Son günlerde ‘Türkiye’nin en önemli sorunu enflasyondur onu çözersek her şey çözülür’ şeklinde bir söylem aldı yürüdü. Enflasyon gerçekten önemli bir sorundur ve mutlaka çözülmesi gereklidir. Özellikle de dünyada enflasyonun, yalnızca sorunlu ülkelerde kaldığı bu dönemde düşürülememesi kabul edilebilir bir mesele değil. Bunların hepsi doğru ama nasıl ki yüksek faiz yüksek enflasyonun sonucuysa enflasyon da başka şeylerin sonucudur.
Enflasyon deyince akla ilk gelen günlük hayatta çokça kullandığımız mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasıdır. Ancak mal ve hizmetlerin fiyatları zaman içinde artabilir veya azalabilir. Enflasyon sadece belli bir malın veya hizmetin fiyatının tek başına artması değil, fiyatların genel düzeyinin sürekli bir artı göstermesidir. Örneğin aylık enflasyon oranının yüzde 1 olması, o ay içinde fiyatlar genel seviyesinin bir önceki aya göre yüzde 1 oranında arttığını gösterir. Yıllık enflasyonun yüzde 30 olması da, fiyatların bir önceki yıla göre ortalama yüzde 30 oranında arttığını, örneğin geçen yıl 20 bin TL’ye alınan bir mal sepetinin bu yıl ancak 26 bin TL’ye alınabileceğini ifade eder. Enflasyonun düşmesi; fiyatların düşmesi, insanların alım gücünün artması, gelirlerinin yükselmesi demek değildir. Enflasyonun düşmesi, fiyatların daha az artması, insanların alım güçlerinin daha az azalması ve neticesinde istikrar ve refah demektir.
ENFLASYON PROBLEMİ VE KAYNAKLARI
Enflasyon sorununu çözebilmek için önce enflasyonun nereden kaynaklandığına bakmak gerekir. Enflasyonun iki kaynağı vardır: Talep kökenli enflasyon ve arz (ya da maliyet) kökenli enflasyon.
Eğer bir ekonomide arz miktarı değişmediği halde talep miktarı artıyorsa o zaman ekonomide talep kökenli enflasyon oluşur. Talep kökenli enflasyon çeşitli nedenlerle ortaya çıkar. Örneğin nüfus artmışsa talep de artar. Ya da her şey sabitken merkez bankası piyasaya daha fazla para sürmüş ve bu para tüketicinin eline geçmişse talep yine artar. Talep enflasyonunu önlemenin yollarından birisi piyasadaki para arzını düşürmek veya faizleri enflasyonun üzerine yükselterek pozitif reel faiz vermek ve bu yolla insanları daha fazla tüketimden vazgeçirip tasarrufa yönlendirmekten geçer.
Eğer bir ekonomide arzda daralma ya da maliyetlerde artış oluşmuşsa o ekonomide arz yönlü enflasyonist baskıdan söz edilebilir. Arzda daralma, talep düşmediği halde üretim miktarında düşüş olması halidir ki bu fiyatların yükselişe geçerek enflasyon oluşumuna yol açabilir. Maliyetlerde artış üç şekilde ortaya çıkabilir:
1. Üretim faktörlerine ödenen bedellerde artış olabilir (ücret artışı, kira artışları, finansman maliyetleri ve dolayısıyla faizlerde artış.)
2. Girdi fiyatlarında artış olabilir (üretimde kullanılan hammadde, ara malı, sermaye malı fiyatları artabilir.)
3. Kurlarda artış ortaya çıkabilir. Bu durumda üretimde kullanılan ithal girdilerin fiyatları artabilir. Petrol, doğalgaz fiyatlarında artışın etkilediği enerji fiyat artışlarına ek olarak kurlarda ortaya çıkan artışlar bu tür girdilerin ithal fiyatlarını dolayısıyla firmaların üretim maliyetini artırır.
TÜRKİYE’DEKİ ENFLASYON NEDENLERİ
Türkiye’de yıllık manşet enflasyon (TÜFE ile ölçülen enflasyon) artık hat safhaya ulaşmıştır. Ancak piyasada görülen pahalılık ile resmi ölçülen rakamlar arasında uçurum vardır. Geçmişten günümüze katlanarak devam eden enflasyon rakamları maalesef düşürülememektedir. Ancak ne hikmettir memur işçi ve emeklilerine ne zaman zam yapılacak olsa hemen o kararın açıklanacağı günden önceki ayların enflasyon rakamlarında muazzam düşüş görülmektedir. Böylece maaşlara yapılacak zamlarda düşük olmaktadır.
Geçmişten günümüze süregelen acınası ekonomi yönetimi neticesinde ülke batma noktasına gelmiştir. Dış ve iç borçların ödemelerinin yapılabileceği üretim kaynakları olmaması nedeniyle bu açık, para basmakla kapatılmaya çalışılmıştır. Alınan dış borçlar ise yerli yerinde kullanılmadığından çarçur edilmiştir. Maaş ödemelerinde, dış enerji alımlarında, özellikle Covid-19 salgını zamanında sürekli para arzı yaşanmıştır.
Nüfus artışındaki kontrolsüz büyüme de enflasyonu tetikleyen olumsuz etkenlerdendir. Ülkemize gelen ciddi sayıda Suriye, Afganistan ve diğer ülkelerden mülteciler de ortaya çıkan bu nüfus artışının bir talep artışı yaratarak enflasyonist baskıların artmasına yol açtığını göstermektedir.
ENFLASYONLA MÜCADELE
Gerek para arzında gerekse nüfusta ortaya çıkan artışlarla beslenen talep artışının yarattığı enflasyonist baskıyı durdurabilmenin yolu ise üretimi arttırmaktır. Üretimi arttırma yolunda da yardımcı bir politika olarak faizi yükseltmek uygulanabilir. Ancak TCMB’nin faizi yükseltmesine ve bankaların önerdiği mevduat faizlerine rağmen etkili bir sonuç alınamamıştır. Çünkü insanlarımız bu rakamlara inanmamakta ve döviz, altın almaya ya da hayatın daha da pahalanmasından evvel paralarını mala yatırmaya yönelmektedir. Bunlara paralel ücretler, kiralar, üretimde kullanılan girdilerin fiyatlarının yükselmesi de enflasyona göre ayarlandığı için bu düzenlemelerin enflasyona katkısının çok düşük kaldığını düşünüyorum. Faizlerdeki artış ise açıklanan enflasyona göre yapıldığı için onun da gerçek enflasyonun gerisinden geldiğini ve enflasyona fazla etkisinin olmadığını tahmin ediyorum.
Enflasyonun kısa vadedeki çözümü gerçek enflasyonun üzerine reel faiz verecek biçimde faizi artırmaktan geçiyor. TL’nin faizi vatandaşın tasarrufunu enflasyona karşı koruyabileceği düzeye gelirse vatandaşın döviz talebi düşer, yabancıların Türkiye’ye döviz getirmesi artar, toplum birikimlerini, bankalara yatırır. Piyasadan para çekildiği için de TL’nin değer kazanması sağlanmış olur.
Kısa vadeli çözümün yanında uzun vadede kalıcı bir çözüme ulaşılması isteniyorsa da üretim odaklı politikalar ortaya konmalıdır. Üretimin olmadığı yerde ise elbette ki dışa bağımlılık nedeniyle yüksek enflasyon oluşacaktır. Üretimi destekleyen enerji sorununa da çareler bulunmalıdır. Enerjinin olmadığı yerde de üretimden bahsetmek saçma olacaktır. Ekonomik gelişimi destekleyen hukukun üstünlüğü başta olmak üzere sosyal, siyasal ve askeri sorunların çözümü için gerçek anlamda yapısal reformlara girişilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamamız gerekir. Hakiki çözüm tek cümleyle şudur: Halkın devletine güvenmesi ve devletinde halkının bu güvenine hainlik yapmamasıdır.
Unutulmamalıdır ki umut tükendiğinde, kalp huzur bulmadığında, en güçlü ruh bile kırılır. Bu nedenle toplumsal umudun yeniden canlandırılması gereklidir. Enflasyonun en düşük seviyede tutulması, adaletin tesis edilmesi ve her yönden tam bağımsız bir devlet olabilmemiz umuduyla herkese sevgi ve saygılarımı yolluyorum. Hoşça kalın ve elbette ki her zaman UYANIK KALIN. Sevgi ışığınız kalbiniz rehberiniz olsun.