Allah Yolunda Şehitlik
Hamd, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan, her şeyi işiten, her şeyi gören Allah'a mahsustur. O, ilmiyle her şeyi kuşatmış ve her şeyi saymıştır. O'ndan başka ilah yoktur, dönüş O'nadır. Rabbime hamd eder, O'na şükreder, O'na tövbe eder ve O'ndan mağfiret dilerim.
Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, tektir, ortağı yoktur, Yücedir, Uludur. Yine şahitlik ederim ki Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın kulu ve Resulü, müjdeleyici, uyarıcı ve aydınlatıcı kandildir.
Allah'ım! Kulun ve Resulün Muhammed'e ve onun âl ve ashabına, büyük fazilet sahibi olanlara salat, selam ve bereket eyle.
Şimdi: Ey Allah'ın şerefli ve şerefli kulları! Yüce Allah, kullarını kendi yolunda acele etmeye, yarışmaya ve cömertçe vermeye teşvik etmiştir.
Allah Teala şöyle buyurmuştur:
سَابِقُوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاءِ وَالْاَرْضِ اُعِدَّتْ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْتٖيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظٖيمِ
Hadid suresi 57.21 Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah'a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَسَارِعُوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّقٖينَ
Al-i İmran suresi 3.133 Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
Allah Teala şöyle buyurdu:
مَنْ ذَا الَّذٖى يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ اَضْعَافًا كَثٖيرَةً وَاللّٰهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُطُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Bakara suresi 2.245 Kimdir Allah'a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O'na döndürüleceksiniz.
Allah Teala şöyle buyurdu:
اِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ اَنَّكَ تَقُومُ اَدْنٰى مِنْ ثُلُثَیِ الَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذٖينَ مَعَكَ وَاللّٰهُ يُقَدِّرُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ اَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْاٰنِ عَلِمَ اَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضٰى وَاٰخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِى الْاَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاٰخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَاقْرَؤُا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرًا وَاَعْظَمَ اَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ
Müzemmil suresi 73.20 (Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah'tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
İşte müminler bu mübarek meydanda yarıştılar. Biri para veriyor, biri malının yarısını veya üçte birini sadaka olarak veriyor. Biri bir sürü yardım ve hediye vadediyor, biri de kendini iyilik ve hayır işlerine adamış, zamanını Müslümanlara yardım, vaaz ve tebliğ yoluyla fayda sağlamaya adamış ve hepsi de Allah'ın izniyle doğru yoldadırlar.
Fakat bir kısım insanlar da vardır ki, onlar için dünya önemsizdir. Hayatın zevkleri ve süsleri onları aldatmaz. Çocukları ve aileleri için duydukları korku da onları alıkoymaz.
Onlar, pek çoğunun korkakça yürümeye cesaret edemediği bir yola girdiler. Çok az kişinin geçtiği bir yolu seçtiler. Ve en azimli olanların bile geçemeyeceği bir denize açıldılar.
Ömrün sınırlı, yolculuğun uzun olduğunu bildikleri için en yüksek mertebeleri seçip İslam'ın zirvelerine tırmandılar. Bir insanın sahip olduğu en değerli şeyin canı olduğunu bildikleri için onu Rablerine kurban ettiler. Mal ve mülk kandan daha önemsizdir. Ama yine de Allah yolunda kanlarını döktüler.
Yüce Allah'ın şu ayetini duydular:
اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِى التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْجٖيلِ وَالْقُرْاٰنِ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذٖى بَايَعْتُمْ بِهٖ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ
Tevbe suresi 9.111 Şüphesiz Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kesin olarak va'detmiştir. Kimdir sözünü Allah'tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.
Onlar Allah ile bir anlaşma yaptılar. Ticaretleri canları ve kanlarıydı. Allah katında vaat edilen bedel karşılık ise cennetti. Allah'tan daha çok ahdine vefalı kim olabilir? Allah'ım! Bu ne büyük bir anlaşma ve ne büyük bir kazançtır! Kârdır.
Ne kadar yüceler! Vatanlarını terk ettiler, eşlerini terk ettiler, çocuklarından ve arkadaşlarından ayrılıp Allah katında olanı aradılar.
Yatak zevklerini ve hayatın konforunu bırakıp Allah uğruna canlarını tehlikeye attılar. Ölümü en muhtemel yerde aradılar.
Ne kadar yüceler! Kalpleri ne kadar güçlü! Rableri Allah'a bağlılıklarını göstermek için boyunlarını ölüme uzatıp kanlarını döktüklerinde, Allah katında olanı umarak imanları ne kadar güçlüdür.
Tirmizî, Sünen’inde Mikdam bin Ma’di Kerib’den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
• فقد روى الترمذي في سننه من حديث المقدام بن معدي كرب قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: ((لِلشَّهِيدِ عِنْدَ اللَّهِ سِتُّ خِصَالٍ: يُغْفَرُ لَهُ فِي أَوَّلِ دَفْعَةٍ، وَيُرَى مَقْعَدَهُ مِنَ الجَنَّةِ، وَيُجَارُ مِنْ عَذَابِ القَبْرِ، وَيَأْمَنُ مِنَ الفَزَعِ الأَكْبَرِ، وَيُوضَعُ عَلَى رَأْسِهِ تَاجُ الوَقَارِ، اليَاقُوتَةُ مِنْهَا خَيْرٌ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا، وَيُزَوَّجُ اثْنَتَيْنِ وَسَبْعِينَ زَوْجَةً مِنَ الحُورِ العِينِ، وَيُشَفَّعُ فِي سَبْعِينَ مِنْ أَقَارِبِهِ)).
“Şehidin Allah katında altı ayrıcalığı vardır:
1-İlk akan kanla bağışlanır.
2-Cennetteki yerini görür.
3-Kabir azabından korunur.
4-Büyük Dehşet’ten (Kıyametin Kopmasından) emin olur.
5-Başına dünya ve içindekilerin hepsinden daha değerli bir yakut tacı konur.
6-Ve Hurilerden yetmiş iki hanımla evlenir.” Ve akrabalarından yetmiş kişiye şefaat eder.
Semure radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
• وَعَنْ سَمُرَةَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم: ((رَأيْتُ اللَّيْلَةَ رَجُلَيْنِ أتَيَانِي، فَصَعِدَا بِي الشَّجَرَةَ، فَأدْخَلانِي دَارًا هِيَ أحْسَنُ وَأفْضَلُ، لَمْ أرَ قَطُّ أحْسَنَ مِنْهَا، قالا: أمَّا هَذِهِ الدَّارُ فَدَارُ الشُّهَدَاءِ))؛ متفق عليه.
"Dün gece yanıma iki adam geldi. Beni bir ağaca çıkarıp şimdiye kadar gördüklerimden daha güzel ve mükemmel bir eve getirdiler. Dediler ki: Bu ev şehitlerin evidir." (Buhari ve Müslim)
İmam Ahmed, Müsned’inde İbn Abbas (r.a.)’dan rivayetle, Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
وروى الإمام أحمد في مسنده من حديث ابن عباس رضي الله عنه أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: ((الشُّهَدَاءُ عَلَى بَارِقِ نَهَرٍ - أي على جانب نهر - بِبَابِ الْجَنَّةِ فِي قُبَّةٍ خَضْرَاءَ، يَخْرُجُ عَلَيْهِمْ رِزْقُهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ بُكْرَةً وَعَشِيًّا)).
“Şehitler, cennetin kapısında, bir ırmak kenarında, yeşil bir kubbe içinde bulunurlar. Rızıkları sabah akşam kendilerine cennetten çıkar.”
Ey Müslümanlar! Allah yolunda şehit olmak, Allah'ın ancak onu hak edenlere bahşettiği yüce bir makamdır. Yüce Allah'ın, insanlığın seçkinleri için, en yüce toplulukla birlikte yaşamayı seçmesidir.
Allah Teala şöyle buyurdu:
اِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ وَتِلْكَ الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمٖينَ
Al-i İmran suresi 3.140 Eğer siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir'de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez.
Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmesi insanlar arasından uygulayıcılarını seçip tercih etmesi bunların peygamberlerin sohbetinde bulunmaları içindir.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُولٰئِكَ مَعَ الَّذٖينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّٖنَ وَالصِّدّٖيقٖينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحٖينَ وَحَسُنَ اُولٰئِكَ رَفٖيقًا
Nisa suresi 4.69 Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.
Ey Müslümanlar! Eğer Allah yolunda öldürülmenin ve şehit olmanın büyük bir sevabı olmasaydı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Allah yolunda üç defa öldürülmeyi istemezdi.
Ve işte Peygamber (s.a.v.) Buhari'nin rivayetine göre şöyle buyuruyor:
وها هو النبي صلى الله عليه وسلم كما عند البخاري يقول: ((والذي نفسي بيَدِه، لولا أنَّ رجالًا من المؤمنين لا تطيب أنفسهم أنْ يتخلَّفوا عنِّي، ولا أجد ما أحملُهم عليه، ما تخلَّفت عن سريَّةٍ تغزو في سبيل الله، والذي نفسي بيده، لوددت أنِّي أُقتَل في سبيل الله، ثم أحيا ثم أُقتَل، ثم أحيا ثم أُقتَل، ثم أحيا ثم أُقتَل)).
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer müminlerden bir kısmı benden geri kalmaya razı olmasaydı ve ben de onları taşıyacak bir şey bulmasaydım, Allah yolunda savaşan hiçbir topluluğun gerisinde kalmazdım.
Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda öldürülmeyi, sonra diriltilmeyi, sonra tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar diriltilmeyi, sonra tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar diriltilmeyi, sonra tekrar öldürülmeyi isterdim."
Buhari ve Müslim, Sahih'lerinde Enes bin Malik'ten rivayet ettiklerine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
وروى البخاري ومسلم في صحيحيهما من حديث أنس بن مالك أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: ((مَا أَحَدٌ يَدْخُلُ الجَنَّةَ يُحِبُّ أَنْ يَرْجِعَ إِلَى الدُّنْيَا وَلَهُ مَا عَلَى الأَرْضِ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا الشَّهِيدُ، يَتَمَنَّى أَنْ يَرْجِعَ إِلَى الدُّنْيَا فَيُقْتَلَ عَشْرَ مَرَّاتٍ؛ لِمَا يَرَى مِنَ الكَرَامَةِ)).
"Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şeye sahip olsa bile, şehit hariç, dünyaya geri dönmek istemez. Şehit gördüğü şereften dolayı dünyaya dönüp on defa öldürülmeyi ister."
Enes bin Malik (r.a.)'in rivayetine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
• وعن أنس بن مالك رضي الله عنه عن النبيِّ صلى الله عليه وسلم قال: ((ما من عبدٍ يموتُ، له عند الله خيرٌ، يحبُّ أن يرجع إلى الدُّنيا وأنَّ له الدُّنيا وما فيها إلَّا الشَّهيد؛ لما يرى من فَضل الشَّهادة؛ فإنَّه يسُرُّه أن يَرجع إلى الدُّنيا فيُقتل مرَّةً أُخرى))؛ الترمذي، حسن صحيح.
"Allah katında hayırlı bir kul olarak ölen hiçbir kul yoktur ki, dünyaya dönüp dünya ve içindekilerin kendisine verilmesini istemesin. Ancak şehit, gördüğü şehadet faziletinden dolayı dünyaya dönüp tekrar öldürülmeyi ister." (Hadisi İmam Tirmizi rivayet etti. Hadis Hasan ve Sahihtir.)
Cabir bin Abdullah şöyle dedi:
وقال جابر بن عبدالله: لَقيني رسولُ الله صلى الله عليه وسلم فقال لي: ((يا جابرُ، ما لي أراك مُنكسرًا؟))، قلتُ: يا رسول الله، استُشهد أبي، قُتل يوم أُحُدٍ، وترك عيالًا ودَينًا، قال: ((أفلا أُبشِّرُك بما لقي اللهُ به أباك؟))، قال: قلتُ: بلى يا رسول الله، قال: ((ما كلَّم اللهُ أحدًا قطُّ إلَّا من وراء حجابٍ، وأحيا أباك فكلَّمه كفاحًا، فقال: يا عبدي، تمنَّ عليَّ أُعطِك، قال: يا رب، تُحييني فأُقتَل فيك ثانيةً، قال الرَّبُّ عزَّ وجلَّ: إنَّه قد سبق منِّي أنَّهم إليها لا يرجعون، قال: يا رب، فأَبلِغْ مَن ورائي))، قال: وأُنزلت هذه الآيةُ:
Allah Resulü (s.a.v.) benimle karşılaştı ve bana, "Ey Cabir, seni neden bu kadar üzgün görüyorum?" diye sordu. Ben, "Ey Allah'ın Resulü, babam Uhud günü şehit edildi ve geride bakmakla yükümlü olduğu kimseler ve borçlar bıraktı." dedim. Hz. Peygamber "Allah'ın babana yaptıklarını sana müjdeleyeyim mi?" dedi. Ben, "Evet, ey Allah'ın Resulü." dedim. Buyurdu ki: “Allah, hiç kimseyle ancak perde arkasından konuşmuştur. Fakat babanı diriltip onunla konuştu. Kuluna: ‘Ey kulum, benden iste, sana vereyim’ dedi. Kul baban: ‘Ya Rabbi, beni dirilt de senin yolunda bir daha öldürüleyim’ dedi. Bunun üzerine Allah Teala: ‘Onların oraya geri dönmeyecekleri benim tarafımdan takdir edilmiştir’ buyurdu. Kul baban: ‘Ya Rabbi, bunu geride bıraktıklarına ilet’ buyurdu.” Dedi ki:
Ve şu ayet nazil oldu:
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ قُتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًا بَلْ اَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ
..فَرِحٖينَ بِمَا اٰتٰیهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذٖينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Al-i İmran suresi 3.169-170 Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.
Sahih-i Müslim'de Mesruk'tan rivayetle şöyle demiştir: Abdullah bin Mesud'a (r.a.) şu ayet soruldu:
وفي صحيح مسلم عن مسروق قال: سُئل عبدالله بن مسعود رضي الله عنه عن هذه الآية:
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ قُتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًا بَلْ اَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ
..فَرِحٖينَ بِمَا اٰتٰیهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذٖينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Al-i İmran suresi 3.169-170 Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.
Mesruk dedi ki:
قال: أما إنَّا قد سألنا عن ذلك النبي، فقال: ((أَرْوَاحُهُمْ فِي جَوْفِ طَيْرٍ خُضْرٍ، لَهَا قَنَادِيلُ مُعَلَّقَةٌ بِالْعَرْشِ، تَسْرَحُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ شاءَتْ، ثُمَّ تَأْوِي إِلَى تِلْكَ الْقَنادِيلِ، فاطَّلَعَ إِلَيْهِمْ رَبُّهُمُ اطلاعَةً، فَقالَ: هَلْ تَشْتَهُونَ شَيْئًا؟ قَالُوا: أَيَّ شَيْءٍ نَشْتَهِي، وَنَحْنُ نَسْرَحُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ شِئْنَا؟ ففعل ذلك بهم ثلاث مرَّاتٍ، فلمَّا رأوا أنَّهم لن يُتركوا من أن يُسألُوا، قالوا: يا رب، نريدُ أن ترُدَّ أرواحَنا في أجسادنا حتى نُقتل في سبيلك مرَّةً أُخرى)).
"Biz bunu Peygamber'e sorduk, o da şöyle buyurdu: " Şehitlerin onların ruhları, Arş'tan sarkan kandilleri olan yeşil kuşların bedenlerindedir. Cennette diledikleri yerde dolaşırlar, sonra yine o kandillere dönerler.
Rableri onlara baktı ve: "Bir şey mi istiyorsunuz?" dedi. Onlar şehitler: "Cennette dilediğimiz yerde dolaşırken biz ne isteyebiliriz ki?" dediler. Allah bunu onlara üç defa yaptı. Artık bırakılmayacaklarını görünce..." Kendilerine soruldu, onlar şehitler de: "Ey Rabbimiz, ruhlarımızı bedenlerimize geri döndürmeni istiyoruz ki, senin yolunda bir kez daha öldürülelim." dediler.
Ey Allah'ın şerefli ve değerli kulları kulları! Sahabe, şehitliğin yüce mertebesini ve şehitlerin kıymetini öğrenince, onu aramak ve elde etmek için acele ettiler.
Sahih Sünnet, Allah'ın bu müminler topluluğunu ve salih öncüleri onurlandırdığı bu ateşli özlem ve saf sevginin sayısız örneğini içerir. Bu sevgi o kadar derindir ki, tarif edilemez.
Bu, Ubade bin Samit'in (r.a.) Mukavkıs'a söylediği sözdür:
فهذا عبادة بن الصامت رضي الله عنه يقول للمقوقس: "وما منا رجل إلا وهو يدعو ربه صباحًا ومساءً أن يرزقه الشهادة، وألا يردَّه إلى بلده، ولا إلى أرضه، ولا إلى أهله وولده وماله، وليس لأحد منا هَمٌّ فيما خلَّفه، وقد استودع كل واحد منا ربَّه أهلَه وولده وماله، وإنما همُّنا ما أمامنا".
"Bizden hiçbir kimse yoktur ki, sabah akşam Rabbine dua edip kendisine şehitlik nasip etmesini istemesin. Veya onu memleketine, toprağına, ailesine, çocuklarına ve mallarına kavuşturmasın.
Hiçbirimiz geride bıraktıklarıyla ilgili bir kaygı duymayız. Her birimiz ailesini, çocuklarını ve mallarını Rabbine emanet etmiştir. Bizim tek endişemiz, önümüzde olanlardır."
Ve bu, Bedir günü Yüce Allah'a yönelen genç bir adam olan Umeyr bin Ebi Vakkas'tır.
وهذا عمير بن أبي وقاص، شاب صغير توجه إلى الله جل وعلا يوم بدر، فأخذ حمائل السيف، وكانت طويلة عليه فأخذها سعد وربطها، فأصبح يسحب في الأرض من قصر الرجل وطول السيف عليه! ويتجه إلى الله، ماذا يقدم؟
Kendisine çok uzun gelen kılıç kayışlarını aldı. Sa'd da onları alıp bağladı. Adamın boyu kısa ve üzerindeki kılıcın uzunluğu yüzünden yerde sürüklenmeye başladı! Ve Allah'a yöneldi, ne teklif etti?
إنه لم يرض للجنة ثمنًا إلا أن يقدِّم دمه لله عز وجل، فيأخذ السيف ويتوارى بين صفوف المسلمين؛ لأنه لو رآه النبي صلى الله عليه وسلم لردَّه، فرآه المصطفى صلى الله عليه وسلم وقال لـ عمير: ((ارجع)). فماذا كان من عمير؟ أفرح والسيوف تنتظره هناك؟ بل دمعت عيناه ورجع هذا الصبي حسيرًا كسيرًا، فيقول أخوه سعد بعد أن تأثر من منظره: يا رسول الله! والله ما خرج إلا ليُقتَلَ في سبيل الله، فلا تحرمه الشهادة في هذا اليوم، فيسمح له النبي صلى الله عليه وسلم ويدخل غزوة بدر، فينتصر المسلمون ليكون أَحَدَ شهدائها بإذن الله عميرُ بن أبي وقاص.
Cennet için kanını Yüce Allah'a adamaktan başka hiçbir bedel kabul etmezdi. Kılıcını alıp Müslümanların arasına saklandı.
Peygamber (s.a.v.) onu görseydi geri gönderirdi. Fakat Seçilmiş Kişi Hz. Peygamber (s.a.v.) onu gördü ve Umeyr'e, "Geri dön" dedi.
Peki Umeyr ne yaptı? Kılıçlar onu orada beklerken sevindi mi? Aksine, gözleri yaşlarla doldu ve bu genç adam üzgün ve kırgın bir şekilde geri döndü.
Kardeşi Sa'd, Umeyr bin Ebi Vakkas’ın bu halinden etkilenerek, "Ey Allah'ın Resulü! Allah'a yemin ederim ki o, sadece Allah yolunda şehit olmak için çıktı. Bu yüzden onu bugün şehadetten mahrum etmeyin." dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) ona izin verdi. Ve Bedir Savaşı'na katıldı. Müslümanlar galip geldi ve Umeyr bin Ebî Vakkas, Allah'ın izniyle şehitlerden biri oldu.
Ve işte Hayseme bin Haris (Allah ondan razı olsun ve ona rahmet etsin).
وها هو خيثمة بن الحارث عليه رضوان الله ورحمته، ما كان منه يوم أن دعا رسول الله صلى الله عليه وسلم للنُّفرة إلى غزوة بدر إلا أن جاء إلى ابن له اسمه سعد -ابن صغير- وكان معه من النساء الكثير، ومعه من البنات والأخوات يعولهن هذا الرجلُ الكبير خيثمة بن الحارث، فقال لابنه سعد: يا بني! تعلم نساءنا، وليس لهن من يحميهن، وأريد أن تبقى معهن وأذهب لأجاهد في سبيل الله جل وعلا، قال: "يا أبتاه! للنساء ربٌّ يحميهن، والله ما تطمع نفسي في هذه الدنيا بشيء دونك، لكنها الجنة يا أبتاه، والله لو كان غير الجنة لآثرتك به"، وانطلق يجاهد في سبيل الله، وجلس الأب الكبير مع هؤلاء النساء، وقُتِل هذا الابن شهيدًا -بإذن الله- في سبيل الله، ويوم جاء الخبر أباه في اليوم الثاني، قالوا له: لقد قُتِل ونحتسبه شهيدًا عند الله جل وعلا، فما كان منه إلا أن قال: "أواه أواه، والله لقد فاز بها دوني، والله لقد كان أعقل مني، لقد رأيته البارحة يسرح ويمرح في أنهار الجنة وثمارها وأزهارها، ويقول: يا أبتاه! الْحَقْ بنا، فإنَّا قد وجدنا ما وعَدَنا ربُّنا حقًّا".
Resûlullah (Allah ona salat ve selam etsin), Bedir Savaşı için seferberlik çağrısı yaptığı gün, Sa'd adındaki küçük oğlunun yanına geldi. Yanında birçok kadın vardı ve bu yaşlı adam Hayseme bin Haris'in desteklediği kızları ve kız kardeşleri de vardı.
Oğlu Sa'd'a dedi ki: "Ey oğlum! Kadınlarımız ilim öğreniyor ve onları koruyacak kimseleri yok. Senin onlarla birlikte kalıp Allah yolunda savaşmanı istiyorum." Oğlu Sa'd' Dedi ki: "Ey babacığım! Kadınların onları koruyan bir Rableri var. Allah'a yemin ederim ki, canım bu dünyada senden başkasını istemez. Fakat orası cennettir, ey babacığım. Allah'a yemin ederim ki, cennetten başka bir şey olsaydı, onu sana tercih ederdim." Ve Allah yolunda savaşmaya gitti ve büyük baba bu kadınlarla oturdu ve bu oğul -Allah'ın izniyle- Allah yolunda şehit edildi.
İkinci gün babasına haber geldi ve ona dediler ki: "Oğlun öldürüldü ve biz onu Yüce Allah katında şehit sayıyoruz." Baba dedi ki: "Vallahi, beni yendi ve Vallahi benden daha akıllıydı." Rüyamda dün onu cennetin nehirlerinde, meyvelerinde ve çiçeklerinde gezinirken ve oynarken gördüm. Ve dedi ki: "Babacığım! Bizimle gel, çünkü Rabbimizin bize vadettiği şeyin gerçek olduğunu bulduk."
Bu Umeyr bin Hümam'dır. Müslim, Sahih'inde Enes (r.a.)'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
وهذا عمير بن الحُمَام، أخرج مسلم في صحيحه عن أنس رضي الله عنه أنه قال: انطلق رسول الله وأصحابه حتى سبقوا المشركين إلى بدر، وجاء المشركون فقال رسول الله: ((لا يقدمن أحد منكم إلى شيء حتى أكون أنا دونكم))، فدنا المشركون فقال رسول الله: ((قوموا إلى جنة عرضُها السموات والأرض))، فقال عمير بن الحمام: يا رسول الله إلى جنة عرضها السموات والأرض؟ قال: ((نعم))، قال: بخ بخ! قال: ((ما يحملك على قول بخ بخ))، قال: لا والله يا رسول الله إلا رجاء أن أكون من أهلها، فقال: ((فإنك من أهلها))، فأخرج تمرات من قَرَنِه - وهو جَعبة النبال - فجعل يأكل منهن، ثم قال: إن أنا حييت حتى آكل تمراتي هذه إنها لحياة طويلة، فرمى ما كان معه من التمر ثم قاتل حتى قتل.
Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı Bedir'e kadar müşriklerden önce gittiler. Müşrikler geldiler. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ben sizden önde olmadıkça, sizden hiçbiriniz bir yere doğru ilerlemesin."
Bunun üzerine müşrikler yaklaştılar. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Genişliği göklerle yer kadar olan bir cennete yükselin."
Umeyr bin Hümam şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resûlü, genişliği göklerle yer kadar olan bir cennete mi?"
Resûlullah (s.a.v.): "Evet." dedi. Resûlullah (s.a.v.): "Mükemmel! Mükemmel!" dedi. Umeyr bin Hümam Resûlullaha (s.a.v.): "Vallahi, ey Allah'ın Resûlü, benim onun ehlinden olma ümidinden başka bir şey değil." dedi. Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse sen de onun ehlindensin." buyurdu.
Umeyr bin Hümam bunun üzerine ok kılıfından birkaç hurma çıkarıp yemeye başladı. Sonra şöyle dedi: "Eğer şu hurmalarımı yiyene kadar yaşarsam, uzun bir ömür olur." Bunun üzerine elindeki hurmaların hepsini attı ve öldürülünceye kadar savaştı.
İşte bakın, Allah size rahmet etsin, Umeyr bin Hümam, Allah ondan razı olsun, şahitlik elde etmekte birkaç dakika geciktiği için ne kadar yavaş davrandı. Ve onlardan bazılarının şehitlik anındaki sözleri, katillerinin yüreklerini titreten ve onları Allah'ın dinine girmeye zorlayan yankılanan feryatlardı.
Bu, Allah ondan razı olsun, Resulullah'ın bir grup müşriği İslam'a çağırmak ve onlara Kur'an okumak için gönderdiği okuyuculardan Haram bin Milhan'dır.
وهذا حرام بن ملحان رضي الله عنه، أحد القراء الذين بعث بهم رسول الله يدعون قومًا من المشركين إلى الإسلام، ويقرؤون عليهم القرآن، فغدرت بهم رعل وذكون من قبائل العرب وقتَلوهم عند بئر معونة، فإذا بحرام بن ملحان يتلقى سنان الرمح بظهره فيخرج من بين ثدييه، والدماء تثعب منه، فينضح من هذه الدماء على وجهه وجسده، ويقول وقد ذاق بلسم الحياة: "فزتُ وربِّ الكعبة، فزت ورب الكعبة"، حتى قال قاتله: فقلت في نفسي: ما فاز؟ ألستُ قتلتُ الرجل؟! فما زال يسأل حتى أُخبر أنه فاز بالشهادة وبما لا عين رأت، ولا أذن سمعت، ولا خطر على قلب بشر، فقال قاتله: فاز لعمر الله! أشهد أن لا إله إلا الله وأن محمدًا رسول الله.
Sonra Ra'l ve Zakun kabileleri onlara ihanet ettiler. Ve Ma'ûne Kuyusu'nda onları öldürdüler.
Sonra Haram bin Milhan sırtına mızrak ucunu aldı ve göğüslerinin arasından çıktı. Ondan kan fışkırdı. Ve bu kanı yüzüne ve vücuduna sıçrattı. Ve hayat merhemini tatmış olarak şöyle dedi: "Kazandım. Kâbe'nin Rabbi adına, kazandım. Kâbe'nin Rabbi adına kazandım."
Bunun üzerine katili şöyle dedi: Kendi kendime dedim ki: Ne kazandı? Adamı ben öldürmedim mi? Kendisine şehadeti kazandığı, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insan aklının tasavvur edemeyeceği şeyleri kazandığı söyleninceye kadar sormaya devam etti.
Bunun üzerine katili şöyle dedi: "Vallahi kazandı!" Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın elçisidir.
Buhari, Sümame bin Abdullah bin Enes'ten rivayet ettiğine göre, Enes bin Malik'in şöyle dediğini işitmiştir:
فقد روى البخاري بسنده عن ثمامة بن عبدالله بن أنس أنه سمع أنس بن مالك يقول: لما طُعن حرام بن ملحان - وكان خاله - يومَ بئر معونة، قال بالدم هكذا فنضحه على وجهه ورأسه، ثم قال: "فزتُ وربِّ الكعبة".
Dayısı Haram bin Milhan, Bi'r-i Ma'ûne günü bıçaklanınca, kanını şöyle buyurdu ve yüzüne ve başına sürdü, sonra da: "Kâbe'nin Rabbine yemin olsun ki ben kazandım." dedi.
Bu, Bedir Savaşı'na katılmayan Enes bin Nadr'dır ve şöyle dedi:
وهذا أَنَسُ بْنُ النَّضْرِ، تَغَيَّبَ عَنْ قِتَالِ بَدْرٍ وَقَالَ: تَغَيَّبْتُ عَنْ أَوَّلِ مَشْهَدٍ شَهِدَهُ النَّبِيُّ، وَاللَّهِ لَئِنْ أَرَانِي اللَّهُ قِتَالًا لَيَرَيَنَّ مَا أَصْنَعُ، فَلَمَّا كَانَ يَوْمُ أُحُدٍ قال: اللهم إني أعتذر إليك مما صنع هؤلاء - يعني أصحابه - وأبرأ إليك مما صنع هؤلاء - يعني المشركين -، ثم تقدم، واستقبله سَعْدُ بْنُ مُعَاذٍ، فقال: يا سعد بن معاذ، الجنةَ! فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ الْجَنَّةِ دُونَ أُحُدٍ، قَالَ: فَحَمَلَ فَقَاتَلَ فقُتِلَ، فَقَالَ سَعْدٌ: وَاللَّهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ، مَا أَطَقْتُ ما أطاق، فقالت أخته: والله ما عرَفتُ أَخِي إِلَّا بِحُسْنِ بَنَانِهِ، فَوُجِدَ فِيهِ بِضْعٌ وَثَمَانُونَ جِرَاحَةً ضَرْبَةُ سَيْفٍ وَرَمْيَةُ سَهْمٍ وَطَعْنَةُ رُمْحٍ، فَأَنْزَلَ اللَّهُ:
"Ben Peygamber'in şahit olduğu ilk savaşta bulunmadım. Allah'a yemin ederim ki, Allah bana bir savaş gösterirse, ne yapacağımı mutlaka görecektir."
Sonra Uhud günü şöyle dedi: "Allah'ım, bu insanların -yani ashabının- yaptıklarından dolayı Senden özür diliyorum ve bu insanların -yani müşriklerin- yaptıklarından dolayı kendimi Senin huzurunda kabul etmiyorum."
Sonra ilerledi ve Sa'd bin Muaz onunla karşılaştı ve şöyle dedi: "Ey Sa'd bin Muaz, cennet! Ruhum elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Uhud'un ötesinde cennetin kokusunu duyuyorum." O da şöyle dedi: "Bunun üzerine hücum etti, savaştı ve öldürüldü."
Sa'd dedi: "Vallahi, ey Allah'ın Resulü, ben onun yaptığını yapamam." Kız kardeşi ise: "Vallahi, kardeşimi ancak parmak uçlarının güzelliğinden tanıdım." dedi. Üzerinde seksen küsur yara bulundu: Kılıç darbeleri, ok yaraları ve mızrak darbeleri.
Sonra Allah Teala şöyle vahyetti:
مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدٖيلًا
Ahzap suresi 33.23 Mü'minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.
البخاري ومسلم.
İmam Buhari ve İmam Müslim rivayet etti.
Sonra, Allah sizi korusun, bu Müslüman Bedevi'nin hikâyesini dinleyin. O, şehadet arzusunda Allah'a nasıl sadık kaldıysa, Allah da ona öyle davrandı ve istediğini ona verdi.
Nesai, Sünen'inde Şeddad bin Had'dan (r.a.) sahih bir senetle rivayet etmiştir:
فقد أخرج النسائي في سننه بإسناد صحيح عن شداد بن الهاد رضي الله عنه أن رجلًا من الأعراب جاء إلى النبي فآمَنَ به واتبعه، ثم قال: أهاجر معك، فأوصى به النبي بعض أصحابه، فلما كانت غزاة غنم النبي فقسم وقسم له - للأعرابي - فأعطى أصحابه ما قسم له، وكان - يعني الأعرابي - يرعى ظهرهم يعني إبلهم، وما يركبون من دواب، فلما جاء دفعوه إليه، فقال: ما هذا؟ قالوا: قسمٌ قسَمَه لك النبي، فأخذه فجاء به إلى النبي فقال: ما هذا؟ قال: ((قسمته لك))، قال الأعرابي: ما على هذا اتبعتُك، ولكن اتبعتك على أن أُرمى هاهنا - وأشار إلى حلقه - بسهم فأموت فأدخل الجنة، فقال النبي: ((إنْ تصدُقِ الله يصدُقْك))، فلبثوا قليلًا ثم نهضوا إلى قتال العدو، فأُتي به النبي يُحمل قد أصابه سهم حيث أشار، فقال النبي: ((أهو هو؟))، قالوا: نعم، قال: ((صدَق الله فصدَقه))، ثم كفنه النبي في جبته، ثم قدمه فصلى عليه، وكان مما ظهر من صلاته: ((اللهم هذا عبدُك خرج مهاجرًا في سبيلك فقُتل شهيدًا، أنا شهيدٌ على ذلك)).
Bedevi bir adam Peygamber'e geldi, ona iman etti ve ona uydu. Sonra, "Seninle hicret edeceğim" dedi. Peygamber de onu sahabelerinden bazılarına emanet etti.
Peygamber bir sefere çıktığında ganimetleri taksim etti ve Bedevi'ye bir pay verdi ve kendisine düşen payı sahabelerine verdi.
Bedevi -yani bedevi- onların sırtlarına, yani develerine ve bindikleri hayvanlara bakardı. Geldiğinde payı ona verdiler. Ve Bedevi "Bu nedir?" diye sordu. Onlar da "Peygamber'in sana tahsis ettiği bir pay" dediler. Adam da payı aldı, Peygamber'e getirdi ve "Bu nedir?" diye sordu.
Peygamber dedi ki: “Onu sizin için taksim ettim.” Bedevi dedi ki: “Ben bunun için sana uymadım, fakat şuraya –boğazına işaret etti– bir ok isabet ederse ve ölürsem cennete girerim diye sana uydum.”
Peygamber buyurdu ki: “Eğer sen Allah’a karşı doğru sözlü olursan, O da sana karşı doğru sözlü olur.”
Biraz beklediler, sonra düşmanla savaşmak için ayağa kalktılar. Peygambere, bedevi taşınarak getirildi. Bedeviye işaret ettiği yerden bir ok isabet etmişti.
Peygamber buyurdu ki: “ Bedevimi ?” Sahabe dediler ki: “Evet.” Peygamber buyurdu dedi ki: “O Allah’a karşı doğru sözlüydü, Allah da ona karşı doğru sözlüydü.”
Sonra Peygamber onu cübbesine sardı, sonra onu öne alıp üzerine namaz kıldı. Duasından anlaşılan şeylerden biri de şuydu: “Allah’ım, bu senin yolunda hicret eden ve şehit düşen kulundur. Ben buna şahidim.”
Ve bu Abdullah bin Cahş: Bu büyük sahabenin uzun bir cihadı vardı;
وهذا عبدالله بن جحش: جهاد طويل لهذا الصحابي الجليل، جهاد في مكة، وجهاد في الحبشة، وجهاد في المدينة المنورة. وقد دار حوار رائع بينه وبين سعد بن أبي وقاص رضي الله عنهما، قال عبدالله بن جحش لسعد بن أبي وقاص رضي الله عنهما يوم أُحد: "ألا تأتي ندعو الله؟"، فخلا في ناحيةٍ، فدعا سعد فقال: "يا رب، إذا لقينا القوم غدًا، فلَقِّني رجلًا شديدًا بأسُهُ، شديدًا حَرْدُهُ، فأقاتله فيك ويقاتلني، ثم ارزقني عليه الظفر حتى أقتله وآخذُ سلبَهُ"، فقام عبدالله بن جحش، ثم قال: "اللهم ارزقني غدًا رجلًا شديدًا حردُه، شديدًا بأسُه، أقاتله فيك ويقاتلني، ثم يأخذني فيجدع أنفي وأذني، فإذا لقيتُك غدًا قلتَ: يا عبدَالله، فيمَ جُدع أنفك وأذنك؟ فأقول: فيك وفي رسولك، فتقول: صدقتَ"، قال سعد بن أبي وقاص: "يا بُنيَّ، كانت دعوة عبدالله بن جحش خيرًا من دعوتي، لقد رأيته آخر النهار وإن أذنه وأنفه لمعلَّقانِ في خيط".
Mekke'de cihat, Habeşistan'da cihat ve Medine'de cihat. Kendisiyle Sa'd bin Ebi Vakkas (Allah ikisinden de razı olsun) arasında dikkat çekici bir diyalog geçti.
Uhud günü Abdullah bin Cahş, Sa'd bin Ebi Vakkas'a (Allah ikisinden de razı olsun) şöyle dedi: "Gelip Allah'a dua etmeyelim mi?" O da kenara çekilip Sa'd'a dua etti:
"Ey Rabbim, eğer yarın düşmanla karşılaşırsak bana çok güçlü ve öfkeli bir adam ver ki, Senin yolunda onunla savaşayım. O da benimle savaşsın. Sonra da bana ona karşı zafer ver ki, onu öldürüp ganimetlerini alayım."
Abdullah bin Cahş ayağa kalktı ve şöyle dedi: "Allah'ım, yarın bana çok öfkeli ve çok güçlü bir adam ver ki, Senin yolunda onunla savaşayım. O da benimle savaşsın. Sonra beni yakalayıp burnumu ve kulaklarımı kessin. Yarın Sana kavuştuğumda, 'Ey Abdullah, burnun ve kulakların neden kesildi?' diye soracaksın. Ben de 'Senin ve Resulünün hatırı için' diyeceğim. Sen de 'Doğru söyledin' diyeceksin."
Sa'd bin Ebi Vakkas şöyle dedi: "Oğlum Abdullah bin Cahş'ın duası benimkinden daha güzeldi. Onu günün sonunda kulağı ve burnu bir ipliğe bağlı halde gördüm. Yani şehit oldu.
إنه لموقفٌ رائع لعبدالله بن جحش، الذي آثر الشهادة في سبيل الله على كل شيء، فيتمنى لقاء الله وقد شُوِّهت معالمه، وذلك في ذات الله، وطمعًا في دخول الجنة، وحدَث ما تمناه.
Allah yolunda şehit olmayı her şeye tercih eden, Allah rızası için yüzü asık bir şekilde Allah'ın huzuruna çıkmayı dileyen, Allah rızası için cennete girmeyi uman Abdullah bin Cahş için muhteşem bir duruştur. Ve dileği de gerçekleşmiştir.
Bu Amr bin Cemuh'tur:
وهذا عمرو بن الجموح: كان عمرو بن الجموح أعرج شديد العرج، وكان كبير السن، وكان له أربعة بنين شباب يغزون مع رسول الله إذا غزا، فلما أراد رسول الله أن يتوجه إلى أُحد، أرادَ أن يَتَوجَّهَ معه، فقال له بنوه: "إن الله قد جعل لك رخصة، فلو قعدت ونحن نكفيك، فقد وضع الله عنك الجهاد"، فأتى عمرو بن الجموح إلى رسول الله فقال: "يا رسول الله، إن بَنِيَّ هؤلاء يمنعون أن أخرج معك، والله إني لأرجو أن أستشهد فأطأ بعرجتي هذه في الجنة"، فقال له رسول الله: ((أَمَّا أَنْتَ فَقَدْ وَضَعَ اللَّهُ عَنْكَ الْجَهَادَ))، وقال لبنيه: ((وَمَا عَلَيْكُمْ أَنْ تَدَعُوهُ؛ لَعَلَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ أَنْ يَرْزُقَهُ الشَّهَادَةَ))، فخرج مع رسول الله فقُتل يوم أُحد شهيدًا.
Amr bin Cemuh çok sakat ve yaşlıydı. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte seferlere çıkan dört küçük oğlu vardı. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Uhud'a gitmek istediğinde Amr da onunla gitmek istedi.
Oğulları ona, "Allah sana mühlet verdi. Eğer geride kalırsan, biz seni koruruz. Çünkü Allah seni cihaddan kurtardı." dediler. Bunun üzerine Amr bin Cemuh, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) giderek, "Ey Allah'ın Resûlü, oğullarım seninle çıkmama engel oluyorlar. Allah'a yemin ederim ki, bu aksak halimle şehit olup cennete girmeyi umuyorum." dedi.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona, "Sana gelince, Allah seni cihaddan kurtardı." buyurdu. Oğullarına da, "Onu bırakmanın ne zararı var? Belki Allah Teâlâ ona şehadet nasip eder." buyurdu. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte yola çıktı ve şehit oldu. Uhud günü de şehit edildi.
İbn Hibban'ın Sahih'inde rivayet edildiğine göre,
وفي صحيح ابن حبان أن عَمْرَو بْنَ الْجَمُوح جَاءَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ يَوْمَ أُحُدٍ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، مَنْ قُتِلَ الْيَوْمَ دَخَلَ الْجَنَّةَ؟ قَالَ: ((نَعَمْ))، قَالَ: فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَا أرجعُ إِلَى أَهْلِي حَتَّى أَدْخُلَ الْجَنَّةَ، فَقَالَ لَهُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ: يَا عَمْرُو! لَا تَألَّ عَلَى اللَّهِ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ: ((مَهْلًا يَا عُمَرُ! فَإِنَّ مِنْهُمْ مَنْ لَوْ أَقْسَمَ عَلَى اللَّهِ لأَبرَّه، مِنْهُمْ عَمْرُو بْنُ الْجَمُوحِ يَخُوضُ فِي الجنة بعرجته)).
Amr ibn Cemuh, Uhud günü Resûlullah'a gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü, bugün kim öldürülürse cennete girecek mi?" diye sordu. Resûlullah: "Evet" cevabını verdi. Resûlullah: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, cennete girmedikçe ailemin yanına dönmeyeceğim." buyurdu.
Ömer ibn Hattab ona: "Ey Amr! Allah'a yemin etme." dedi.
Resûlullah da: "Bekle ey Ömer! Zira onlardan öyleleri vardır ki, Allah'a yemin etseler Allah yeminlerini yerine getirir. İçlerinden Amr ibn Cemuh da vardır ki, o, cennette aksayarak yürüyecektir." buyurdu.
Ey Müslümanlar! Gördünüz mü? Amir, altmış yaşını geçtiği halde şehadet arzusuyla yola çıktı. Allah da ona şehadeti nasip etti. Çünkü bu bir rızıktır. Bu büyük rızık. Ancak Allah'ın kendisine kolaylık kıldığı kimselere nasip olur.
Bu Hanzala bin Ebî Âmir'dir:
وهذا حنظلة بن أبي عامر: كان حنظلة قد ألمَّ بأهله حين خروجه إلى أُحد، ثم هجم عليه الخروج في النَّفير فأنساه الغسل أو أعجله، فلما قُتل شهيدًا، أخبر رسول الله أصحابه أن الملائكة غسَّلته؛ فسمِّي غَسِيل الملائكة.
Hanzala, Uhud'a çıktığında ailesini ziyaret etmişti. Ailesi ile ilişkiye girmişti. Sonra seferberlik sırasında dışarı çıkma isteği geldi. Ve gusül abdestini unuttu veya gusül abdestini almadan acele etti. Şehit olarak öldürüldüğünde, Resûlullah (s.a.s.) ashabına meleklerin kendisini yıkadığını haber verdiği için ona "Meleklerin Yıkadığı " denildi.
Hişam bin Urve'nin babasından rivayetine göre,
فعن هشام بن عروة عن أبيه أن رسول الله قال لامرأة حنظلة: ((مَا كَانَ شَأْنُهُ؟))، قالت: خرج وهو جُنُبٌ حين سمع الهاتفة، فقال رسول الله: ((لِذَلِكَ غَسَّلَتْهُ الْمَلَائِكَةُ))، فقد خرج في صبيحة عرسه وهو جنب، فلقي ربَّه شهيدًا.
Resulullah (s.a.v.) Hanzala'nın hanımına: "Onun hali neydi?" diye sordu. Hanımı: "Hanzala cünüp iken çıktı. O sırada münadiyi savaşa davet edeni duydu." dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bu yüzden melekler onu yıkadılar." Düğün sabahı cünüp halde çıktı ve Rabbine şehit olarak kavuştu.
Ve şu söz doğrudur:
أهل الشهادة في الآثار قد أَمِنوا
من فتنةٍ وابتلاءاتٍ إذا قُبِرُوا
Şehit olanlar, defnedildiklerinde bela ve musibetlerden emin olurlar.
ويوم يُنفخ صور ليس يزعجهم
والناس قائمةٌ من هوله ذُعِرُوا
Sur'a üfürüldüğü gün, insanlar dehşetinden dehşete düşerken, hiçbir şey onları rahatsız etmez.
وما سوى الدَّيْنِ من ذنب وسيئةٍ
على الشهيد فعند الله مغتفَرُ
Şehidin işlediği her günah ve kötülük, borç hariç, Allah tarafından bağışlanır.
أرواحهم في عُلا الجنات سارحةٌ
تأوي القناديل تحت العرش تزدهرُ
Ruhları, Arş'ın altındaki kandillerde, yeşil kuşların ötüşüyle cennetin en yüksek bahçelerinde dolaşır.
وحيث شاءت من الجنات تحملها
طير مغرِّدةٌ ألوانها خضرُ
Kuş şehidi cennetlerde diledikleri yere, yeşil kuşların ötüşüyle taşırlar.
إن الشهيد شفيع في قرابته
سبعين منهم كما في مسندٍ حصر
Şehit, kapsamlı bir hadiste belirtildiği gibi, yetmiş yakınına şefaat eder.
والترمذي أتى باللفظ في سنن
وفي كتاب أبي داود معتبرُ
Tirmizî, bu ifadeyi Sünen'inde zikretmiş ve Ebu Davud'un itibarlı kitabında.
مع ابن ماجة والمقدام ناقله
في ضمن ست خصال ساقها الخبرُ
İbn Mace ve rivayet eden Mikdam ile birlikte, hadiste geçen altı özellik arasında güvenilir kabul edilmiştir.
ما كل من طلب العلياء نائلها
إن الشهادة مجدٌ دونه حفرُ
En yüksek mertebeyi arayan herkes ona ulaşamaz; şehitlik, ötesinde bir mezar bulunan bir şereftir.
وقد تردد في الأمثال من زمن
لا يبلغ المجد حتى يلعق الصَّبُر
Ve asırlar boyunca atasözlerinde şöyle denmiştir: Sabır yalanmayınca insan yüceliğe erişemez.
ربي اشترى أنفسًا ممن يجود بها
نعم المبيع ورب العرش ما خسروا
Rabbim canımızı cömertçe verenlerde satın al.
Ne güzel bir satış! Arşin sahibine yemin olsun ki, onlar asla kaybetmediler.
Duyduklarınızı söylüyorum ve kendim ve sizin için Allahtan af diliyorum.
Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Allah'ım! İslam ve iman nimeti için sana hamd olsun. Bizi Muhammed (s.a.v.)'in ümmetinden kıldığın için de sana hamd olsun.
Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, tektir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.) Allah’ın kulu ve elçisidir. Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e, ailesine ve tüm ashabına salat ve selam eyle.
Şimdi: Ey Allah'ın şerefli ve değerli kulları! Hiç kimse şehidin sadece savaş meydanlarında öldürülen kişi olduğunu sanmasın.
Sünnet, şehidin çeşitlerini açıklamış ve netleştirmiştir. Şehitlik için ve şehidin savaşta kâfirler tarafından öldürülmesi şart değildir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bize birçok şehidin varlığından bahsetmiştir.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
قال رسول الله صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ((مَا تَعُدُّونَ الشَّهِيدَ فِيكُمْ؟))، قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ، مَنْ قُتِلَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَهُوَ شَهِيدٌ، قَالَ: ((إِنَّ شُهَدَاءَ أُمَّتِي إِذًا لَقَلِيلٌ))، قَالُوا: فَمَنْ هُمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ: ((مَنْ قُتِلَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَهُوَ شَهِيدٌ، وَمَنْ مَاتَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَهُوَ شَهِيدٌ، وَمَنْ مَاتَ فِي الطَّاعُونِ فَهُوَ شَهِيدٌ، وَمَنْ مَاتَ فِي الْبَطْنِ فَهُوَ شَهِيدٌ، وَالْغَرِيقُ شَهِيدٌ))؛ (رواه مسلم).
“Siz içinizden kimleri şehit sayarsınız?” Ashab: “Ey Allah’ın Resûlü, Allah yolunda öldürülen şehittir.” dediler.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Öyleyse ümmetimin şehitleri azdır.” Ashab: “Öyleyse kimlerdir ey Allah’ın Resûlü?” diye sordular.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah yolunda öldürülen şehittir. Allah yolunda ölen şehittir. Taun hastalığından ölen şehittir. Mide rahatsızlığından ölen şehittir. Boğulan şehittir.” (Hadisi İmam Müslim rivayet etmiştir.)
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
وقال رسول الله صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ((الشَّهَادَةُ سَبْعٌ سِوَى الْقَتْلِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ: الْمَطْعُونُ شَهِيدٌ، وَالْغَرِقُ شَهِيدٌ، وَصَاحِبُ ذَاتِ الْجَنْبِ شَهِيدٌ، وَالْمَبْطُونُ شَهِيدٌ، وَصَاحِبُ الْحَرِيقِ شَهِيدٌ، وَالَّذِي يَمُوتُ تَحْتَ الْهَدْمِ شَهِيدٌ، وَالْمَرْأَةُ تَمُوتُ بِجُمْعٍ شَهِيدٌ))؛ (رواه أبو داود).
“Allah yolunda öldürülmenin dışında şehitlikler yedi tanedir: Taun veba hastalığından ölen şehittir. Boğulan şehittir. Akciğer hastalıkları nedeni ile ölen şehittir. Mide rahatsızlığından ölen şehittir. Yangında ölen şehittir. Çöken binanın altında kalan şehittir. Ve doğum yaparken ölen kadın şehittir.” (Ebû Dâvûd rivayet etmiştir).
Tirmizî'de Said bin Zeyd'den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
وعند الترمذي عن سعيد بن زيد أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: ((مَن قُتِل دون ماله فهو شهيد، ومَن قُتل دون دمه فهو شهيد، ومن قُتل دون أهله فهو شهيد)).
"Kim malını müdafaa ederken öldürülürse şehittir. Kim canını müdafaa ederken öldürülürse şehittir. Kim ailesini müdafaa ederken öldürülürse şehittir."
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:
وعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ: "يَا رَسُولَ اللَّهِ، أَرَأَيْتَ إِنْ جَاءَ رَجُلٌ يُرِيدُ أَخْذَ مَالِي؟ قَالَ: ((فَلا تُعْطِهِ مَالَكَ))، قَالَ: أَرَأَيْتَ إِنْ قَاتَلَنِي؟ قَالَ: ((قَاتِلْهُ))، قَالَ: أَرَأَيْتَ إِنْ قَتَلَنِي؟ قَالَ: ((فَأَنْتَ شَهِيدٌ))، قَالَ: أَرَأَيْتَ إِنْ قَتَلْتُهُ؟ قَالَ: ((هُوَ فِي النَّارِ))؛ (رواه مسلم).
Bir adam Resûlullah (s.a.v.)’e gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü! Bir adam gelip paramı almak isterse ne olur?” diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.): “Paranızı ona vermeyin.” buyurdu. Resûlullah (s.a.v.): “Benimle dövüşürse ne olur?” diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.): “Onunla dövüş.” buyurdu. Resûlullah (s.a.v.): “Beni öldürürse ne olur?” buyurdu.
Resûlullah (s.a.v.): “O zaman sen şehitsin.” buyurdu. Resûlullah (s.a.v.): “Onu öldürürsem ne olur?” buyurdu.
Resûlullah (s.a.v.): “O, cehennem ateşindedir.” buyurdu.
(Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)
Süveyd bin Mukrin radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre,
وعن سويد بن مقرن رضي الله عنه، قال: قال رسول الله صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم: ((مَنْ قُتِلَ دُونَ مَظْلَمَتِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ))؛ (رواه النسائي).
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim zulme uğrayarak öldürülürse şehittir.” (İmam Nesai rivayet etmiştir)
İslam Fıkıh Ansiklopedisi şöyle diyor: "Fıkıhçılar, zulmün, öldürülenin şehit sayılmasına etki ettiğini ileri sürmüşlerdir. Bu, kâfirlere karşı savaşta şehit olmayanları ifade eder. Haksız yere öldürme örnekleri şunlardır:
Hırsızlar, asiler, yol kesenler tarafından öldürülenler. İslam yönetimi altında kendilerini, mallarını, Müslümanları veya gayrimüslimleri savunurken öldürülenler, canlarına, dinlerine veya ailelerine haksızlık yapılmadan öldürülenler veya haksız yere hapsedildikten sonra hapishanede ölenler.
Fıkıhçıların çoğunluğuna göre, bu kişiler bu dünyada şehit sayılırlar. Ve Yüce Allah hakkında kesin veya bağlayıcı bir hüküm vermeden ahirette de öyle olacaklarına inanırız.
Ancak, Fıkhu's-Sünnet kitabının yazarının dediği gibi: "Şeriat onlara şehit terimini uyguladı ve yıkanıp üzerlerine namaz kılındı." Dolayısıyla, bu özelliklere veya bunlardan birine sahip olan kişi, Mısır'da veya başka bir ülkede şehittir. Yeter ki Allah'ın birliğine inanan Müslümanlar olsunlar... Ve en iyisini Yüce Allah bilir.”
O halde sevinin, ümit edin ve Rabbinizin fazlına göz dikin.
Zira Sahih-i Müslim'de sabit olduğu üzere Sehl bin Ebi Ümame bin Sehl bin Huneyf, babasından, o da dedesinden rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
فلقد ثبت في صحيح مسلم أن سَهْلَ بْنَ أَبِي أُمَامَةَ بْنِ سَهْلِ بْنِ حُنَيْفٍ حَدَّثَهُ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: ((مَنْ سَأَلَ اللَّهَ الشَّهَادَةَ بِصِدْقٍ، بَلَّغَهُ اللَّهُ مَنَازِلَ الشُّهَدَاءِ وَإِنْ مَاتَ عَلَى فِرَاشِهِ)).
"Kim Allah'tan şehadeti içtenlikle isterse, Allah ona şehitlerin derecesini verir, hatta yatağında ölse bile."
Allah yolunda şehitlik ve cihada eşdeğer ameller:
Ey Müslümanlar! Yüce Allah'ın kullarına olan rahmetinden dolayı, bu ümmeti kolay ve basit ameller yapmaya yöneltmiştir. Ancak bunların mükafatı, Allah yolunda cihad eden bir şehidin mükafatına eşittir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, Allah'ın kendi yolunda cihad edenler için hazırladığı en yüce cennet için herkese dua etmesini emrettiğini unutmayalım. Bu ameller arasında şunlar yer almaktadır:
Dul ve fakirlere hizmet etmeye çalışmak:
Ebû Hüreyre (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
روى أبو هريرة رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: ((الساعي على الأرملة والمسكين كالمجاهد في سبيل الله، أو القائم الليل الصائم النهار))؛ رواه البخاري.
"Dul ve fakirlere yardım etmeye çalışan, Allah yolunda cihad eden veya gecelerini ibadetle, gündüzlerini oruçla geçiren kimse gibidir."
(Buhari rivayet etmiştir)
Ana-babaya iyilik:
Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
روى أبو هريرة رضي الله عنه قال: جاء رجل إلى النبي صلى الله عليه يستأذنه في الجهاد فقال: ((أحي والداك؟))، قال: نعم، قال: ((ففيهما فجاهد))؛ رواه البخاري.
Bir adam Peygamber (s.a.v.)'e gelerek cihada katılmak için izin istedi. Peygamber (s.a.v.), "Anan-baban hayatta mı?" diye sordu. Adam, "Evet" diye cevap verdi. Peygamber (s.a.v.), "Öyleyse onlara hizmet et." buyurdu. (Buhari rivayet etmiştir.)
Zilhicce'nin ilk on gününde yapılan salih ameller:
İbn Abbas'tan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
عن ابن عباس رضي الله عنهما أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: ((ما من أيام العملُ الصالح فيهن أحبُّ إلى الله من هذه الأيام العشر))، فقالوا: يا رسول الله، ولا الجهاد في سبيل الله؟ فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: ((ولا الجهاد في سبيل الله، إلا رجل خرج بنفسه وماله ولم يرجع من ذلك بشيء))؛ رواه أحمد والبخاري والترمذي واللفظ للترمذي.
"Allah katında bu on günde (hac ve kurbandan) daha sevimli olan hiçbir gün yoktur." Ashab: "Ey Allah'ın Resûlü, Allah yolunda cihat da mı?" diye sordular. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah yolunda cihat da. Ancak canı ve malıyla çıkıp da onlardan hiçbir şeyle dönmeyen kimse hariç." (Ahmed, Buhari ve Tirmizi rivayet etmiştir; lafız Tirmizi'ye aittir.)
Hayır İşlerinde Çalışmak:
Rafe bin Hatic (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
روى رافع بن خديج رضي الله عنه قال: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: ((العامل في الصدقة بالحق لوجه الله عز وجل كالغازي في سبيل الله عز وجل حتى يرجع إلى أهله))؛ رواه أحمد.
Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işittim: "Allah yolunda hakkıyla hayır yapan kimse, ailesine dönünceye kadar Allah yolunda cihad eden kimse gibidir." İmam Ahmed rivayet etmiştir.
Kişinin kendi geçimini ve ailesini geçindirmek ve anne babasına hürmet etmek için çalışıp kazanması:
Bir adam Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve sahabelerinin yanından geçti. Sahabe onun gayretini ve enerjisini görünce,
مرَّ رجل على النبي صلى الله عليه وسلم وأصحابه، فرأى الصحابة جدَّه ونشاطه، فقالوا: يا رسول الله، لو كان هذا في سبيل الله؟ فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: ((إن كان خرج يسعى على ولده صغارًا فهو في سبيل الله، وإن كان خرج يسعى على أبوين شيخين كبيرين فهو في سبيل الله، وإن كان خرج يسعى على نفسه يَعُفُّها فهو في سبيل الله، وإن كان خرج يسعى رياءً ومفاخرة فهو في سبيل الشيطان))؛ رواه الطبراني.
"Ey Allah'ın Resûlü, keşke bu Allah rızası için olsaydı!" dediler.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Küçük çocukları için çalışmaya çıkmışsa, Allah yolundadır. Yaşlı anne babası için çalışmaya çıkmışsa, Allah yolundadır. İffetini korumak için kendi hesabına çalışmaya çıkmışsa, Allah yolundadır. Gösteriş ve övünme için çalışmaya çıkmışsa, şeytan yolundadır."
(Hadisi İmam Taberani rivayet etmiştir)
Hac ve Umre:
Şifa' (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
جاء عن الشفاء رضي الله عنه أنها قالت: جاء رجل إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقال: أريد الجهاد في سبيل الله، فقال: ((ألا أدلُّك على جهاد لا شوكة فيه؟ حجُّ البيت))؛ رواه الطبراني وصححه الألباني.
Bir adam Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: "Allah yolunda cihada katılmak istiyorum" dedi.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sizi, içinde savaş olmayan bir cihada yönlendireyim mi? Bu, Beytullah'ı haccetmektir." Bu hadisi Taberani rivayet etmiş ve Elbani sahih olarak nakletmiştir.
Hüseyin b. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:
وروى الحسين بن علي رضي الله عنهما أن رجلًا جاء إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقال: إني جبان وإني ضعيف، فقال: ((هلم إلى جهاد لا شوكة فيه: الحج))؛ رواه الطبراني وصححه الألباني.
"Bir adam Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e gelerek: "Ben korkak ve zayıfım." dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): "İçinde diken olmayan bir cihada, yani hacca gelin." buyurdu. Hadisi Taberânî rivayet etmiş, Elbânî de sahihlemiştir.
Nefsin Arzularına Karşı Mücadele:
Ebu Zer el-Gıfari (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
روى أبو ذر الغفاري رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: ((أفضل الجهاد أن يجاهد الرجل نفسَه وهواه))؛ رواه ابن النجار وصححه الألباني.
"Cihadın en güzel şekli, kişinin nefsinin arzu ve isteklerine karşı mücadele etmesidir." İbnü'n-Neccar rivayet etmiş ve el-Elbani tarafından sahihlenmiştir.
Fadale bin Ubeyd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
روى فضالة بن عبيد رضي الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: ((المجاهد من جاهد نفسه في الله))؛ رواه أحمد.
“Gerçek cihad, Allah yolunda nefsiyle cihad eden kimsedir.” Ahmed rivayet etmiştir.
Fitne Bela Zamanında Peygamberin Sünnetine Bağlılık:
Abdullah bin Mesud (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
روى عبدالله بن مسعود رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: ((إن من ورائكم زمانَ صبر، للمتمسك فيه أجرُ خمسين شهيدًا منكم))؛ رواه الطبراني.
"Sizden sonra bir (fitneden sonra) sabır dönemi gelecektir. Kim ona uyarsa, sizden elli şehit sevabı alır." (İmam Taberani rivayet etmiştir.)
Zalim Bir Hükümdar Karşısında Hakikati Söylemek:
Cabir İbn Abdullah (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
روى جابر بن عبدالله رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: ((سيد الشهداء حمزة بن عبدالمطلب، ورجلٌ قام إلى إمام جائر فأمَرَه ونهاه فقتَله))؛ رواه الحاكم وحسنه الألباني.
"Şehitlerin efendisi Hamza İbn Abdülmuttalib'dir. Zalim bir hükümdarın huzuruna çıkıp ona iyiliği emredip kötülükten men eden ve bu yüzden öldürülen bir adamdır."
Bu hadisi Hâkim rivayet etmiş ve Elbani sahihlemiştir.
Mescid-i Nebevî'de (s.a.v.) ilim öğrenmek veya öğretmektir:
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
عن أبي هريرة رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: ((من جاء مسجدي هذا، لم يأتِه إلا لخير يتعلمه أو يعلمه، فهو في منزلة المجاهد في سبيل الله، ومن جاءه لغير ذلك فهو بمنزلة الرجل ينظر إلى متاع غيره))؛ رواه الحاكم وصححه الألباني
"Kim bu mescidime gelir de ancak güzel bir şey öğrenmek veya öğretmek için gelirse, Allah yolunda cihad eden kimse gibidir. Başka bir amaçla gelen kimse ise, başkalarının mallarına bakan kimse gibidir."
(Hâkim rivayet etmiş ve Elbânî sahihlemiştir).
Enes bin Malik (radıyallahu anh) anlatıyor:
وعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ((مَنْ خَرَجَ فِي طَلَبِ الْعِلْمِ، كَانَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ حَتَّى يَرْجِعَ))؛ رواه الترمذي.
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İlim tahsil etmek için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır." Tirmizi rivayet etmiştir.
Bir namazı kıldıktan sonra diğer namazı beklemektir:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: ((ألا أدلُّكم على ما يمحو الله به الخطايا ويرفعُ به الدرجات؟))، قالوا: بلى يا رسول الله، قال: ((إسباغُ الوضوء على المكاره، وكثرةُ الخُطا إلى المساجد، وانتظار الصلاة بعد الصلاة، فذلكم الرباط، فذلكم الرباط))؛ رواه مسلم.
"Allah'ın günahları silip dereceleri yükseltmek için ne kullandığını size haber vereyim mi?" Onlar: "Evet, ey Allah'ın Resulü!" dediler.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Zorluklara rağmen abdesti güzelce almak, mescitlere çokça adım atmak ve bir namazı kıldıktan sonra diğerini beklemek. İşte gerçek ibadet budur. İşte gerçek ibadet budur." (Müslim rivayet etmiştir)
Allah, beni ve sizi Yüce Kur'an ile mübarek kılsın ve ayetleri ve hikmetli hatırlatmalarıyla hepimizi faydalandırsın.
Bunu söylüyor ve kendim ve sizin için her türlü günahtan dolayı Yüce Allah'tan bağışlanma diliyorum. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin. Çünkü Allah, çok bağışlayandır. Çok merhamet edendir. Namazı dosdoğru kılın.
Tercüme Tarih: 20.Kasım.2025
Tercüme Eden: İbrahim SIRMALI
(Emekli Müftü, İcazetli)
Yayın Tarihi: 8.11.2021
Yayınlayan: Dr. Saad bin Abdullah El-Hümeyd
Konu: Allah Yolunda Şehitlik
Okuyan: Şeyh Muhammed Abdul-Tawwab Süveydan.
Alukah.net den alıntıdır.