Hamt alemlerin Rabbi Allaha aittir. Ey Allah im! İslam ve iman nimeti verdiğinden hamt ancak sana aittir. Yine bizleri ümmeti Muhammet’ten (Ona salat ve selam olsun) eylediğinden hamt sana aittir.
Allahtan başka ilah olmadığına, tek olduğuna ve ortağı olmadığına şahitlik ederim. Ve yine muhakkak Hz. Muhammed’in Allah’ın cc. kulu ve resulü olduğuna şahitlik ederim. Ey Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e, hane halkına ve sahabesine hepsine salat (dua), selam (esenlik) ve kutlu eyle.
Bundan sonra ey Müslümanlar.
Allah Teala şöyle buyuruyor:
قَدْ كَانَ لَكُمْ اٰيَةٌ فٖى فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِلُ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَاُخْرٰى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَاْيَ الْعَيْنِ وَاللّٰهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهٖ مَنْ يَشَاءُ اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُولِى الْاَبْصَارِ
Al-i İmran suresi 3.13 Şüphesiz, karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu. Öteki ise kâfirdi. (Onları) göz bakışıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da dilediğini yardımıyla destekliyordu. Basireti olanlar için bunda elbette ibret vardır.
Allah Teala şöyle buyurdu:
يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُولِى الْاَبْصَارِ
Nur suresi 24.44 Allah, geceyi ve gündüzü döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi olanlar için bir ibret vardır.
İslam kardeşleri!
Günler geçiyor, ölüm geliyor, vaazlar ortada, olaylar acı. Burada acımasız çatışmalar ve orada ise talihsizlik alarm var. Fitneler var. Ve düşünmeyi, hatırlamayı, nasihat ve ders almayı gerektiren dalgalanmalar değişiklikler var.
Öğüt ve düşünce ehli nerededir? Saygın olanlar ve yanlış olanı engelleyenler nerededir? Ne mutlu, öğütten faydalanan ve vaaz kendisini uyandıran kimseye. O ihtiyatlı davrandı ve uyanık davrandı. Ancak istekleri kendisini haktan alıkoyan büyük bir kayıptadır. Hadiseler ancak gafleti artırıyor. Vaaz ve öğütler ancak sertlik ve acımasızlığı artırıyor.
Allah Teala şöyle buyurdu:
هُوَ الَّذٖى اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَاَمَّا الَّذٖينَ فٖى قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَاْوٖيلِهٖ وَمَا يَعْلَمُ تَاْوٖيلَهُ اِلَّا اللّٰهُ وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِهٖ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّا اُولُوا الْاَلْبَابِ
Al-i İmran 3.7 O, sana Kitab'ı indirendir. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.
Allah Teala şöyle buyurdu:
سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشٰى
Ala suresi 87.10 Allah'a karşı derin saygı duyarak O'ndan korkan öğüt alacaktır.
وَيَتَجَنَّبُهَا الْاَشْقٰى
اَلَّذٖى يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرٰى
Ala suresi 87. 11-12 En büyük ateşe girecek olan en bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır.
Öğüt, zikir ve tefekkür ehli, kurtulan topluluktur. Onlar Allahtan sakınanlardır. Burada Kur-an- Kerimde ibret almak ile Allahtan sakınmak arasında düşünülen şeyler vardır.
Allah Teala şöyle buyurdu:
فَقَالَ اَنَا رَبُّكُمُ الْاَعْلٰى
Naziat suresi 79.24 "Ben, sizin en yüce Rabbinizim!" dedi.
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُولٰى
Naziat suresi 79.25 Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı.
اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰى
Naziat suresi 79.26 Şüphesiz bunda Allah'tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.
İbret alan kimse; Rabbinin korkusu ile kalbi dolan kimsedir. Aynı şekilde ibreti ancak akıllı olanlar alır.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوحٖى اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى اَفَلَمْ يَسٖيرُوا فِى الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذٖينَ اتَّقَوْا اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Yusuf suresi 12.109 Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
حَتّٰى اِذَا اسْتَيْپَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّىَ مَنْ نَشَاءُ وَلَا يُرَدُّ بَاْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمٖينَ
Yusuf suresi 12.110 Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hâle gelip yalanlandıklarını düşündükleri sırada, onlara yardımımız geldi de, böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez.
لَقَدْ كَانَ فٖى قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُولِى الْاَلْبَابِ مَا كَانَ حَدٖيثًا يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْدٖيقَ الَّذٖى بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصٖيلَ كُلِّ شَیْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
12.111 Andolsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. Kur'an, uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi ayrı ayrı açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir.
İşte akılın bu düşünceleri muhafaza edip koruması gereklidir. Bu şekilde itibarlı oluruz.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِى الْبِلَادِ هَلْ مِنْ مَحٖيصٍ
Kaf suresi 50.36 Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var?
اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهٖيدٌ
Kaf suresi 50.37 Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.
Bize görüş ve ileriyi görmemiz gereklidir. Bu şekilde feryat ve figan ile vaaz ve nasihati dinler ibret alırız.
Allah Teala şöyle buyurdu:
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُزْجٖى سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهٖ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فٖيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصٖيبُ بِهٖ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهٖ يَذْهَبُ بِالْاَبْصَارِ
Nur suresi 24.43 Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün. O, gökten, oradaki dağ (gibi bulut)lardan dolu indirir de onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de geri çevirir. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alacak.
يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُولِى الْاَبْصَارِ
Nur suresi 24.44 Allah, geceyi ve gündüzü döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi olanlar için bir ibret vardır.
Ey Müslümanlar!
Beşerin hayatı olayların ve gerçeklerin toplamıdır. Bu olay ve gerçeklere rağmen insanlardan çok azı bu olaylardan ibret alıp nasihatlerden istifade edip faydalanabiliyorlar.
Nebi (s.a.v.)e Kur-an-i Kerim arkadaşlarını terbiye edip yönetmek için ümmetlerin, halkların ve geçmiş toplulukların olayları ve gerçekleri ile kendisine iniyordu. Bu K. Kerimin inişi ibret ve vaz-u nasihat almak hedefi ile iniyordu.
Bu kâinatta Allah’ın sünnetini kapsamı içine almak için iniyordu. İyi ile kötü olanın arasını hak ile batıl olanın arasını ayırmak için iniyordu. Kalplerdeki imanı tespit etmek, kesin kararlı olan kişilere ve sağlam irade sahibi olanlara uymak için iniyordu. Allah’ın azametini, kudretini ve faziletini mümin kullarına şuurlandırıp bilgilendirmek için iniyordu. Allah’ın kafirlere, münafıklara, zalimlere ve kibirli olanlara kuvvetinin, azabının ve intikamının şiddetini şuurlandırıp bilgilendirmek için iniyordu.
Allah Teala şöyle buyurdu:
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ
اِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ
اَلَّتٖى لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِى الْبِلَادِ
وَثَمُودَ الَّذٖينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ
وَفِرْعَوْنَ ذِى الْاَوْتَادِ
Fecir suresi 89.6 -10 (Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd'un kavmi) Âd'e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem'e, vadide kayaları oyan (Salih'in kavmi) Semûd'a, kazıklar sahibi Firavun'a ne yaptığını görmedin mi?
اَلَّذٖينَ طَغَوْا فِى الْبِلَادِ
فَاَكْثَرُوا فٖيهَا الْفَسَادَ
Fecir suresi 89.11-12 Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk çıkaran kimselerdi.
فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ
Fecir suresi 89.13 Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı.
اِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ
Fecir suresi 89.14 Şüphesiz Rabbin, gözetlemededir.
Bu kur’an terbiyesi müminler içindir. Bu terbiye müminlerin imanını artırır. İsteklerinin dindarlığını artırır. Kederlerinden kurtulmalarını sağlar. Bunlar azaba ve baskıya rağmen olur. Belanın kuvveti ne kadar çok olsa da Müslüman bilir ki kendisinin Büyük Rabbi ve merhamet eden ilahi vardır. Göklerin ve yerin yönetimi onun kudret elindedir. Kullarını imtihan eder. Onların mekanlarını yükseltir. Sevaplarını artırır. Sonra onlara bunlar mümkündür.
ففي صحيح البخاري: (عَنْ خَبَّابِ بْنِ الأَرَتِّ قَالَ شَكَوْنَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ – صلى الله عليه وسلم – وَهْوَ مُتَوَسِّدٌ بُرْدَةً لَهُ فِي ظِلِّ الْكَعْبَةِ فَقُلْنَا أَلاَ تَسْتَنْصِرُ لَنَا أَلاَ تَدْعُو لَنَا. فَقَالَ « قَدْ كَانَ مَنْ قَبْلَكُمْ يُؤْخَذُ الرَّجُلُ فَيُحْفَرُ لَهُ فِي الأَرْضِ فَيُجْعَلُ فِيهَا، فَيُجَاءُ بِالْمِنْشَارِ فَيُوضَعُ عَلَى رَأْسِهِ فَيُجْعَلُ نِصْفَيْنِ، وَيُمَشَّطُ بِأَمْشَاطِ الْحَدِيدِ مَا دُونَ لَحْمِهِ وَعَظْمِهِ، فَمَا يَصُدُّهُ ذَلِكَ عَنْ دِينِهِ ،وَاللَّهِ لَيَتِمَّنَّ هَذَا الأَمْرُ، حَتَّى يَسِيرَ الرَّاكِبُ مِنْ صَنْعَاءَ إِلَى حَضْرَمَوْتَ لاَ يَخَافُ إِلاَّ اللَّهَ وَالذِّئْبَ عَلَى غَنَمِهِ، وَلَكِنَّكُمْ تَسْتَعْجِلُونَ»،
Sahih-i Buhari’de şu hadis-i şerif mevcuttur: (Hebban b. El-Eretti rivayet etti. Şöyle dedi: Resulullah s.a.v. e şikayet ettik. Resulullah Kabenin gölgesinde cübbesini yastık edip başının altına koymuştu. Bizler bize yardım talep etmeyecek misin? Bize dua etmeyecek misin? Dedik. Resulullah şöyle buyurdu: ‘’Sizden önceki toplumlarda adam alınıyordu. O adama toprakta kuyu kazılıp adam kuyuya konuluyordu. Testere getiriliyordu. Testere başının üzerine konuluyordu. Adam ikiye ayrılıyordu. Etinin ve kemiğinin aşağısı demir taraklarla taranıyordu. Bu eziyetler kendisini dinini yaşamasına engel olamıyordu. Allaha yemin olsun ki bu iş kesinlikle tamam olacaktır. O kadar tamam olacak ki hayvanına binen kimse San’adan Hadremute kadar korkusuzca gidecektir. Ancak Allahtan korkacak veya koyunu varsa kurttan korkacaktır. Ancak sizler acele ediyorsunuz.’’
K. Kerim birçok ayeti kerimelerde mevcut olan hadiselerle müminleri terbiye etmeye devam ediyor. Müslümanlar dersler ve ibretler aldılar. O hadiselerden nefislerini temizlemek ve geleceklerini imal etmek için istifade edip faydalandılar. K. Kerim Müslümanlara Ashab-i Uhdut kıssasını anlattı.
Allah Teala şöyle buyurdu:
قُتِلَ اَصْحَابُ الْاُخْدُودِ
اَلنَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ
Buruc suresi 85. (3-5) Şâhitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki, (mü'minleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lânetlenmiştir.
(Açıklama: 4-5 nci âyetlerde, insanları sırf inançları yüzünden ateş dolu hendeklere doldurarak yakanlar lânetlenmektedir. “Kutile” öldürüldü demek ise de, burada kahroldu, lânetlendi anlamındadır. Uhdûd, Yemen’le Suudî Arabistan sınırı üzerindeki bir yerin adıdır. Uzun hendek demektir. Bu yörede yaşayan Necran halkı Hıristiyan olmuştu. Yemen’de, Yahudi olan Himyer kralı Zûnuvas, VI ncı M. yüzyılda, bunların üzerine askerler göndermiş; ya Hıristiyanlığı bırakıp Yahudiliğe döneceklerini, ya da ateşte yakılacaklarını söylemiş. Necran halkı dinlerinden dönmeyince, Zûnuvas, on iki bin kişiyi ateş dolu hendeklere attırıp yaktırmıştır (bk. Râzî, Mefêtîhu’l-Gayb, XXXI, 118). Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre de, olay Yemen’de geçmiştir (S. Ateş, age, X, 396). İşte bu zulüm sırasında, kimi Necranlılar kaçarak, Hıristiyan olan Habeş Necâşîsi ile Bizans İmparatoru’ndan yardım istemişlerdi. Necâşî, bir orduyla Yemen’e saldırmış ve Zûnuvas’ı öldürüp, Yemen bölgesini Habeşistan’a katmıştır. Hz. Ömer, kendi döneminde Hıristiyan şehitleri onurlandırmak için, o yöreye bir câmi yaptırmıştır (M. Hamidullah, Aziz Kur’an, 85/4).)
اِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ
وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنٖينَ شُهُودٌ
Buruc suresi 85.6-7 O vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَزٖيزِ الْحَمٖيدِ
اَلَّذٖى لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ شَهٖيدٌ
Buruc suresi 85.8 -9 Onlar Müminlere ancak; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi ve övülmeye lâyık Allah'a iman ettikleri için kızıyorlardı. Allah, her şeye şahittir.
Ey Müslümanlar!
Biz Müslümanlara bugün gerekli olan meydana gelen olaylardan İslam ümmetinin durumunu derlenip toparlanmasında ve değerlendirmesinde istifade etmemizdir. Meydana gelen olaylardan dersler ve ibretler almaktır.
Yerine getirilmesi gerekeni değerlendirmek, durumumuza müracaat etmek ve hatalarımızı düzeltmektir. Bunu İslam ümmetinin keşfine çıkmak, talan edilen şerefini ve kaybolan medeniyetine dönmek için yapmalıyız. Evet bundan Gazze’ye ve diğer İslam ülkelerine savaşı kastediyorum.
Savaş günleri sanki seneler gibi uzun süreli geçiyor. O günler ağır olan ağrı ve sızılar taşıyorlar. Gerçekten o harptır. Herkesi sere serpe yere yatırmayı yerine getirdi. Zayıf milletlerin mevzi ve yerlerini güçsüzleştirdi. Bize acıları alevlendirdi.
Bu harp Gazze’de yapılan harptır. Bu harp diğer harpler gibi olmadı. Bu harp bütün insanlığın manalarını ihlal edicidir. Ahlaki değerlere açıkça el koyandır. Bütün dünyanın tamamı yok ediciliğin manasının doyumunu ve imha ediciliğin manasının doyumunu gördü.
Büyük harp cephaneliğinden, yasaklanmış silahlardan, toplumsal imhalar ile öldürmek ve soy kırım yapmak; bunlar ülkeleri virane eder ekini ve nesli helak ederler. Bunlar anne ile çocuğun arasını, okul ile maninin arasını, evler ile hasta haneler arasını ayırmaz. Gerçekten bu deli harbidir. Rahmet ve akıl manalarını inkar etmiştir.
Herkes; öldürmenin ve düşmanlığın savunmasız, hapsedilmiş ve halklar üzerindeki eserlerini bedenlerinin ürperttiğini gördü. Netice kocaman yıkımdır. Binlerce ölü ve yaralıdır. Bu olayların hepsi dünyanın gözleri ve kulakları altında meydana geliyor. Dünya devletleri kuruluşlarına sıkıntı veriyor. Maskeler düştü. Sloganların sahteliği kızışıp parladı.
Bu yaralamaların her birine rağmen ve Allah’ın yaptığı ve Allah’ın kaderinden kesin hüküm, göz alıcı ayetler, dersler, vaazlar, başarısızlıklar ve başarılar Müslümanlara uyarıdırlar. Hakikatlerin işinin özünü anlamaktır. Bu Müslümanların bunun ile bilinçli olmasını gerektirir. Şimdiki ve gelecekteki hayatlarında en etkin eser olacaktır.
Bu hakikatlerin, derslerin ve ibret alınacak şeylerin bazılarından imanın müminlerin kalplerinde beşer kuvvetinin her birinden daha kuvvetli olmasıdır. Burada ölçü sayının çok olması değildir. Ancak ölçü imandır. Sabırdır. Metanettir.
Allah Teala şöyle buyurdu:
فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ اِنَّ اللّٰهَ مُبْتَلٖيكُمْ بِنَهَرٍ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنّٖى وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَاِنَّهُ مِنّٖى اِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهٖ فَشَرِبُوا مِنْهُ اِلَّا قَلٖيلًا مِنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا مَعَهُ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهٖ قَالَ الَّذٖينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا اللّٰهِ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلٖيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثٖيرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِرٖينَ
Bakara suresi 2.249 Tâlût, ordu ile hareket edince, "Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka." dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) "Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok." dediler. Allah'a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: "Allah'ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir."
Allah Teala şöyle buyurdu:
اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذٖى يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهٖ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
Al-i İmran suresi 3.160 Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etsinler.
Kuşatma altında ki Gazze halkı tamamen donanımlı askerinin önünde direnmeye güç getirdi. Bu silahlar öldüren ve tahrip edici teknoloji yapımı harp aletlerine ulaştı. Bu harp ahlakına aldırış etmeden yapıldı. Bununla beraber iman yardım ediyordu. Zalim hedefine ulaşmakta acze düşüyordu.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَرَدَّ اللّٰهُ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا خَيْرًا وَكَفَى اللّٰهُ الْمُؤْمِنٖينَ الْقِتَالَ وَكَانَ اللّٰهُ قَوِيًّا عَزٖيزًا
Ahzap suresi 33.25 Allah, inkâr edenleri, hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Allah, savaşta mü'minlere kâfi geldi. Allah, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
Şu bir gerçek ki harp aleti iman kuvveti önünde direnemez. Nefsini Allaha satan halkın hezimeti mümkün değildir.
Allah Teala şöyle buyurdu:
اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِى التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْجٖيلِ وَالْقُرْاٰنِ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذٖى بَايَعْتُمْ بِهٖ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ
Tövbe suresi 9.111 Şüphesiz Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kesin olarak va'detmiştir. Kimdir sözünü Allah'tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.
Yalnız başına iman ümmete yardım ediyor. Beyt-i Makdesin himayesinde beraber olanlar, sabredenler, dayanıklı olup direnenler onlar ihanet etmediler. Boyun eğmediler.
Alah Teala şöyle buyurdu:
وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِىٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثٖيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا اَصَابَهُمْ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِرٖينَ
Al-i İmran suresi 3.146 Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.
وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ اِلَّا اَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا فٖى اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ
Al-i İmran suresi 3.147 Onların sözleri ancak, "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et" demekten ibaretti.
فَاٰتٰیهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ
Al-i İmran suresi 3.148 Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever.
Ümmetin kimliğini ilan etmek bu hakikatlerden, derslerden ve ibretlerdendir. İşte o zaman Allah için cihat eden, Allah’ın ismi ile savaşan, Allah’ın tevhidi ile kendisine şehit diyen ve herkesin ‘’Bize Allah yeter’’ diyerek bağıranlar yardıma kavuşur.
İşte bu olay bu ümmetin kuvvetini Allahtan aldığının delildir. Bundan dolayıdır ki Müslümanlar Uhut savaşında parçalanınca Allah Teala onlara şöyle buyurdu:
قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسٖيرُوا فِى الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبٖينَ
Al-i İmran suresi 3.137 Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
هٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقٖينَ
Al-i İmran suresi 3.138 Bu (Kur'an), insanlar için bir açıklama, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ
Al-i İmran suresi 3.139 Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.
اِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ وَتِلْكَ الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمٖينَ
Al-i İmran suresi 3.140 Eğer siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir'de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez.
وَلِيُمَحِّصَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِرٖينَ
Al-i İmran suresi 3.141 Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar.
اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذٖينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرٖينَ
Al-i İmran suresi 3.142 Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَاَيْتُمُوهُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ
Al-i İmran suresi 3.143 Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.
وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ اَفَاٸِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰى اَعْقَابِكُمْ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْپًا وَسَيَجْزِى اللّٰهُ الشَّاكِرٖينَ
Al-i İmran suresi 3.144 Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَلَا تَهِنُوا فِى ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ اِنْ تَكُونُوا تَاْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَاْلَمُونَ كَمَا تَاْلَمُونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرْجُونَ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٖيمًا حَكٖيمًا
Nisa suresi 4.104 Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Sözümü söylüyorum. Bana ve size Allahtan bağışlanmak istiyorum.
İKİNCİ HUTBE
Hamt alemlerin Rabbi Allaha aittir. Ey Allah im! İslam ve iman nimeti verdiğinden hamt ancak sana aittir. Yine bizleri ümmeti Muhammet’ten (Ona salat ve selam olsun) eylediğinden hamt sana aittir.
Allahtan başka ilah olmadığına, tek olduğuna ve ortağı olmadığına şahitlik ederim. Ve yine muhakkak Hz. Muhammed’in Allah’ın cc. kulu ve resulü olduğuna şahitlik ederim. Ey Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e, hane halkına ve sahabesine hepsine salat (dua), selam (esenlik) ve kutlu eyle.
Bundan sonra ey Müslümanlar.
Gazze hadisesinin ortaya çıkardığı hakikatler, dersler ve ibretler islam halklarını birbirine kaynaştırıyor. Onları birbirine bağlıyor. Onları cihat ile, dua ile ve mal ile din kardeşlerine yardım etmeye çağırıyor.
Muhakkak Müslümanların yöneticilerinin bazıları imkanlarını harekete geçirmiştir. Bir kelime üzerinde toplandılar. Acılarımızdan dolayı ağlamaktan gözlerimizi yaralayan kaderle toplanıp bir araya geldiler. Saflarımızı birleştirip kaynaşmanın sevinci.
Müslüman halklar milli şuur ve idrak merhalesine ulaştı. Bize milli şuur ile beraber sorumluluğu da vermemiz gereklidir. Müjdeli olan şeylerden biriside ümmete verilmesi gereken olanların hakikatini anlamasıdır. Olan olaylara nasıl bir görüş ile tedbir alınmasıdır. Filistin davası her bir Müslümanın davasıdır. Tek bir halkın, bir ırkın, bir grubun ve bir kuruluşun davası değildir.
Şayet birbirine kenetlenmemiz artsa da, birliğimiz artsa da, birbiri ile uyumumuz arsada kardeşliğimiz artsa da, saflarımızı sıkıştırmamız artsa da, toplumu birleştirsek de, kardeşliğimizi belgelendirsek de kötülüğün derinliği ve olayın ihtişamı bizi ondan faydalanmaya ve onu ifade etmeye davet ediyor.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رٖيحُكُمْ وَاصْبِرُوا اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ
Enfal suresi 8.46 Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
İnsan ve devlet ilişkilerindeki İslam metodu ile muasır batı medeniyeti arasındaki büyük ayrılık farkını anlatmak için insanları bilinçlendirmek; yanında durulması gereken hakikatlerin bazılarındandır. Savaşan iki taraf arasındaki esirler muamelesinin sonunda biz bunu açıkça ve açık seçik gördük.
Bu esir değiştirme olayı muasır medeniyetinin kalitesini düşünmemiz gerektiği görüşünü artırıyor. Allah'a ibadet etmekten vazgeçtiğinde ve Allaha ibadetten Vazgeçtiği zaman ve maddi ilerlemenin ibadetinin yönteminde yürümesinde görülüyor. Beşerî sisteme yaslanmasında görüldü.
İstila etmede, galip olmada, zülüm etmede ve tecavüz etme alışkanlıklarından vaz geçmeyenler. Hangi mücerret akıl kanlı görüntüyü görür. Ondan sonra karar vericilerin saldırganlardan müdafaa edip özür beyan ettiğini görür. Hak sahibine direnişçilere saygı gösterip düşmanlığı ortadan kaldırıp kurban ile cellat arasını azarlayıp düzeltir.
Mühim işlerden o işleri felaket, fitne ve olay zamanında yapmak gerekir. Bu gerçekler, dersler ve ibretlerdendir. Yapılması gerekenler; ibadet ve itaat (salih amel) namaz, oruç, sadaka, dua, zikir, akraba ziyareti, yardımlaşmak, bolca harcamak, hediye vermek, iyiliği emretmek ve eziyetlere engel olmayı çokça yapmalıyız.
Fitneler ve olaylar çoğu kişinin aklını giderir. Helak eden şeyler onların yüzlerini kızartır. Allah’ın koruyanından başkası, Allaha iltica edenden başkası, hakkı yerine getirmeye yardım edenden başkası, batıl olanı iptal edenden başkası buna cesaret gösteremez. Allah Teala bizden içten tövbe, samimi amel, içten kendine yöneliş, faziletli olana değişim iradesi gördüğü zaman Allah Teala ferahlamayı acele eder. Halleri değiştirmeyi acele eder. Nimetleri bolca vermeyi acele eder. Öfke ve gazabı ortadan kaldırır.
Ey Müslümanlar!
Krizlerden nasihat ve ibret almak, nesilleri geliştirmeye bilinçlenmesine yardım eder. Geleceğin yollarının aydınlanmasına yardım eder.
Burada aklın çalışmasına, tefekkür etmesine, dünyadan ve etrafımızda olan olaylardan tedbir almaya davet vardır. Allah cc bize bizden öncekilerin gidişatına bakıp ibret almayı emretti. Bunu ibret almak samimi ders almak için yapıyor. Bu şekilde hayatımıza rehberlik ediyor.
Allah Teala şöyle buyurdu:
قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسٖيرُوا فِى الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبٖينَ
Al-i İmran suresi 3.137 Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
هٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقٖينَ
Al-i İmran suresi 3.138 Bu (Kur'an), insanlar için bir açıklama, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.
أكتوبر 5, 2024 5 Ekim 2024(Yazılış Tarihi)
Tarih: 16 Ekim 2024 (Tercüme Tarihi)
Tercüme Eden: İbrahim SIRMALI
(Emekli Müftü, İcazetli)
Hamidi İbrahem netten alıntıdır.