. Nimetlerinden dolayı ona şükredin size daha fazla nimet versin. Allah’ı zikretmek daha büyüktür. Allah sizin yaptıklarınızı biliyor.
19Aralık 2024
Tercüme Eden: İbrahim SIRMALI
Emekli Müftü, İcazetli
Not: Hutbe Eş-Şeyh Abdu’l-Muhsin bin Muhammet El-Kasim Mescidi Nebi İmamı tarafından 01.Mart.2024 tarihinde okunmuştur.
https://www.alukah.net/ ten alıntıdır.